ar ae İk vw Nahit TULÜAT Hamid zamanında Garp usulü tiyatro, sansürün ağır pençesi al- tında can çekişirken bazı züppele- rin “tulünt,, diye bugün alay ettik- leri tiyatro janrının fedakâr ve cüretkâr insanları zaman zaman ,istibdad zincirlerini kopararak fi- kir ve kâlem sahiblerinden fazla rol oynamışlar, cemiyet meselele- rini ve günün hâdiselerini akset- tirraişlerdir, Güllü Agob'un tiyatro imtiyazını baltalıyarak sahneye çı- kan büyük tulüat san'atkârı Abdi ve Küçük İsmail, Türk gençlerinin serbestçe sahneye çıkmalarına im- kân vermişlerdir. Abdi, devrinin hâdiselerini zarif nüktelerle hicve- den Türk temâşaşının en büyük san'atkârlarından biridir. Tulüat san'atının şahikasına çıkan bu gan- atkâr, perde açılır açılmaz sahneye ilk çıktığı zaman dakikalarca si- kışlanırdı.: İri gövdesine rağmen gevik hareketlerle üzerinde bir meyire yerinin resmi olan perde- nin kapanacağı dakikaya kadar halkı fasılasız neşeye boğan Abdi, sakalı bembeyaz oluncıya kadar sahneyi terketmemiştir. Son zaman:- larda sakalını boyıyârak sahneye çıkan Abdi'ye sormuşlar : — Yahu Abdi efendi, sakalını niye boyuyorsun? — Ne yaparsın modaya uymak lâzım, appak sakalla sahneye çi- karsam kırk yıllık kadın müşteri- lerimin kalbini kırarım, diye ce- vap verimiğ. Başında âbani sarık ve samur kürkü, elinde tesbihi ile dolaşan Abdi sarayda olduğu kadar da vü- kelâ ve vüzera konaklarında ilti- fat görmüş bir halk san'atkârıdır. Hamid'in hnzurnnda bir oyun eğ- nhaşında yapmış olduğu bir nükte- perdazlık, bugün bile tulüstı iyi bilenlerin kulağındağdır, Abdi oyun © icabı uşağına çizmesini çıkarmasını söyler, uşak bir türlü çıkartamaz ve “çıkmıyor, diye cevap verir. Abdi — Subhanallah, niçin çık- masın, bu Maliyenin verdiği memur maaşı değil yaf, 272 — Servetifünun — 2383 BİLGANIN v. Sarfettiği bu cümle ile Saray- dan uzaklaştırılan Abdi padişahın ilifatından uzaklaşmakla halkin iltitatına mazhar olmuştur. İkinci Meşrutiyen ilânın- dan sonra tuldat Beşiktaş semti, o tarihlerde sırf sarayia yakından temasta bulunan insanların oturdukları bir muhitti. Osman bey, Nişantaşı, Şişli ise vü- kelâ ve vüzera ile levantenlerin itibar ettikleri bir semtti. İkinci Meşrutiyetten sonra Mehmed Re- şad'ın tahta geçmesi tiyatro sah- nesine serbestlik vermiş ve çeşitli tiyatro truplarının kurulmasına ve- siyle olmuştur. O tarihlerde Şeh- zadebaşı tiyatroları rağbette ol- makla beraber, Şişlideki Osman bey gazinosu ve Beşiktaş'daki A- pollon Varyete tiyatrosu kumpan- yalara daha fazla para kazandıran iki yerdi. Hem kışlık hem yazlık yeri olan Osman bey gazinosu O tarihlerde bir âlemdi. Bahçesinde küçük bir Luna park vardı. Beyzade denilen Karagöz'ün 'Tarçın beyleri olan ilk tiyatro mü- elliflerimizden Nuri beyin Zamane şıkları isimli komeğdisinde. çizmiş olduğu karakterdeki lâventen boz- ması insanları o devirde burada görmek kabildi. Kantocu kızlara aşık olan bu çitkırıldını beyler per- de kapanırken kantocu kızın ilti- fatına mazhar olmak için gümüş çeyrekleri mecidiyeleri sahneye yağdırırlardı. O devrin bu züppe- lerini bugün Robert Taylor'un bi- rer kopyası olan bobetiller arasın- bulmak kabildir. Peruz'a Bilanş'a göz süzen bu dejenere gençlik için- de hâlâ tanzimat sonra züppeliği- nin tesiri yaşamaktadır. Evinde beş vakit namaz kılan ve Fransiz- ca konuşan bu kozmopolit gürü- hunu bu semtlerde hâlâ& tesadüf etmek kabildir. Bu hava içinde yetişen torunları sinema perdepin- deki Amerikan fantazisini devrin SAHNESİ aynası sanıyorlar. Memleket mese- lelerini fırsat duldukça gazete sü- tnnlarında okuyan yazıları sayfi- yelerde boyunlarında kırmızı men- dil ağızların pipo gözlerinde siyah gözlükle dolaşan ve pantelonlu genç kızlara; hallo diye selâm ve- ren bu karnaval kokozları yazları sayfiye yarlerine gelen zavallı tu- lüst kumpanyarlını istihzala seyre- derler. Sorarım &ize kendilerini dev aynasına görön bu insanlar sahneye çıksalar konuşmalarıyla, elbiseleriyle komik değil asıl soy- tarı onların olduğunu göreceksiniz. Osman bey gazinosundaki züp- pe gürühunu Apollon tiyatrosunda da görmek kabildi, Ali Nazima'nın uzuu seneler müdürlük ettiği Ni- şantaşı Sultanisi'nin önünden inen kupa arabalar ve faytonlar ihla- Kasrı'nın önünden süratle geçerek Nusratiye caddesinin sonundaki küçük mescitin karşısında şırala- nırlanırlardı. Ramazanları bu iki tiyatro bn çeşit insanları memnun edebilmek için elinden gelen şeyi yapardı. Para kazanmak için tulü- at sahnesinin yapmış olduğu feda- kârlıklar tulüat sanatının mahiye- tini değiştirdi ve husugiyetini kay- bettirdi. Oyundan evvel incesaz ilâve edildi. Komedi eserlerinin yanına Kötü melodramlarla aşk faciaları sokuldu. Osmanlı tarihine ait basma kalıp yazılmış eserler birbirini takib etti. Velhasıl ana. hatlarını değiştiren tulüat son kuv- vetini birinci sınıf fertlerini kay- bettikten sonta sarfetti. Tulüat san'atı bilgisiz ve görgüsüz insan- ların eline düştü. böylelikle ona hücum edenler çoğaldı. Böyle ol- makla beraber muasır tiyatronun tulüata dayanacağı fikirleri ileri sürenler çoktur. İşte meşhur Rus rejisörü Kaçlof'un ortaya attiğı ak- törün makineleşmesi meselesi. İşte Meyerhold'un tiyatrosu. Elinde hiç bir vesaik yokken Türk tiyatro tarihine ait makale-