İ K onuşmalar)| Bağdat Camiden aksederdi şadırvanların sesi, Mermer sütünlarin yere inmişti gölgesi. Fecri sitareler gibi hep meltemi” nihan Kandillesin ziyaları solmuştu nagihan. Bağdat.. karşısında yeşil kubbeler, saray... Revzençelerde ağlıyor altin bakışlı ay... Hülyalı şehneşinlere sermişti bad-ı şeb Ecram-ı vecd ü raks ile meclis-i tareb: Altın nakışlı, yanları püsküllü bir sedir ; Yaslandı pembe şilteye ak saçlı bir vezir. Bıhuşi-i huzuz ile süzgün nazarları Ateşli bir sitare-i şehvetle parladı... Mahmur gözlerinde siyah inciler yanan, Zerrin ipekli saçları yerlerde çalkanan Rakkaseler, göğüsleri üryan çengiler Baygın dönerdi; sanki bütün gök, ziya, kamer Her şey huraş ü vecdile raksan ütarumer.., Ağlardı ıstırap İle neyler, rübAplar... Yükseldi renkli mumlara şirin kevakihi, Udlar inildiyordu kırık mevceler gibi,. Atlas kılıflı, sirmali minderler üstüne Bitab uzandı bir nice yorgun muganniye.. Yüksek, sedefle kakmalı sehba-yı lâlerenk İhzar ederdi meclise nuşabe-i direnk Serperdi gül dudaklara mebpere-i sürur Billâr sürahllerdeki yakut-u sekr-i nur, Raflarda, imci oymalı, etrafı pür nukuş Ayinelerle ince sehular bütün hamuş. Âteşli desteler koyu, baygın menekşeden Fağfur kâselerde bükülmüştü raşeden.,. Sarmış vezir-i azamı, meşhur ü pür süküt Ağzile şehvet üfliyen âteşli bir vücut; Mesteylemişti buse-i yakut-u nur ile, Kalmıştı yerde marpucu elmaslı nargile.. Rakkaselerse ortada rakseyliyordu hep; Saçlar sererdi mermere seylâbe-i zebeb. Gözler süzüldü, leblerl titretti ihtiran, Olsaydı ah kalbe yakın bir sıçak temas!.. Rakseyliyordu pencereden sıyrılan hilâl. Bağdadın inci kubbesi etmişti iştial.. Bağdat, ilkönce, Servetifünun'- da intişar etmişti. Derhal alâka uyandırdı. Bilhassa, Fecri AÂtiden Şahabettin Süleyman, aynı zaman- da edebiyat hocası olduğundan, bu şiiri yıllaron cebinde taşıdı. Bir genç şairin manzumesini kendi ta- lebeşi olan diğer gençlere okumak- tan zevk duyuyordu. Onun bu ha- yırseverliğini unutamam. Sonra aradan birkaç yıl daha geçti. Yahya Kemal Avrupadan vü tana dönmüş, birkaç genç şair ar- Şiirde Ne Yapmak İstedim ? | Yazan Halid Fahri Ozansoy | kadaşımla beraber benimle de dost olmuştu. İşte bir gün, Şehrazat isimli manzamemi okuyan Yahya Kemal, bu şiiri pek beğendi. Etra- fımda, Şahabettin Süleymandan sonra, yeni ve daha tesirli bir ufuk açılmıştı. Henüz parça parça mıs- ralarını kendi ağzından dinlemekle hayranı olmağa başladığımız Yah- ya Kemalin bu takdiri bilhassa ben- de çok iyi bir intiba ve kendime biraz daha fazla bir itimat hissi uyandırıyordu. Yahya Kemale hayranlığımız nereden geliyordu? Çünkü o, Türk dilinde pürüzsüz, tam ve adeta mu- safia diyebileceğimiz bir ideali ta. hakkuk ettireceğe benziyordu. Ha- kikaten şeneler onu bu yolda eşsiz bir san'at kahramanı yaptı. Safi şiirin, öz ve katıksız şiirin zevkini bize o tattırdı. Mısra mimarisini ve bu mimarinin güzelliğini onun müş- külpesentliği ile biz de tasdik et- miş oluyorduk. Hatıralarımı yokla- dığın zâman, en fazla mütehassiş olduğum yıllar, arkadaşını Hakkı Tahsinle beraber, Yahya Kemali dinlediğimiz gecelerdi. Şair o za- manları, yani Balkan Harbi eöna- sında, sik sık, o tarihte oturduğu- muz Beşiktataki evimize bize mi- safir gelir ve birlikte sabahlara ka- dar büyük parnaâyan şair J086 - Ma- ria de Heredia'nın Ganimetler isim- li şiir kitabını, yahut sembolistler- den Emile Verhneren, Henri de Rögnier, Albert Samain gibi en yük- sek şahsiyetlerin şiirlerini okurduk. Yahya Kemal daima en güzel mıs- ral harikulâde bir sezişle bulur, or- taya çıkarır, Divan şairlerinden de böyle ani keşiflerile bizi hayretler içinde birakırdı, İşte öz şiire doğru ilk adımla- rımı atmağa bu şekilde başlamış oluyordum. Artık eskişinden daha müşkülpesenttim. Fakat asıl gaye- me varabilmem için daha seneler- ce uğraşmam lâzım geliyordu. “Baykuş, belki Yahya Kemali tatmin etmiş değildi, fakat bütün Harp içinde devrin ıstırap İfelsefe- sine cevap verdi. Ruhumdaki ka- ranlık, perde perde akislerle, bir Anadolu dekoru, bir kış gecesi, sel- viler, mezarlar, türbeler, kırlar ve bedbaht köylüler yaratmıştı. Bu manzume, o halile, bilhassa zaman psikolojisine yakın düşüyordu, İhti- mal o zamanlar temsilinde gördü- ğu rağbet ve etrafında uyandırdığı akisler de bundandı. Sonra mühim bir nokta daha vardı: Ben o piye- simde, terkipaiz Türkçeyi sahneye çıkarmak istemiştim. Daha ilk per” de açılırken; s Kim o?.. - Bir yolcu.. Tanrıgönderdi.. Ay karanlık, ölüm kanat gerdi.. Diye öz Türkçe sözlerin, hüzün- lü bir ritm ile sahneden aksetmesi, derhâl bu alâkayi uyandırmıştı. Mamafih yeni lisan ve 'Türkgü- lük cereyanı inkişaf etmekte devam ediyordu. Nihayet bir gün Yeniçe- ri isimli bir manzumemi (bu keli- meyi telâfftuzu bozmadan aruzâa siğ- dıramadığım için) elimden atmış, aruzla başladığım miaraları silmiş ve yeniden hecenin on dörtlüsü ile yazmağa başlamıştım. İşte hece vez- nine, milli vezne girişim ilk üslü u şekilde vukua gelmişti. Artık seneler geçiyor ve geçen şenelerle beraber, eski masal âlem- ierimden sıynlmağa çalışıyordum. Hayata ve tabiata, daha yakından bakışım, beni, yavaş yavaş günlük hayatımın basit çerçeveşi içinde taze ve renkli tahaagüsler aramağa sevkediyordu. İşte birbirini takip eden ve hepsi hece il& yazılmış olan (Bulutlara yakın, Par Balkonda #aatler, Şulara dalan göz- ler) isimli şiir kitaplarım bu tahas- süslerin doğurduğu eserlerdir. — Devamı 143 nel sahifede — “139 — Servetifünun — 2398