| ae | SA A Onu nerede gördüm biliyor- .musunuzf.. O kibar hanımefen- diyl!,. Nafile düşünmeyiniz, im- kâhı yok bulamazaınız.. Sizi üzme- mek için şu kadar .söyliyeyim ki o cidden çok gürel, eşine nadir tesadüf edilen bir kadındır. Size başımdan geçen ve beni çıldırtan mahut vakayı anlatmadan önce; birçok romancıların yaptığı gibi portresini çizmek, hakkında bazı şeyler söylemek isterdim ama; onu bir tek gece içinde nasıl ta- nıyabilirsiniz f.. Bvet topu topu bir gececik zaman |. gülmeyiniz; benim gibi saf ve serseri bir ada- mın böyle kibar bir hanımefendi- den bahsetmek cesaretinde bulun- ması canınızı sıkacak, belki de inanmayacaksınız ama; bu benim için erkeklerin ekserisinde görü- len bir gurur ve övünme ifadesi değildir. Efendim, ona hani şu parlak ışıklarının dışarıya taştığı, basık tavanlı gazinolardan birinde tesadüf ettim. Oraya şöyle haftada bir defa kederli olduğum zaman- iarda uğrar, zigan müziği dinli- yerek şarap içerim. Burası Ame- rikan bar sisteminde, kübik ten- viratla ışıklandırılmış, yarı karan- hk, dumanlı ve etrafı dairen mâdar küçük hücrelerden müte- şekkil bir aalondur. Ortadaki renkli mozayik taşlarla örtülü sahada dans edilir ve lââtik vucutlü çıp- lak kadınlar varyeteye çıkarlar. İyice keyiflendiğim bir zamanda bir kadın alâkamı uyandırmakta hali kaldı. Zannediyorum ki erkek- lerden bir kısmı ona bakıyorlardı. Dostlarım, hayatımda bu kadar güzel ve zarif bir kadın görmedim diyebilirim.. Güzel bir kadını tarif etmek kadar güç, hatta imkânaız birşey olamaz. Edebiyat bu hu- susta diğer sanatlardan geri kal- mıştır. En yüksek taşvirlerin be- şeri güzellik karşısında ne değeri var.. Onu görürüz ve hissederiz.. 140 — Servetifünun — 2398 DE T Yazan: Hüseyin HÜLKİ Fakat anlatmak bahsiue gelince iş değişir. Fikrin iflâs ettiği yerde tasvir başlar derler. Çünkü hiç bir tasvir insan fizyonomisinin ve ta- biatının o derin sadeliğini doyu- ramaz.. Onun için hikâyem kuru ve basit ifadelerle anlaşılmışsa; bu kusur realiteye sadık kalmak endişesinden doğmuştur, Şu küçük izahatı verdikten sonra vakaya dö- nebllirim.. Evet onlar karşıma t€- sadüf eden ve üzerinde yeşli aba- jur bulunan masaya oturmuşlardı. Yanında arkası dönük, şişman, bodur bir adam bulunuyor, araşıra bir ayı pençesi kadar kısa parmak- hı ellerini açarak bir geyler anla- tıyordu. Adam o kadar kısaydı ki çıplak başının üzerinden kadının yüzünü tetkik edebiliyordum. Ma- vi, kadife robunun ve geniş omuz- larının üzerinde yükselen mağrur kafası bir çok sonyete kadınlarında görülen vakur ve kayıtaz ihtişa- miylie parlıyordu. Ben beşinci bar- dağı bitirmiştim. Başım iyiden iyi- ye dönüyor, içimde bir hafiflik ve canlılık hissediyordum. Bu enerji şuurum altında uyuklayan hisleri kamçılıyor, itiyor, dışarı çıkarmak istiyordu. Bir aralık ka- dının gözlerinin yüzüme dikildi- ğini ve bu yeşil bebeklerin şey- tanca gülümsediğini görür gibi oldum.. Yoksa bana mı öyle geldi... Karşımndaki adama bakarak mı gülüyordu 9... Adamın palmiyenin arkasında gizlenen vucudü üzerin- de yalnız tekerlek başını seçebili- yordum. Bu baş küçük ve biçim. sizdi. Kırmızı, taşkın bir boyunia nihayetleniyordu. Bu hissiz enseyi bir nevi tiksinti ile seyrettim. İçimde onu tokatlamak ihtiyacı doğdu. Fazla keyiflendiğim zaman- lar aptalca şeyler düşünürüm !.. Çok defa bir insanın kudretinin fevkinde olan işler bana çocuk oyuncağı kadar basit ve sade gö- rünür. Meselâ, bu küçük şişko adamın dairede veya bankada amiri olsaydım onu pek &lâ haşlar, belki de kapı dışarı edebilirdim diyordum. Bu suretle emredecek vaziyette olmadığıma esef ediyor, onu pek âlâ döğebileceğimi düşü. nüyordum. Bu his bana gık sık gelir.. Hayallerimin ufku çok ge- niştir,. Ve ben ona dayanarak y&- şarım. Bazan bu hayeller Hind esraylarındaki muhteşem racaların kıyafetine girerek saltanat sürer. Ve sonra hoşlanmadığı kimseleri bu mihrace, tasavvuru bile imkân: sız kurnazlıklaria yok ediverece- gine inanır. Bütün bunlar yarım saatlik bir uyuşukluk devresi için- de beni harikulâde sergiizeştlerle yüklü, beşerin fevkinde bir düşü. ntşe doğru sürükler.. O esnada her şeyimdir |... Ve hergey emrime tabidir. İşte bu gecede ayni ruh haleti içinde bucalıyorum. Kadın gülüyor. Kızarık enseli adam «i- nirİme dokunuyor !, Acaba bana içten bir duyguyla mı gülüyordn!.. Yoksa budala tavurlarım, tahaf kıyafetim mi hoşuna gitmişti!.. Onu sanki ezeldenberi tanıdığımı zannediyordum. Kendi kendime : — Böyle kadınlar merd adam- lardan hoşlanır budala dedim; Cesaretin var.. Sonra oldukça te- sir birakacak bir kudrete sahibsin. Sonra ani bir kararla kadının göz- lerinin içine öyle irade ve tahak- kümle baktım ki bariz bir şekilde gülmeğe başladı. Okadar sürekli gülüyordu ki diğer masalarda o- taranların başlarını çevirerek bizi tedkik ediyorlardı. Küçük adam birden arkasını çevirerek beni gör- dü. Gözlerinde hiddet, kıskançlık ve iatihfaf ifadeleri vardı. Ben de ona keskin nazarlarla mukabele ettim. Ve yumruklarımı sikârak ayağa kalkmak istedim. Fakat salon okadar kalabalıktı ki başımı kaldırıpta onları göremeyince kü- çük adamın zarif kadınla birlikte ortadan kaybolduğunu anladığım zaman çıldırmak derecesine gel- miştim. Adam benden korkmuş ve mes'ele çıkarmağa meydan bi- rakmadan kaçmıştı. Bu hadise ü- zerinden üç, dört gün geçti. Pa- zar günü gazinoya nğradığım za- man tezgahtaki şişman kadın eli- me açık mai renkli bir zarf tutuş- turdu. Mektup ince parşömen kâğıdı üzerine küçük harflerle yazılmıştı. Kadın kısaca o geceden bahsederek özür diliyor, cesareti»