NN — we a ağ | | Cavit Yamaç'ın bir hikâyesi ORIENT EXPRESS Kahvenin kapısı yavaşça açıldı ve içeriye, elinde ufak bir paketle saçı sakalı uzamış, sergeriye ben- ziyen, otuz » otuzbeş yaşlarında biri girdi, Yabanollığı anlatan gözlerile kabvenin içindeki «Bugün peşin yarım veresiye > levhasındaki ters hartlerden, kırık bir sandalyeye kadar her şeyi ölçtü. Derin bir göğüs geçirerek kahvenin ekşi ha- yasını teneffüs etti. Sonra kulak- lann: gürültüyle alıştırmak için gözlerile kendine yakın bir lâf, bir iskemle, bir insan aradı. ” İskambil oynıyan bir masaya yaklaşarak, sırayla oynıyanların herbirini tetkik etti, dönüp nazarını seyredenlerin yüzlerinde gezdirdi. Burnunu buruşturdu dudakla- rını kıvırdı, Birini arıyordu... Gömleğinin rengi telve ve kir. den başka bir renk almış olan «keşme> getiren garsonun koluna dokunarak : — Ben... dedi. Garson dönüp baktı ve sânki korkmuş gibi uzak- laşmak niyetini gözlerile belli etti. O garsonun kolunu daha gıkı ya . kalıyarak : — Ben, dedi. Hacızade Galib beyi amyorum. Burada yok mu &- caba 1 Onu tanımıyorum... Tani- yorum amma, senelerden beri gör- medim de... Garson ilk düşüncelerinden vaz geçerek <sevap yapmak» tebessi- mü ile gözlerini masalarda gezdi. rerek :; — Hacizade... Hacizade... diye mırıldandı. Demin buradaydı... Dalma şu sobanın yanında oturur... — Acaba bir daha gelir mi? — Tabii... Geceyarısına kadar mutlaka gelir. Ve garson bir masadan kavrü- dığı gazereleri elinde buruşturarak usaklaştı. likle bunün üzerine bırakdı ve bir sandalyeye ilişti, Gözlerini bilardo bilyeleri kav- radı, Renkli, yuvarlak bilyaları sey- rederken öyle dalmıştı ki, sanki o- yunculardan bazıları istakayı kafa- sına indiriyorlardı. Ve bâzende san- ki istaka yeşil çuha üzerinden bey- nine iniyordu. Bunu düşündükçe verindeu fır- iyor ve etrafına bakıp nerede ol- duğunun farkina varınca yeniden oturuyordu. Kahvenin garsonlarından birdi- ğeri : — Efendim ! diyerek karşısına dikildi. — Şeyy... Hacı,.. Hacizade Ga- lip beyi bekliyorum... Birdenbire kabvede bulunduğu- nu hatırladı. Gözlerini terbiyesiz yüzlü garsonunkilere dikti. — Belkide gelmez... Veya gel- dide ben görmedim... Garson ihtiyar bir kızın ağzın- daki dişler gibi seyrek tarağıyle saçlarını isli aynaya bakarak tarar- ken tebessümle, mırıldandı. — Gelir... gelir... merak etme.. mnhakkak gelir. Sandalyasına yerleşerek ufak paketi eliyle yokladı. Sanki için- dekini bilmiyor da, yoklayarak an- lamak istiyordu. Birafdan, tesbiti güç olan insanların seğini duyuyor : — Hep yek! — Koz! Koz! Koz! — Karambol ! — Mati. Muhtelif orkestraların akorun- dan doğar gibi olan bu gürültü ku- laklarında acayip akizler bıraki- yordu. Birkaç dakiak sonra masasına tahminen yaşi altmış olan bir ihti: yar geldi, etrafa hâkimâne bir ns zar attıktan sonra oturdu. Dizle- rini uğuşturdu. Dirseğini masaya dayıyarak çenesini avuc içine aldı, Böylece istediği anda uyuklayabi- Genç adam bir masaya doğru ' lecek bir vaziyet aldı. yürüyerek elindeki paketi isteksiz- 268 — Servetifünun — 2383 Sonra etrafa bir «merhaba» ver- di. Bilârdo oynayanları seyre dalıp onlara nasihat vermeğe koyuldu : — Tüüüh... Hele bak! Şuna bak. Bunu köşeden vurmaelıydın be acemi! On senedenberi oynar- gın ve hâlâ nasıl vuracağını bil- mezsin, Başinı rikkat ve merhâmetle sallayarak acayip jestlerle devam etti : — Şöyle ! Hash, şöyle ! Hafif | İyit. Bravo, güzel! Haydi bir da- ha... Oooh fevkalâde. Bak, bak ne yaptın 1... Nediye dağitıyorsun be Topla bakalım şimdi... Hele, çok şükür... İhtiyar adam memnuniyetini izah eden bir kahkaha koyuverdi. Elini ağzına götürerek birkaç şeker attı ve yanındaki yabancıya dönerek : , — Veyseli gördün mü? diye sordu. Diğeri sıkılgan bir tavırla; — Hayır! dedi. Tanımıyorum, Buraya ilk defa geldim, bu akşam, — Evet, Sahi, seni burada biç görmedim. Bir iş için mi geldin, yahut buralarda mı oturuyorsun 9 Yoksa birini mi bekliyorsun 9 — Evet! — Anadoludansin, galiba !.. — Hayır, İstanbullüyum. Avrupadan yeni geldim. — Buğünlerde mi — Demin,. İki saat kadar olu- yor... — Avrupadan mıf İhtiyar adam, sanki fiyat biçe- cekmiş gibi karşısındakinin elbise- lerini ve önünde duran paketini gözleriyle bir tartiz. Sonra, saçlı sakallı yüzünü... Kirli, buruşuk gömleğini... Baştan aşağı... — Eveeeet!,. Avrupadan geli- yorsunuz, demek! Bulgaristandan falan demek istiyorsun belki ! Mu- hacir misin 9 — Hayır, Paristen geliyorum. — Paristen mi 9 Muhakkak zen- gin adamsın Fakat neden böyle .