HAYDUTLAR' — Süleyman bey dün geldi... Yâni getirdiler... Mâlüm & Silisti- reye gitmişti... Hususi otomobille getirdiler... Üç gün ayni meyha- nede içmiş ve bütün camları, masa- ları, saudalyaları, elektrikleri par- ça parça etmiş. Oğlu şimdi mey- haneciye bunların parasını ödü- yor... Bunun yüzü sarılı. Her hal- de Süleyman beyin yanında sert lâf etmiş... Mahmut başını sallıyarak güldü, Süleyman beyi tanıyordu : babası bir zamanlar Rehman Aşıkların beş mahallesi ve civarının gahibi imiş, Sonradan parçalanarak eline düşen serveti kırk seneden beri yi- yordu. Belki bitirecektide eğer iki oğlu yetişmeseydi. Kadri efendi, ocağı çalı çır- pıyla tutuşturdu. Sonra şişedeki sütü sırları dökülmüş isil, mavi çinko tencereye koyarak ocağın tiç ayaklı sacıyağına yerleştirdi. Tü- kürerek yerden fırladı: — Bakkala gidiyorum. Öteberi alacağım. Sen, şimdi şu sütü bir iç bakalım. Haydi hoşça kali, Akşama evde beklerim... Ve Kadri efendi her vakitki gibi ufak, sinirli ve aceleci adım- larla yürüyerek çıktı gitti... Kadri efendi Orta . Mahalleye muallim olarak geldiği zamanlar etrafın en gürbüz en şık delikan- lısı imiş. Namiitenahi hovardalık ve çap- kınlıkları onda bu eski hâlinin hâ- tırasını bile bırakmamıştı. O artık kanbur, iskelet gibi, ufacık ve sâdece müymunu andı- ran çileli bir yüz ve yine maymu- nu andıran hareketlerle iş gören, konuşan bir adamdı. Kadri efendi, kimseye zararı dokunmayan, kendi bâlinde, hiç kimsenin işine karışmayan, dediko- du bilmeyen gazetelerden dünyâ hâdisstinı takip eden bir köy mü- nevveriydi. Bâzen, köylüler mec- Il Yazan: Cavit YAMAÇ lisinde dünyâ durumu hakkında melümatına müracaat edilirse, 6e- vaplar verirdi. Kadri efendi, diğer köylüler gi- bi yalnız Süleyman beyden #ski- nırdı. Bu, kafayı tütsüleyince, her- kese yapdığı gibi, Kadri efendi- yede iyice dövüyordu. Bütün bunlara rağmen hiçkimse Kadri efendidan Süleyman bey hakkında kötü bir lâf duymamıştı, ...Kadri efendi,'pür neş'e üçün- sü kadehi kaldırdı: — Hadi, evimize hoş geldin, Mahmut Bey... Bermutâd, ikinci kadehten son- ra sarhoş olmuştu. Başında bir bez- le, meze ve yiyecek taşıyan uzun boylu karısı büyük siyah gözleriyle Kadri efendinin kısa boyunü süz“ dü. Saat ona geliyordu. Kadri efen- di anlatacak ve gülecek geyler bu- layor ve bunları slelâcele anlatı- yordu. İkide bir seyrek dişleri ara- sından bir tükrük koyuvererek ç0- ELM karısından bahsedi- ğe izim ev sahibi diyor ki: Necdet'i seneye Silistireye mektebe gönderelim... kerata çok akıllı... Ve ev sahibi derken, karısını gös- teriyor. Bir iki kadeh daha attıktan sonra Necdetten udunu istedi. A- kortsuz âletin zıngırtısıyla çatlak gesi hâzin bir Deliorman türküsüne başladı: — Varın da, söyleyin babacığıma , Evini, barkını satsın'da Beş bini tamam etsin de Ahmet te oğlum, desin de Ko kurtarsın beni zındandan | — Selâm da söyleyin oğluma! Evimi barkımı satamam ben Beş bini tamam edemem ben Ahmet te oğlum diyamem ben Ko, çürüsün kalsın zından da | — Varın da söyleyin, nışanlıma Çeyzini çimenini satsın da Beş bini tamam etsin de Ahmet te yavuklum desinde, Ko, kurtarsın benli, zındandan — Selâm da söyleyin nişanlıma Çeyzimi çimenimi satarım ben Beş bini tamam ederim ben Ahmet te yavuklum derim ben Ko, kurtulsun, çıksın zındandani Kadri efendi var kuvvetiyle “bağırıyor, bembeyaz ve temiz oda- nın bir köşesinde, başında bezle duran karısı «ev sahibi: de mınl- danarak iştirak ediyordu. Hava güzeldi; yıldızlar gökyü- zünde göz kırpıyordu. Uzaktan, Kadri efendinin tür- küsüne içerlemiş gibi havlıyan kö- peklerin sesi duyulmaktaydı. Kadri efendi, kucağındaki eski uda daha hararetle sarıldı. Mah- mut'ta türküye iştirak etti, «ev sahibi» başörtüsünü başından siyır- miş yalvarırcasına haykırıyordu, bir koro teşkil ettiler: — Varın da söyleyin anacığıma İneğini, tavuğunu satsın d Beş bini tamam etsin de, Ahmet te oğlum desinde Ko, kurtarsın beni zındandan! Kadri efendi derin derin göğüs geçirdi, Neğdet'te söylemeğe baş ladı: : — Selâm da söyleyin oğluma İneğimi tavuğumu satamam ben Beş bini tamam edemem Ahmet te oğlum deyemem ben Ko, gebersin, kalsın zındanda. Kadri efendi çıplak başını bir örtüyü andıran büyük mendiliyle sildi, Mahmud'a döndü: — Hocam, gözle parlıyor... Diğeri, mütebessim — Ben, içkiyle değil, garhoş olurum... — Devam: 70 inci sayfada — "şarkıyla 65 — Servetifünun — 2392