SELAHATTİN ENİS İÇİN u bafia her şey için yazı ya» yazacağımı düşünebilirdim, fakat onun ölüsü için bu satırları karalıyacağımi, bu acı, çok acı va- zifeyi hiç düşünebilir miydim? Çünkü, Nusret Safanın ağlayan bir kalble yazdığı gibi, Salâhattinin ölümü de o kadar sesiz, habersiz ve mütevazı oldu ki... Bilmem kaç yıl evvel şöyle bir kıt'a yazmıştım ş San'atkâr Hafasle kalbinin o çetin sava- ndâ gi Gün görmedin ağardı saçları genş yaşında. Yoksulsa da ne çıkar, ilâh gili yürüyor, Bir buğday başağının olgunluğu başında. Üçüncü mısra evvelini son- radan <yorgunsa da» diye tashih ettiğimi de hstarlıyorum. Bilmem hangisi daha doğrudur? Fakat «san'atkâr» ın bizdeki talihini dü- şününce, bugün, içimizde, bu kıt'a- nın çizdiği portreye bir aynaya vuran hayal gibi gölgesini akset- tirecek ayni kuvvette bir ikinci çi- lekeş bulunamaz. O, hakikaten bü- tün hayatinca san'atkâr ve bütün hayatınca mezlâmdu. Bu talihinde bilhassa seseizliğinin, derin ve son- #üz tevazuunnn büyük fakat ha- zin bir rol oynadığını itiraf etme- liyim. Değeri fazla idi, fakat ese- rinden bahsedilmesini bile adeta utanarak karğılardı, Niçin böyle idi, yahud niçin böyle olmuştu Hatıramı çok eski zamana, bun- dan yirmi altı, yirmi yedi yıl ey- vele götürdüğüm zaman, gözleri- min önünde canlanan Salâhattin Enis neden daha hareketli, daha sesli ve cani idi? O zamanlar, yazılarını, hikâyelerini nasıl yük- sek senle, beğenerek ve bize de be- gendirerek okurdu, O zamandan sonra neler oldu, neler geçti? E- debiyat âlemi, ona, hakkı olan mevkii tamsmile veremedi mif Adaptelere ve rastgele tercümele- 52 — Servetifünun — 2391 & Yazan : Halid Fahri OZANSOY Salâhaddin'in dostu Münif Fehim tarafından yapılan bir krokisi re sayfalarını açan gazete ve mee- mualar Salâhattinin hikâyelerini gittikçe daha mı az takdir ettiler? Yahud o, daha mı az yazdı! Ve en hazini, Babıâli kitabeılığının muharrirleri istismer sistemi en fazla onu mu inceitti ve nefretle uzaklaştırdı $ Bu noktaları sara- hatle tayin edemiyorum. Yalnız, Hüseyin Rahmiden sonra, en kuv- vetli realist birromancı ve hikâye- cimizin ziyâlna yanıyorum. Salâbattin Enisi, ilk defa, ilk şiirlerimi Rübab mecmuasında neş- re başladığım tarihte tanımıştım. İtalya harbi yeni bitmiş, Balkan harbi başlamıştı. Rübab'da daha birbirimizin yüzünü görmeden im- zalarımızı ve yazilarımızı okumuş olmanın verdiği bir gençlik ve san'at, kardeşliği ile hemen o gün. (Fındıklıdaki kahvenin önünde çay içtiğimiz o gün) birbirimize elleri- mizi samimiyetie uzatmıştik, Sonra bu dostluk devam etti. Ben o ta- rihte Beşiktaşta oturrurdum, o da Nişantaşında.. sik sık birbirimizi görür, ilk yazılarımızı birbiri- mize okurduk. Bu toplantılarımıza iştirak eden arkadaşlarımız srasın- da, göne Rübabcılardan merhum hikâyeci Hakkı Tuhsin ile, şair İn- mail Zühtü, Selim Rıfkıyı da şu anda rahmetle yâdederim. Ali Na- ci de o zaman bizlerdendi ve Fec- riati zümresine bizimle beraber Rübab'da ateş püskürenlerdendi. Bazan aramıza Yahya Salih te karışırdı ve sohbetlerimiz, san'at müngkaşalarımız, neğ'eli ve canlı, geç vakitlere kadar sürerdi. Fecriatiden hikâyeci ve münek- kid Şehabettin Süleyman hepimi- zin dostu idi, Bir lisede edebiyat muallimi olması da, onu, karşımız- da, bir üstad olarak yükseltiyordu. Bize nasihatler verir, eserlerimizi dinler, beğenir ve nadiren tenkid ederdi. Tenkidleri arasında bilhaş- se benim konuşurken hızlı söyle- meme, Salâhattinin de okurken hızlı okumasına kızar, söylenirdi. Derken bir hâdise oldu, Şehabettin Süleyman, şair İhsan Raif Hanımla evlendi. İşte o andan itibaren, bi- ze, kibar bir edebi mahfil açılmış oluyordu. Haftanın birkaç gecesi Şehabın ve İhsan Hanımın davet- lisi olarak, Osmanbeydeki Raif Paşa apartımanında toplanirdık. Bu toplantılara bazan Yahya Ke- malin, Ruşen Eşrefin, Fazıl Ah- medin de geldiği olurdu. Makale- ler, hikâyeler, şiirler okunur, ve en sonunda, piyanoda İhsan Ha- nımın çaldığı lâtif havalar ve hep- sinden güzel olan bir Gülzar peş- refi dinlenirdi. Selâhattin Enis, bütün bu çairler ve hikâyeciler arasında okunanı ve çalınanı, en realist kaleme sahib olduğu halde en derin huşu ile dinleyenimizdi. Sonra araya yıllar girdi. Hayat hepimizi kendi işlerimize sürükledi ve o gençlik devrinin kaygısız devri kapahdı. Artık birbirimizi daha nadir görüyorduk, fakat bir- birimizi sevmekte devam ediyor- — Devamı 59 uncu sahifede —