S. Nah bir çoğu birer Asya maaslından başka bir şey değildir. Karlo Cozzi'nin Tyrandoik isimli piyesi bir şark masalıdır, bir Türk Şeb- zadesinin bir Çin sarayında be- gındân geçen bir hikâyedir ki ku- laktan kulağa zamanımıza kadar gelen bu Türk masalının vaktiyle canlandırılmadığının aksini kim ispat edebilir. Goldoni ve Lopa de Vega'nın birçok piyeslerinin mev- zularını Türk masalları teşkil eder. İspanyol tiyatrosunun bu devirde binleri geçen piyesler Türk masal- larından slınmıştır. Mevzu zengin- liğini anlamak için: İspanyol tiyat- rogünun bugün ayakta duran dün- ya şaheserlerine nasıl teşir ettiğini bilmek kabildir. Köy sohbet oyuu- larında masallardan gayri içtimai hâdiselere sahne olan birçok mev- zular da vardır. “Arap oyunu pda Yemen'e giden askerin bir daha dönmediğini görmek kabildir ki m. hâdiseleri canlandırmış ol- üünya tiyatromnda eser taanili yapılmadan önce ileri bir adım atılmış oluyor. Tulüst piyes- leri içinde dünya şaheserlerine bile tesadüf etmek kabildir. Meselâ Gogol'ün Müfettişi stepleri geçe- rek Avrupa sahnelerine girmeden önce Arifin Ailesi diye tulünt sah- nesinde istibdadın en koyu bir dev- rinde oynanmıştır. Dünyaca ts- nınmiş klâsik eserler tulüat sah- nesinde bambaşka bir mantoya bürünmekle beraber, beşeri olan fikir cephesini hiç birzaman kay- betmemişlerdir, Demek ki, tulüst sahnegi küçük değil büyük çapta fikirlerin söylendiği bir halk kür- süsüdür. Eserler mahiyetlerini kay- betmekle tulüat sahnesinin ne ka- dar kuvvetli bir temeli olduğunu görüyoruz, Aktör Senaryoya sadık kalmakla beraber seyirci kalitesine göre hareket eder. Tulüat sahnesi- nin büyüklerini yüzde yüz zeki in- sanlar teşkil eder. Aktör sahneye ilk çıktığı zaman seyirci kütlesinin mahiyetini çizer, eserin kanavasına sadık kalmakla beraber seyirci ta bakasına göre mizansenlerini ve konuşmalarıuı hesaplar ki bu âna Şe . v . y Ser etifümm 236 — n — 2080 BİLGA'NIN Bir TULUAT tulâat aktörünün bir riyesi cep- hesi olduğunu gösterir. Halkın ne- fes alışını bile fark eden tulüst aktörü oyun sonuna kadar seyir. cinin nabzını elinden bırakmaz. Eser bir bağlaşma ile neticeye va- rır. Tulüst sktörü kendi kendini yetiştiren gan'atkârdır, yaratılışta san'atkâr olarak doğar, tekâmü- lünde hayat görüşü mühim birrol oynar. Türk Tulüat sahnesinde bü- yük birer mevkii olan Hamdi, Ab- dürrezzak, Büyük Şevki, Kel Ha- san, Ali, Rıza, Rifst gibi san'atkâr- lar bu tiyatro janrının tekâmülün- de ayrı ayrı rol oynamışlar ve halka öz tiyatro zevkini vermiş- lerdir, Ramazanın biri o tarihlerde bir tiyatro festivali sayılsbilirdi. Direklerarasında Şevki'nin Eğlen- cehanei Osmani, Hasan'ın Milli Osmanlı tiyatrosu, Abdi'nin Sah- nel inşirahı edebi, All Riza ve Pe- rüz hanım'ın Sahnei âlem 've Ga. lata'daki Alkazar Amerikan, Afrika, Kuşlu tiyatroları bayramın üçüncü gününe kadar fasılasız temsiller verirlerdi. Yazları İstanbulun meş- hur mesire yerleri tulünt sahnele- rine kapılarını açarlardı. Perdele- rini yaz ve kış kapamıyan bu ti- yatrolar iki mevsim arasında isti- rahat yaparlar ve tekrar temeille- rine başlarlardı. Bnderunu bumayun Hastalar ağası Mehmed efendinin oğlu olan Kel Hasan temiz bir İstanbul aile- sinin çocuğudur. Hasanın purlak zekâsı onun tuldat gahnesinde bir- denbire parlamasına vesile olmuş- tur. Mehmed efendi oğlunu yüksek - bir devlet memuru yapmak gaye- sindeydi. Saraydaki vaziyeti oğlu- nun birdenbire mevki sahibi ol- masına âmil olabilir kanaatindey- di. Fakat Hasanın tahsil ile başı hoş âeğildi. Kızıl topraktaki evlerinde köşk komgularının çocuklarına Karagöz oynatmakia vaktini geçiriyordu. Hasan büyüdükçe tiyatro merakı artıyor, sik sık evden kaçarak Fie- ' tıkağacına gelen seyyar tiyatroları seyrediyor ve hafta tatillerinde de Etâdü SAHNESİ Kaledibindeki Pirinçeinin gazino- sunda <Abdürrezzak» ı hayran hay- ran seyrederdi. Babası 13 yaşında- ki bu afacan çocuğun sahneye çık» masına bir türlü mani olamadı. Hasan nihayet bir fırsatını bulup fikrini Abdi efendiye açtı. Abdi efendi bu heveskâr çocuğun heve- sini kırmıyarak tiyatroya aldı; fa- kat perdeci olmak şartıyla. Hasan bu verilen vazifeden memnun ol- makla beraber bir gün meşhur ol- mak ümidini hiç bir zaman âklın- dan çıkarmadı. Abdi kısa Şbir za- manda Hagendaki istidadı anladı. Kantolar ve doetolardan evvel oy- n&nan birer perdelik komedilerde küçük roller verdi. San'at sahasın- da mütevazı adımlarla ilerliyen ve muhitine kendisini sevdiren Hasan bir aralık Kavuklu Hamdi ile orta oyunlarında çalıştı. Meşhur kuklacı Ösep Sıvacıyan'ın kumpanyasında başkomik olarak çalışı. Yavaş yavaş şöhreti her tarafta duyuldu. Biraz sonra Hasan «Milli Osmanlı» tiyatro kumpanyasını gördü. Kar- deşi Receb Safa da bu kumpanya- nın başlıca elemanlarındandı,. O devirlerde büyük şöhret sahibi 0- lan «Sahnei âlem» kumpanyasının müesşisi olan Peruz hanım da Hassnın kumpanyasına geçti. Hasan Efendi bir komedide