Orient Express — 269 inci sayfadan devam — oyuncular yokoldu. Birden kendi- ni kalabalık bir halk yığını ars- sında buldu. Bağırış - çağırış... * — Bir arkadaşımı arıyordum. Bana borcu olan yeğâne adam.. Bir Fransız talebesini... Evine git tim.. Yoktu. Bir toplantıda oldu- Bunu söylediler. Oraya gittim, Kür- süde biri bağirarak konuşuyor halk ta onu alkışlıyordu... Sonra polis- İer ve askerler geldi hepsini top- ladı, biz üç kişi zorla kaçtık... — Niçin 9 Ne yapmıştınız 9 — Hiç bir gey... Arkadaşımı aramağa gittiğim toplantı Paris'in işgalini protesto eden bir toplan- tıymış... Ben böyle bir niyetle o- oraya gitmemiştim. Fakat, kime dert anlatabilirsin... — Sen ne diye oraya gittin oğ- lum 9 Senin nene lâzımdı? Zaten bütün zamaneler senin gibidir... Diğeri cevap vermedi. Düşün- celeri «Odeon» salonuna dönmüştü. Biri : «Askerler!» diye bağırmıştı. Silâh sesleri, ve derin bir sükünet : — Hüviyetiniz * Onbeş sene içinde çırpındığı â- lemin hayali, şeker parçasının su- yun içinbe eridiği gibi yokolmuş- tu... Kaçan, koşan, topallıyan akan insanlar yığını... Kadın, ihtiyar, genç, çocuk, kız, anne, oğul... At la, eşekle, çekilen arabalar. Bisik- lette, sağlamın sırtında çolak, ke- der, hüzün... Kırlar... Telefon tel- leri... solgun ağaçlar... solgun in- Banlar... : Sonra : tren... «Orient Expres». Bir ihtiyar tilki gibi istasyondan, istasyona gizlenen tren.. insan do- lu istaşyonlar,. Bombardıman kor- kusunun istasyonda slıkoyduğu tren.-, Uğultular.. çığlıklar, ağlayış- lar gülüşler.. Mendil sallayışları, gürültü, sevgilisi Janet'in kendi yaptığı yağlı boya resminin fotoğ- rajını birbirini kovalıyan ağaçlar- dan biri yakalamıştı... Pencerede onu içini çekerek seyrederken el- inden kaçırıvermişti... Ruh ıztırabı, beden iztırabı... Nereye gidiyorann 9 Kime dönüyorsun 9 Kimin kaldı 9 Neden şimdiye kadar yabancılar arasında kaldın! Neden böyle çok kaldın ? Düşünceleri tren tekerlek lerinin yeknesak gürültüşüyle bir- leşerek büyüyordu. İstasiyonlar bi- rine diğerinden haber veriyor... 274 -— Servetiflinnn — 2383 Hudud... Sirkeci... İstanbul, bıraktığından air: ka bir şehir. Fakat, şimdi herkesi yolda tutup öpeceği geliyor. Her- biri akrabası, çoktanberi görme- diği dostlari gibi geliyordu. Birden ayağa fırladı. Kendinin Osmanbeyde, Halil'in kahvesinde olduğunu unutmuştu. Kendine ge- lerek : — A... diye pağırdı. Evet! Yanında uyuklıyan bir kaç ki- şi uyku ve endişe dolu gözlerle ona baktılar. Kızdı. Yanıbaşında birkaç da» kikadanberi uyuklıyan ihtiyar : — Hâlâ gelmedi mi diye sor- du. — Bilmiyorum, diye cevap ver. di, Belki gelmedi, belki de geldi de gitti bile... — Nasıl olur 9. — Onu- tanımıyorum bile. On beş senedenberi görmedim. — Senin Paristen geldiğin belli evlât!.. Tanımadığın birini arıyor- sun da ne diye bana yahutta kah- veciye sormuyorsun * — Sordum. Garson geceyarısı- na kadar mutlaka gelir, dedi. Saate ikisi birden baktılar: İki- yi beş geçiyor! İhtiyar esniyerek, sördu : — Beklediğin adam kim — Büyük tüccarlardan Hacıza- de Galib... — Büyük tüccar Eğl mi dedin 9 Beni arıyorsun oğlum. İhtiyar gözleri parlıyarak aya- ğa fırladı. Derin göğüs geçirerek, şaşkın bir halle yine sandalyeye çöktü. Genç adam onun ellerini ys- kaladı opmeye koyuldu. — Biz... Dayı,.. Sir... Sizeiniz.. Sonra durup bir an onun yüzünü ve üstünü başını musyene etti: kupkuru boys yüzü görmemiş ayak- kapları, ütüsüz elbiseleri, tozlu bir şapka... Cimrilik, diye düşündü. — Ben Zühtüyüm, Zühtü. 'Ta- nımadın mı beni tf Zühtü, — Zühtü, koskocaman adam olmuşsun yahu... Seni bir daha göremiyeceğimi zannediyordum... Geldin demek !, — Evet dandğıd işte geldim. Seni evde aradım. Ev sahibin bu- raya çıktığını söyle. Aunem öldük- ten sonra senden yalnız bir mek- tup aldım, O mektupta adresin de vardı, Sana birçok defalar yazdım yardım etmeni istedim fakat ce- vap alamadım Hacızade tırnaklariyle masayı tırmalıyordu. Gözlerini Zühtünün- kilerden başka tarafa çevirmişti. Zaman, ayarlanmış bir saat yel- kovanı gibi geriye döndü. Sonra tıpkı kemik parçasının yere düşmesini bekliyen köpekle- rininki gibi gözleri biribirini bul- du. Hacızade bir şey söylemek is- tiyor takat terli alnıyla susup du- ruyordu. Elleriyle saçlarını yokladı, göz- lerini tenha kahvenin bir köşesine saplıyarak yavaşça ayağa kalkti ve usulca: — Kalk, dedi. Gidelim, Şimdi, ben de senin kadar fakirim. Uzaktan bir tren düdüğü du- yuldu... “Orient Expres, kalkı- yordu. Kalyoncu kulluk 1941 Cavit YAMAÇ GAVIT YAMAÇ ADRİAN ZOCGRAFİ!' nin Sergüzeşti ( Panalt İstrati'nin derbeder hayatı ) Bu, bir biyografi, bir roman değildir, Bu asrın em büyük sanatköârlearından birinin keder ve sevinç dolu hayatının hikâyesidir. YAKINDA SERVETİFUNUNDA