mmimeinm.. ae Avni İnsele açık mektup — 173 inci sayfadan devam — âli nâşirlerinin anlıyamadiğı bu hakikatı senin anlamış bulundağun- dan eminim, Eminim çünkü sen de muharrir, bir türk edibisin ve her şeyden evvel memleketini seven bir türkan... Meselâ seni vitrinin de bir Anita Loos yetine bir Sait Faik daha çok yaraşir, bir Mar- sel Prevoat kadar Kemsl Bilbaşar- ın bin eseri de yer alabilir. Satış yapar... Buudan ötürü dostum, kitaphö- nenin «Cihan edebiyatı serisi» ya nına bir de «İnsel kolesiyonu> ya- Pip türk mallarını vitrinine koy- manı, genç türk muharrirleri nâ- mına rica ediyorum, Senin kitaphânenin sâdece gü- zel gayelere bir kapı olarak açıldı- Zını biliyor ve bunu genden bir türk naşiri, mubarriri ve edibi ol- duğun için istiyor ve soruyorum. Hürmetlerle Adnan YASSITEPE Güzel Sanatlar Akademisi — 146ncı sayfadan devam — epeyce ilerlemeler, yenilikler gö- rüldü, Avrupadan mütehassıslar getirildi. Yeni programlar yapıldı, eski tedrisat sistemleri değiştirildi. Mektebin adı değiştirilerek, 1927 tarihinde Güzel Sanatlar Akade- mesi oldu. 1927 den 1936'ya kadar yapılan işler urasında mimari şubesinin tamsimine ve 1928, dede Tezini sanailerin besisi indik. Bundan sonra Akademinin tedrisatı büs- bütün değişti. Avrupada bile eşi bulunmayan bu sanat yuvasına daha başka şubelerde ilâve edildi. Bu şubeler bu gün gündelik ihti- tiyaçlara, cevap verecek bir hal ve şekil aldı. 1936 senesinde resim şubesinde Fransadan ressam LHO- POLD-LEVY, 1937 senesinde Hey- kel dn mimar Taut şef olarak getirildi 1939 da mimar Taut'un vefatı üzerine mimari şubesi şefliğine Almanyadan Professör VORHÖLL- ZER getirilmiş ve bu suretle ted- rig Lige Kap va“ sıtalar alınm Tezyinat ebesi şark ve garp olmak üzere iki kısımdı, Garp tezyini sanat şubesinin başına mi- mar ve dekoratör MARİE LUİS SUB gibi selâhiyettar bir şefin getirilmesi ancak 1939 genesi son- larında mümkün oldu. Her sahada olduğu gibi, güzel sanatlere ehemmiyet verelim ve onu ilerletelim. Bilhasga sanatımızın üstünlüğüne inanalım. Sözle değil, gerçekten çalışalım. Yeni bir sanat yaratalım Akademi sergisinde gördükle- rimiz arasında, Şark 'Tezyinat şu- besine ait olan yazılar, Mimari şu- besinin yaptıkları projeler yüzü- müzü güldürecek derecede güzeldir. Fakat resim ve heykeltraş şu- besinin teşhir edilen eserler o ka- dar cazip değil, tasnif hemen he- men hiç yok gibidir Sanatımızı tinttin, hiç bir mil. lette olmıyan bir sanat yaratalım. Gerçekten sanatımızın büyüklüğü- ne inanalım. Sanatta, Edebiyatta, Mimaride Türklüğü arayalım. M. Korkmazoğlu Dedikodu — 153 ncü Sayfadan Devam — Sonra sevdiğim arkadaşlarım- dau biri, N. İlhan Berk şöyle söy- ledi «Böyle bir yazı yazma! Samim Kocagöz'ü bir mes'ele olarak alma» O da haksız, Senelerdir yazı ya- san, ber türlü san'at alâkasızlığına karşı bunda ısrar eden iki kitap sahibi genç bir muharrir neden mes'ele olmasın) Sonra bubir kri- tik yazısı da değil, sadece bir de- ikodu. Dedikodnu.. Sade aleyhtemi olurt Biraz da Cahit Sıtkı Tarancı'yı sev- diğimi söylemek istiyorum. Günler, haftalar var gene giirlerini daha çok okumıya başladım. Sevinerek okuyor, âdeta bazı avlar onları harcıyarak yaşıyorum : Bilirim ne yapsam hata, Yanlış attığım her adım, Ellerim elma dalında, Adem ve Havva eodadım.,. İnsan gesi barcamakla bitmiyor, Sabahattin KUDRET DEDE — 176 ıncı Sayfadan devam — — Olur mu? — Bal gibi. Ve damın kerpiç duvarından sıyrılarak kapı önüne yuvarla Kapıda göründüğümüz, kadın- ları ayaklanmış bulduk. Nahiye üdürü, ayni sükünetle onlara döndü; Neye kalktınız; sanki bir ya- bancı geliyormuş gibi adamı kar- şılıyorsunuz, bire bacılar, «Dede» nin önüne bağdaşdık. — Sayğısızlık ettik; kusurumu- zu bağışla; diye söylendi müdür; kaza, kaza oldu. Sizi seyrettiğimiz cama başımı dayamıştım. Ne oldu bilmem, cam düştü. Hemde ne kadar zamansız düştü. Ve gülümseyerek ilâve etti : — İşinize de meni olduk. «Dede» nin bir işareti ile içer- dekilerin hepsi üzerimize hücum edecek ve bizi parça parça kıyı- verecekler zannediyordum. Halbu- ki, Seyyid nezaketle mukabele etti ; Gizli bir işimiz yoktu ki, Bay Müdür. Bu sadece dini âyin... -- Dini bir âyin ha!.. Fakat, din kigvesi altında rezalet bu... Bu temiz insanları kirletiyorsunuz. Diye yüzümü istikrabla buruş- turarak «Dede» nin yüzüne baktım. O, biraz evvelki sâkin yüzünü, ba- na çevirdi : — Hayır, yanlış. Siz, her halde merasimin başındanberi damdan kırık pencere ardındaydiniz. Söy- leyin : rezalete benzer bir şey yap- tik mı Gülümseyerek : — Şiir okuduk, veed ve istiğ- rak dolu bir gece geçirdik. — Peki bu boroz ve şu önün- deki çıralar?. Ve sonra dizinln dibine kıvrılan şu genç kadın 1.. Horoz, hâlâ kucağındaydı. Ter- biyeli bir köpek yavrusu gibi 868 sizce, çırpınmadan üyukluyordu. Çıralar, is bırakarak buhurdan gibi yanıyorlardı — Onlar, sâdece sir, dedi; Har- reti Ali sırrı... biraz sonraki kepaze- liğin anahtarları, değil mi,, Müdür, doğruldu : — Bizi Kanun namına tevkif ediyorum. Diye gayet sâkin bir sesle «De- de» ye hitap etti. Besi, çevik bir tay gibi fırlıys. rak müdürük karşısına dikildi; yü- zünde, biraz evvelki Barhoş ifade yoktu: u alma Müdür Beğ, onu götürme; dale olam Müdür Beğ... Fakat, Seyyid, bir kadın mü- dafaasına tahammül edecek erkek- lerden değildi Hiç ses çıkarmadan önümüze düştü, Dışarda, karanlık bir gece vardı. Bastığımız yeri görmeden yürüyordük. Haneyin arka duv- rını dönerken karşımıza çıkan ü jandarma neferine Seyyidi teslim ederek, akşamdanberi unutulmuş olan yorgun vücutlerimizi döşeğe uzatmak üzere eve yallandık. Kafamda, ayakları kırmızı bez- le bağlı höroz, mütemadiyen çır- pınıyordu. Bir an geldi ki, «Dede» nin önündeki üç çıra üzerine ka- paklandı; çıralar söndü ve... ah, Müdür!.. Tuğrul DELİORMAN | 179 — Servetifünun — 2401