18 Haziran 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7

18 Haziran 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İNSAN SELÂHADDİN ENİS 11 Haziran Perşembe sabahı onun evinin balkonundan : «— Kolay gelsin çocuaklar i» Diyen sesini değil, ölüm haberini işittik Bütün hayatında sessiz, silik, ke- narda, köşede kalmağa o kadar yakınlık duymuştu ki, ölümü bile böyle oldu. Bir duvar aşırı yerde gözlerini, gene makine gürültüsü arasında yummuş ta haberimiz yok. Sabahları biz, entertiplerin gürültüsü, ajanı kâğıtlarının arasında bunalırken, balkona çıkar, bizlerin yaşı kadar zaman evvel aynen yaşadığı bu bummalı faali yete adeta tahassürle bakarak: a— Kolay gelsin çocuklar İ< Al gündür mz bu <baba> ca <hoca» sese hasreti «— Salâhattin Enis hasta...» © Yazan : Nusret Safa Coşkun 7 . Dediler. Hastalığı bile sevimli. sİki günde bir, zayıf omuzlarına çul- lanan hafif bir nezle onu yatağında nö- betçi bırakırdı. Siz şu satırları okurken biz onun küçük vücudunu ebediyete doğru yolu çıkarmış bulunacağız. Hâlâ hiç birimiz inanamıyoruz. Ondan daha genç bir arkadaşın ölümü belki bize bu kadar inanılmaz gözükmeyecekti. Bana öyle geliyor ki, şimdi kapı açılacak, beyazı siyahlarına galib, dağınık saçlı başı kapıdan uzanacak 18 yaşındaki bir delikanlının gözlerinden daha parlak, 5 yaşında bir çocuk kadar sef bakışile, hemen masamın yanındaki masasına ge- çerken : — Merhaba, çocuklar!... Diyecek. Söz açılmazsa, bütün ko- nuşması bundan ibarettir. Hemen uzun çubuğuna sigarasını geçirecek, iri çak- mağile tutuşturur tutuşturmaz, gözlüğünü kulağının arkasına doğru biraz daha çe- ketek önündeki yazılara eğilecektir. O, bir ömrü matbuata harcamıştır. Hem de nasıl? Çekirdekten yetişerek ve bu mesleğin en kahırlı günlerinde mücadele ederek, mürettibhane kasaları altında yatarak, yetişerek, yetişdirecek... Devamı 59 uncu sahifede — a SELÂHADDİN ENİS'İN ARKASINDAN | Yazan : Gavsi Ozansoy | Yaşıyan bir adem için, ölen bir insandan bahsetmek ne güç. Bunu, sevgili Selâhaddin için - Selâhad- din ağabey için, çünkü ben ona böyle derdim -Servetitünun'un ha- zırladığı sayıya dostlarının tahas- Bütlerini toplarken anladım. Sonra da, sıra kendime gelip, kalemi eli- me aldığım zaman. Onu çok seven- ler, gözlerinde, hattâ gözyaşlarında | - buna şahid oldum, gözyaşı insan ruhunun, bu şekilsiz ve maddesiz şeyin en sâde şekilde şekillenişi ve maddeleşişidir - biriken teessürü kelimelerle ifadeden kaçındılar, ya- hut ta, bu teklife güç yanaştılar. Çünkü, lügatirdaki en sessiz, mü- tevâzi ve hişli kelimeler bile birer <hayatiyets ifade eder, ölenden değil, «yaşıyan» dau bahsederken daha içten, daha güzel konuşur; şarkılaşır. Çünkü, yalnız ölen değil, ölenin arkasından konuşulan, dü- şünülen, duyulan da unutulacak- tır, hattâ bazan «hâtiralaşma» dan bile. Ne diyelim, bu hâli iki tâbirle anlatmak kabil: hayat realitesi, yahut ta hayat tesellisi.. Birincisi seri, düpedüz hakikat; ikincisi yu- muşak, adı üstünde teselli, Selâhaddin Enis, arkasından gü- zel, bâzin, hattâ ağlatıcı şeyler yazamadığım için, beni affetsin, Fakat, bana öyle geliyor ki, sanat- kâr şahsiyetini en keskin bir rot- lizmin üstüne bina eden Selâhad- yi bu doğru, bu olduğu gibi, dü- şünüldüğü gibi yazılıvermiş satır. lardan, daha memnun kalacsktır. Ne yalan söyliyeyim, Servetifü- nun'daki bir müddettenberi beni unutan ve benim de unuttuğum masamla, Selâhaddin'in ölümü bizi buluşturdu. İşte, birkaç gün var ki, bu masada Selâhaddin Enis sayısı için sebatla, o bende hiç bu- lunmıyan, dostlarımın, bele mesai arkadaşım Cavid Yamac'ın çikâ- yetçi oldukları, o bende olmıyan şeyle çalışıyorum, Tanrı masamı da, beni de bir daha böyle bir bu- luşmadan korusun: İşte hayat ve hayat realitesi. Ölenden bahsederken bile, yaşıya- nın, kendimizin, bâlin o bayağı ve hodgâm tesiri muhakememize hâkim. Ne küçük, ne aşağılık mah- lüklarız, Yarabbi. Ölenden bahse- derken dahi samimi değiliz; haya- tın, bu şimdi ver, şimdi yok şeyin, bu küçük, bu zavallı şeyin esiriyiz. Mamafih, içimizde bizim bu hâli- | mizi unutturan, gülünç şahslyeti- mize perde geren teselliler de var- dı, belki gene de var: Selâhaddin Enis gibi. O, Selâhaddindeki her- şeye inanan, çünkü berşeyi «olur» kabul eden ve umursamıyan rah hâli, o, dünyaya omuz veriş, ne| büyük şeydi. Ve biz, bu büyük ka- biliyetten mahrum olanlar için, ne | teselliydi. Selâhaddin Enis! Bu kadar lâf yazdım, sma senin arkandan, senin hakkında, evet Selâhaddin ağabey senin için bir şey yazamadım; bu, cür'etti. Sen ölüsün, ben yaşı- yorum. Düşün, bunu naml ifade edebilirim; öyleyse, sözü Büyük Hâmide bırakıyorum : «Almaz bunu havsalam, haya- lim.> 53 — Servetifünun — 2391 ..

Bu sayıdan diğer sayfalar: