asiğii — 285 inci Sahifeden devam — mürabebacının kirpiksiz gözlerinde hilekâr bir neş'e bulutunun geçti- ğini görüyorum. Kemanımı vitrine koymuş!. Neden?.. Acaba satmak mı istiyor!.. Sert bir öğle güneşi yamalı vittin perdesi arasından kayarak boyalı tahta üzerinde oy- nuyor. Yayın etrafında küçük si: nekler uçuşuyor.. Bu hal neş'emi kaçırdı.. Kafamdaki ağrı sinirleri- mi gergin bir hale getiriyor. Ken- di kendime «Ne hakkı var diyo- rum, kemanı teknesine yerleğtire- rek niçin saklamamış acabal.» O- na dedim ki; «David efendi, ba- na kemanımı; yarım saat, tek bir yarım saatçik için ver.. (Orman- larmu şarkısını) çalacağım,.. Param olsaydı faiziyle beraber ödeyerek senden kurtarırdım onu.. Yemin ederim ki tekrar getireceğim 1.» Bu sersemce sözlerime karşı yüzüme itimatsızlıkla bakarak : “Çocuk mu- sun sen diyor, nasıl olur, imkânı mı var,. Zaten vâdesi çoktan geç- miş bir mal.. Bir miktar para ge- tirerek zamanı uzatabilirdiniz f. Artık şimdi bana âit..,, «Yalvarırım sana David efendi diyorum; satma onu,, Bu parayı sana nasıl olsa temin ederim.. Yal- nız gimdilik kısa bir zaman için istiyorum, Hemen getireceğim.. a şş—— (Onu) rüyamda gördüm ve dinle- dim.. Bu melodiyi kendi emektar kemanımdan başka nerede çala- bilirim.» Fakat onun bayir.. hayır... diyen hain ve kat'i dudakları beni çıldırtıyor. Reis efendi, düşünün ki ihtiyacım olduğu halde, bir ço- cuk, bir sevgili kadar üzerine tit- renen (şeyi) ona verdim. Rehin ola- rak bıraktığım bu tahta âlet kıy- metinin çok fevkinde faiz topladı. Ve bu miktar, ana parayı bile geçti. Bin tabii hislerimle alay eden, alacağı faiz yekünunu ve vüdeyi uzatmamı bekliyen mavi gözbe- bekleri vahşicesine seyrettim. Bu gözler de içimi kavuran bulanık bir renk vardı. Ve üzerime dikil- mişti. Kısa bir saniye.. tek bir sa- niye... Sonra ne olduğumu bilmi- yornm. Vitrine doğru koştum. Nef- ti perde arkasında, tozlar içine gömülmüş ve rengi solmuş olan kemânımı almak istiyordum. Ya- hudi tezgâh arkasından tıyrılarak bir dağ keçisi çevikliğiyle üzerime atıldı. Küçük vücudü titriyor, sıska kollarıyle beni tutmsğa çalışıyor- du. Kuru parmakları istakozun çengelleri gibi ceketime yapışmıştı. Birdenbire silkindim, Bağırmak is- tedi. Sonra ağzını sıkıca kapıyarak o kadar kuvvetle ittim ki şiddetle yere yuvarlandı. Buruşuk alpının etrafında kirli bir yün demeti ha- line gelmiş olan başı tezgâhın ke- nar demirine çarparak parke üse- rine düştü. Bu kuru baştan anlar gılmaz sıyrıltılar çıkıyor, iri göz- leri vitrine çevrilmiş vaziyette ve bir şeyier söylemek zorile kırpışs- rak &on gayretini sarfetmeğe ça- lışıyordu. Kemanımı sıkıca kncak- lıyarak dışam çıkmak için onun, artık hareket etmiyen ve kurbağa- ya benziyen küçücük vücudü üze- rinden atladığım zaman yakaladım.. (Durdu, bir rüya dünyasında yaşa- yıp yaşamadığını anlamak ister gibi gözlerini yine bir noktaya dikti. Yüzü ıztırapla kırıştı.) Onu öldürdüm mü, bilmiyorum1., Ben sâdece kemanımı istedim.. Bir ke- reoik, evet yalnız bir kerecik (Or- manların şarkısını) çalmak için. Çocuğumu bana vermek istemedi. Ne yapabilirdim $.. Bn mukaddes şeyler üzerine yemin ederim ki (Onn) yarım saat için almak niye- tindeydim. Sonra iade edecektim.. İnanmadı.. (Ağlıyor, parmaklarının ucuyle gözyaşlarını silmeğe çalışı- yordu.) O, öldü mü Reis efendi.. Allahaşkına söyleyiniz onu ben mi öldürdüm 1.. Hüseyin HÜLKİ Tr A Is — 280 inci sayıfadan devam — 28 Şubat — Bütün tanıdık- lara vedâ edip ayrıldım. Eski alâkalarımın kördüğümüne, yeni muhite girmenin bıçağını var kuvvetle vurarak, kestim. Sessizçe koptu. Şimdi yeni çehrelerle dolaşmak- tayım. Bütün eski arkadaşlarımı sev- mek, özlemek istiyor, bir kahve iskambili gibi, günlük münasebet- lerle yüzlerin! eskitmek istemiyo- r 3 Mari — Arzulardan uzak, sevinçlerden ayrı, yaşıyorum. Mi- haniki, yeknesak, şekilden uzak bir hayat. Bu yaşayış tarzı, tanınan kelimelerle adlandırılamaz. Bunda, 7 Mart — Gölgeler içinde kaybolan, yirmibeş yaşını dört du- vw I IYI var ve piyano arasinde geçiren bir kızın Chopin çalışını dinliyorum. Chopin'in matem ve hüzün dolu müziği onun parmaklariyle daha çok keder daha çok matemler içine gömülüyor. Sinirli, yorgun parmaklarıyla sanki büyük musikişinası bir ham- lede mezarından çıkaracakmış gibi çalıyor. Notalar, inilti hıçkırık o- layor... Belli ki Çhopin'in derin ruhunda kendi sıkıntıların; teksif edilmiş olarak görüyor ve onları birer - birer içinde yaşayıp par- maklarıyle canlandırıyor. Yirmibeş yılını dört duvar ve piyano başında geçiren, ve odamın üstünde oturan hassas kızın, piya- no başından kalkınca, gözleri bü- yümüş ve dolmuştu. Cavit YAMAÇ Gelecek sayılarda : Bir Mucize: Shakspeare Sinema ve Sanat Ahmet Mithat ve Istanbul 287 — Servetifünun — 2384 b e, ii