18 Haziran 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 8

18 Haziran 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dostlarının Gözile Selâhaddin Enis Salâhaddin Enis... Onbeş sene, belki daha fazla, gece işlerinin cefası, üzüntüsü içinde birbirimize bağlandığımız temiz insan... Onu hâlâ görüyor, hâlâ hissediyor, içimde, muhitimde yaşatıyorum. < — Selâhaddin Enisi kayb- ettik») dedikleri zaman inanma. dım, inanamazdım : Çünkü, onunla her buluşuşumda sanki, heyecanla, varlıkla karşılaştım. Sâkin görün- düğü samanlar, muhakkak ki, he- yecanına firen vurmak için ken- dini zorladığı anlardı. Kimseyi kırmazdı, daha doğrusu kıramasdı. Fakat haksızlık karşısında ber zaman tebeil ettiğim ne olgun ve dolgun bir isyanı vardı... Her gece, birden sonra, oda- mın kapımna gelir : — Allgh kolaylık versin, yav- rucuğum deri... Kaç gecedir, bu güzel, içten gelen hitaptan mah- Tümum. — Nur içinde yat, Salâhaddin Enis... Nâzım ULUSOY Ne yazayım bilmem ?. Selâhad- dinin ebediyete ulaşmasile büyük bir dost, vefalı bir arkadaş, müte- vazi bir edib, bir insan kaybettim. Umumi bir ifade ile kaybettik de diyebilirim. Çünkü Selâhaddin kad- ri bilinmeyen yüzde yüz yerli bir ,bir romanci, bir hikâyeci idi. Onda şunun bunun katışıklı bilgi hamu- lesini, özenini, taklit, yapmacık edebiyatcılığını bulamazsınız. O en dar zihniyetlerin, örümcekli kafala- rın hüküm sürdüğü bir çağda reali- teyi bütün (çıplaklığı ile cemiyetin suratına fırlatmaktan, bunu deşmek- ten asla korkmamış, çekinmemişti. «Eli bastonlu muharrir» Selâhaddin «kadın» 1 gerçek hüviyeti ile önü- müze sermişti. Kapalı, bedbin ru- hunun akislerini taşıyan yine muz- lim, fakat ifadede bütün keskinli- ğini, aydınlığını muhafaza eden üslübuyla hayatinin bütün kahırları- nı yenmişti. Kaderi bilinmeyen Selâhaddin Enis'i, dileyelim ki, bundan sonra daha iyi tanıyalım. Bize armağan bıraktığı Endam aynası, Cehennem yolcuları, Zaniyeler, Bataklık Çiçeği vesaireye lâyık olduklan gerçek mevkij verelim. Kendisine de Tanrıdan engin rahmetler. İbrahim HOYİ — Hayatımda ilk defadır ki, yeisi bir tebessüm içine sığdırmış ve du- daklarının çizgilerine, gözlerinin ışı- ğına sindirmiş bir insan tanıdım. Salâhattin Enis, iri gözlerinde ve muntazam dudaklarında ağlıyan bir tebessüm taşırdı. Onunla uzun yıllar beraber çalışırken neş'esinde bu yeis, yesinde de bu neş'eyi göre- rek daima onu anlamağa çalışırdım. Fakat bulduğum şey hep mübhem, bir türlü tam olmiyan bir ifadeydi. Bazan da çok neş'elenirdik, gaze- tenin çalışma odalarını dolduran bü- tün arkadaşlar kahkahalar içinde gülerdik. Fakat. hiç bir zaman ben onun bir kahkahasını du- yamadım. Gülerdi, fakat kahkaha ile gülüp yüzündeki yeis ve neş'e halitasını kaybetmemek ister gibi sâkin ve rahat gülerdi. Ölümünden 12 saat önce de o- nu görmüştüm, Fakat o zaman yü- zünde yalnız bir tek şey buldum: Yas... Ve o zaman içimden bir şey kopar gibi oldu. Çünkü onu yaşa- tan iki şeyden biri o yaşarken ölmuştü. Ragıb ŞEVKİ «<Galâhattin Enis'i kaybettik» Onun aramızdan ebediyen ayrılışı hüznünü bilmem ki bu cümle ile ifade edebildik mi ? Bir öksüz gibi boynumuz büküldükten sonra BÖZ- de ve yazıda teselli aramak neye yarar... «Salâhattin Enis» romancıydı, Bekreterdi, hikâyeciydi, musahhih- di, Ahmed gümrük hamalıydı, Meh- med yüksek mühendisti, Ali falan- dı Veli filân... Hayat istihaleleri insanları bin- bir yaşayış şekline ve bir gürü meslek kalıbına girmeğe mecbur kıldıkça bu unvan ve etiket far. kından ne çıkar.. Bunlar övümeye, yerenmeye değer mif.. O da, bu ezeli hayat düsturuna uymuş, memuriyet vermiş, fikir ve san'at âleminde çalışmış, ancak insanlık vaafını hiç birzaman kay- betmemiştir. İşte her faniye nasib olmıyan kemâl budur. Bir çocuk saffetik her şeye in&- nan Salâhattin Enis, maddiyata inanmadığı içindirki; kalbur üstü yaşamak hırsıyla, para, şöhret ve mevki yarışına çıkanlar arasına katılmamış; devlet hizmetinde bu- lunmuş, roman yazmış, hikâye ka- leme almış, muasahhihlik yapmış, atam elli yıl alın teri ve göz nuru dökerek kâmil şahgiyetini meyda- na getirmiştir. Nur içinde yatsın: « -—- Üç günlük ömür için nâ- merde Abı'ru dökmek değmez kar- deşim..> derdi. Evet tam yarım asır.. 50 yıl dile kolay.. O, bu felsefe ile yaşadı. Nâmerde Abı'ru dökmedi. Gündüz: kü mesaisinin alnında biriktirdiği ter tanelerini kurulamağa vakit bulmadan matbaaya koşar, yazı kolonlarının üzerine secde ederee- sine kapanır ve bu nankör fikir ve san'at âleminin cefakâr abidi, sabahlara kadar göz nuru dökerdi. Birçok geceler böaberce sabahı ederdik, Bir insan takatinin güç kaldırabileceği bu yıpratıcı” çalış- ma tarzınden asla şikâyet ebmezdi. İşte her faniye nasib olmıyan feragat budur. Hayır! Boynu bükük bir öksüz değiltm, gene her gece benimle beraber.. Mürettibin bana uzattığı her kolon ondan canlı bir hâtıra- dır ve birkaç gece varki yesemin 54 — Servetifünun — 2391

Bu sayıdan diğer sayfalar: