23 Nisan 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10

23 Nisan 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ar ae İk vw Nahit TULÜAT Hamid zamanında Garp usulü tiyatro, sansürün ağır pençesi al- tında can çekişirken bazı züppele- rin “tulünt,, diye bugün alay ettik- leri tiyatro janrının fedakâr ve cüretkâr insanları zaman zaman ,istibdad zincirlerini kopararak fi- kir ve kâlem sahiblerinden fazla rol oynamışlar, cemiyet meselele- rini ve günün hâdiselerini akset- tirraişlerdir, Güllü Agob'un tiyatro imtiyazını baltalıyarak sahneye çı- kan büyük tulüat san'atkârı Abdi ve Küçük İsmail, Türk gençlerinin serbestçe sahneye çıkmalarına im- kân vermişlerdir. Abdi, devrinin hâdiselerini zarif nüktelerle hicve- den Türk temâşaşının en büyük san'atkârlarından biridir. Tulüat san'atının şahikasına çıkan bu gan- atkâr, perde açılır açılmaz sahneye ilk çıktığı zaman dakikalarca si- kışlanırdı.: İri gövdesine rağmen gevik hareketlerle üzerinde bir meyire yerinin resmi olan perde- nin kapanacağı dakikaya kadar halkı fasılasız neşeye boğan Abdi, sakalı bembeyaz oluncıya kadar sahneyi terketmemiştir. Son zaman:- larda sakalını boyıyârak sahneye çıkan Abdi'ye sormuşlar : — Yahu Abdi efendi, sakalını niye boyuyorsun? — Ne yaparsın modaya uymak lâzım, appak sakalla sahneye çi- karsam kırk yıllık kadın müşteri- lerimin kalbini kırarım, diye ce- vap verimiğ. Başında âbani sarık ve samur kürkü, elinde tesbihi ile dolaşan Abdi sarayda olduğu kadar da vü- kelâ ve vüzera konaklarında ilti- fat görmüş bir halk san'atkârıdır. Hamid'in hnzurnnda bir oyun eğ- nhaşında yapmış olduğu bir nükte- perdazlık, bugün bile tulüstı iyi bilenlerin kulağındağdır, Abdi oyun © icabı uşağına çizmesini çıkarmasını söyler, uşak bir türlü çıkartamaz ve “çıkmıyor, diye cevap verir. Abdi — Subhanallah, niçin çık- masın, bu Maliyenin verdiği memur maaşı değil yaf, 272 — Servetifünun — 2383 BİLGANIN v. Sarfettiği bu cümle ile Saray- dan uzaklaştırılan Abdi padişahın ilifatından uzaklaşmakla halkin iltitatına mazhar olmuştur. İkinci Meşrutiyen ilânın- dan sonra tuldat Beşiktaş semti, o tarihlerde sırf sarayia yakından temasta bulunan insanların oturdukları bir muhitti. Osman bey, Nişantaşı, Şişli ise vü- kelâ ve vüzera ile levantenlerin itibar ettikleri bir semtti. İkinci Meşrutiyetten sonra Mehmed Re- şad'ın tahta geçmesi tiyatro sah- nesine serbestlik vermiş ve çeşitli tiyatro truplarının kurulmasına ve- siyle olmuştur. O tarihlerde Şeh- zadebaşı tiyatroları rağbette ol- makla beraber, Şişlideki Osman bey gazinosu ve Beşiktaş'daki A- pollon Varyete tiyatrosu kumpan- yalara daha fazla para kazandıran iki yerdi. Hem kışlık hem yazlık yeri olan Osman bey gazinosu O tarihlerde bir âlemdi. Bahçesinde küçük bir Luna park vardı. Beyzade denilen Karagöz'ün 'Tarçın beyleri olan ilk tiyatro mü- elliflerimizden Nuri beyin Zamane şıkları isimli komeğdisinde. çizmiş olduğu karakterdeki lâventen boz- ması insanları o devirde burada görmek kabildi. Kantocu kızlara aşık olan bu çitkırıldını beyler per- de kapanırken kantocu kızın ilti- fatına mazhar olmak için gümüş çeyrekleri mecidiyeleri sahneye yağdırırlardı. O devrin bu züppe- lerini bugün Robert Taylor'un bi- rer kopyası olan bobetiller arasın- bulmak kabildir. Peruz'a Bilanş'a göz süzen bu dejenere gençlik için- de hâlâ tanzimat sonra züppeliği- nin tesiri yaşamaktadır. Evinde beş vakit namaz kılan ve Fransiz- ca konuşan bu kozmopolit gürü- hunu bu semtlerde hâlâ& tesadüf etmek kabildir. Bu hava içinde yetişen torunları sinema perdepin- deki Amerikan fantazisini devrin SAHNESİ aynası sanıyorlar. Memleket mese- lelerini fırsat duldukça gazete sü- tnnlarında okuyan yazıları sayfi- yelerde boyunlarında kırmızı men- dil ağızların pipo gözlerinde siyah gözlükle dolaşan ve pantelonlu genç kızlara; hallo diye selâm ve- ren bu karnaval kokozları yazları sayfiye yarlerine gelen zavallı tu- lüst kumpanyarlını istihzala seyre- derler. Sorarım &ize kendilerini dev aynasına görön bu insanlar sahneye çıksalar konuşmalarıyla, elbiseleriyle komik değil asıl soy- tarı onların olduğunu göreceksiniz. Osman bey gazinosundaki züp- pe gürühunu Apollon tiyatrosunda da görmek kabildi, Ali Nazima'nın uzuu seneler müdürlük ettiği Ni- şantaşı Sultanisi'nin önünden inen kupa arabalar ve faytonlar ihla- Kasrı'nın önünden süratle geçerek Nusratiye caddesinin sonundaki küçük mescitin karşısında şırala- nırlanırlardı. Ramazanları bu iki tiyatro bn çeşit insanları memnun edebilmek için elinden gelen şeyi yapardı. Para kazanmak için tulü- at sahnesinin yapmış olduğu feda- kârlıklar tulüat sanatının mahiye- tini değiştirdi ve husugiyetini kay- bettirdi. Oyundan evvel incesaz ilâve edildi. Komedi eserlerinin yanına Kötü melodramlarla aşk faciaları sokuldu. Osmanlı tarihine ait basma kalıp yazılmış eserler birbirini takib etti. Velhasıl ana. hatlarını değiştiren tulüat son kuv- vetini birinci sınıf fertlerini kay- bettikten sonta sarfetti. Tulüat san'atı bilgisiz ve görgüsüz insan- ların eline düştü. böylelikle ona hücum edenler çoğaldı. Böyle ol- makla beraber muasır tiyatronun tulüata dayanacağı fikirleri ileri sürenler çoktur. İşte meşhur Rus rejisörü Kaçlof'un ortaya attiğı ak- törün makineleşmesi meselesi. İşte Meyerhold'un tiyatrosu. Elinde hiç bir vesaik yokken Türk tiyatro tarihine ait makale-

Bu sayıdan diğer sayfalar: