i HAYDUTLAR Kadri efendi başka birgey söyliye- medi. Mahmut da sormadı. Btrafın- daki kırık dökük çehrelere zorla bir nazar attı ve titriyerek ayağa kalktı, Başı uğulduyordu. Birden düşünce- leri o, dağınık çehreleri aştı ve bey nine aakız gibi bir fikir yapıştı: — Ne yapmalı?.. Ne yapmalıf «... Yakalanan haydut'u Elmas yakaladı, ve bir dahu bırakmadı. Yırtıcı, canavar, gözü kanlı, he- rif sarah kızın elinde küçüldü, bir kirpi oldu...» Mahmut, önceden dinlemiyordu, böyle acele yokuşu tırmanırken y&r Bındeki çipi! gözlü adam durms- dan anlatıyordu. Eyub'un - köylü- ler bunu İyp diye çağırıyorlardı - &on kelimelerini duyunca, Mahmut alâksyla yüzünü ona doğru çe- virdi, diğeri gözlerini - acele acele kırpıştırarak devam etti; —... '* Haydut küçüldükçe El- mas'ın boyu ve gözleri büyüdü... Öyle büyüdü, öyle büyüdü ki, efen- di... Hisiyn (1)le beni, ilkten sımsı- ki bağlayıp, ağzımıza parsal (2) sok- tuktan sonra küreklerle bir kaç ke- re var kuvvetleriyle vurdnlar, rg kuvvetle vurdular ki, Allah mi tez saatte, belâlarını ve- nşallah. Belim tutmuyor... " Mahmut İyp'e bir daha baktı bu peşine takılıp haydutları anlat- maya başlamazdan önce kafası tek istifham ve onun cevabını bulmak- Is yorulmuştu : — Haydutlar... Baskın... Şimdi ne yapmalı? İyp, belini yokladı ve gözlerini kırpıştırarak, devam etti: «-- Büleyman bey pencereden ateş ediyordu... Omuzuna bir kur- gun yiyince sövmeğe bulaştı (51 ve haydutlara ha bire verdi ateşi. İL) Hüseyin faj paçavra IS) başladı 136 — Servatifinun — 2398 V Yazan. Cavit YAMAÇ Herifler ahırın arkasından ât6ş ediyorlardı... Sivri kalpaklı olan en irileri bulgarca emirler veriyordu. Bizim Hisiyn bulgarca anlar, bas- tı feryadı: — Herifler bomba atacak! diye. Mahmut gözlerini büyüterek Eyub'e döndü: —... Bvi kıvrandılar ve o büyük gürültü köyü yerinden oynattı. Elmas'ın kolundan yakaladığı eşkiya, gik! diye yere yuvarlandı, Ben sandım ki Süleymen bey onu ds pakladı. Hâlbuki © korkudan bayılmış. Sabaha kadar ne arkadaş- ları ne de Süleyman bey herifin koluna demir bir zincir gibi dola. şan Elmas'ın elinden haydutu sla- madılar... İyp, köşede, af talep ederek ay- idi... Mahmut elindeki sigarayı attı sonra cebinden yeni bir tane çıks- rarak yaktı. Kafasına bir çok fikirler hücum ediyordu bunları birer- birer ayı- rarak isimlendiremiyor hiddetin- dende acele yürüyüordu. Önünde acayip bir grup belirdi: Başta boğazında bir mendil sarılı başçavuş Kapra gururla yürüyor ve omuzundaki tüfeği dik tutuyordu. Büyük günlere mahgus mavi, pırpır parıldıyan ve altına benziyen düğ- meli üniformasını giymişti. Arka- sında tüfekleri ellerinde iki jandar- ma köylülere doğru hâkimane na- zerler starak yürüyorlar. Bunların ortasında elleri ve ayakları bukağı- lanmış, bıyıkları aşağı sarkmış, Bi- yah çuha elbisesi çaprazlama fi- şenklerle dolu, bir akşam öneç El- masın kolundan yakalıyarak bayılir tığı haydut yorgun ayaklarının ü18 rinde nedâmetle karışık bir korku- ya taşıyordu. Kapra, Mahmut'un önünde du- raklayarak eliyle acele bir #elâm aldı, ve gururla esirine bakarak kısık sesiyle bir küfür savurdu: — Buna, haydutluğun ne oldu- gunun göstereceğim. Öyle bir da- yak yiyecek ki onudünyaya getiren anasının memesi bile sızlayacak... Mahmut Kapra'nın sözlerinden fazla, ürkeklik dolu bir tecessüsle haydutu süzdü: Kan doluiki göz, içlerinden mer- hamet, his, rikkat yokulmuş ve falta- şı gibi açılan bukanlı gözlerin bebek. lerinde büyük bir intikam niyetinin verdiği hafif bir slev vardı. Kirli, yorgun, çehresinde kâh istihza kâh yorgunluk olarak beliren Intizam- sız hatlar. Büyük burnunu fırçalı- yön kan boyası, aşağı serkmiş İTİ, siyah, vahşi bıyıklar, yüzünü siyah bir örtü altına almış dik, ve büyü- meye taze başlıyan sakallar, kırçıl kuzu derisinden yapılmış ve kulak- larına kadar çekilmiş kalpaktan tırlayan, iri, kötü kırkılmış saçlar, Uzun boyuyla Mahmut'un önünde duraklayıp, iri gözlerini onunkilere dikince, beriki kendikilerini bunun demirler arasında sıkışan ellerine kaydırdı: Hayret, o vahşi, o kor- kunç adamın elleri bembeyazdı. Mahmut baştan aşağı kadar 0- nun uzun boyunu süzdü, sonra Vü> cudünü sallayarak anlatan Kaprayı dinledi : -—,, Onun bütün dişlerini söke- rim, eğer bana gizlendikleri yeri ve “yatak,, larını söylemezse... Mahmut, Kapra'nın elini sıktı: — Bunu ele geçirmenizi tebrik ederim... dedi, Kapra gülümseyerek; — Yakında, hepsini, muallim etendi, deliğe tıkmazsam bu apolet- leri söker atarım, diye cevap verdi... Arkadan tozu dumana katarak dört nala gelen bir atın kişneme- si duyuldu. Vahşi, ufak ve gürbüz bir De- lilorman atı üzerinde Süleyman be- yin tunç sesi duyuldu: -— Yol verin, bel. Etrafı şaşkın gözlerle saran köy- lüler ürkek kulaklarıyin iki ayağı üzerinde kalkan Süleyman beyin atına yol açtılar,