26 Şubat 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12

26 Şubat 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Orta balli âilelerde, kadın içeriye binerse kocası veya kardeşi veya yetişkin oğlu, arabacının yanına otururdu. Mesirelere giderken bini- len çekçeklere gelince, şık bir ara- ba şöyle olurdu : « Uzunca bir kerevet, tavanı muhaddeb, beyaz örtülü; örtünün yauları püsküllü; içerisi şiltelerle, kar gibi çarşaf ve yaastıklaryile dö- şenmiş >. Arabacılar Arabacılar, umümiyetle, İstan- bulun tam külbani tipleri idi. Ah- med Râsim bir arabacı portresini şöyle çizer: « Kelle metrüş, üze- rinde on tel püsküllü kalıpsız eski bir fes; gerdan, surat bakır gibi; sarışın bıyık, cılız mavi göz, buru- şuk alın; belde kırmızı kuşak, sanı ile siyah arasında bir potur, çorap- sız ayaklara geçmiş yarım kundıra- lar; elde kamçı, dudakları muttasıl çık çık ediyor>. Bu, bir çekçek sü- rücüdür. «Eminönü» arbacıları, ya- pışkanlıkları ile meşhurdu; Köprü başından geçenleri, heman hemen zorla çevirip arabalarına bindirmi- ye kalkarlardı; hitabları: « Beyefen- di! Küçükbey!.. Gözlüklü efendi!. Paşababal, Hanımefendi!, Hanım nine!...» gibi kelimelerdir. İstanbul belediyesi, bir aralık urabacılardan yeknesak uruba giydirmiye kalkmış fekat muvaffak olamamıştı. İstan- bul srabacılarının kamçıları, uzun- luğu ile meşhurdu; çaklattıkları zeman, kamçının, gelip geçenleri okşadığı, ba'zan de, yağmurlu havs- larda, şemsiyelere sarılıp sürükle- diği olurdu. Erkekler, o zemanlar, yağmurlu havalarda umümiyetle kukuleta giyerlerdi; arabacılarda jse, kukuleta, yağmura karşı koru- nacak yegâne vasıta idi, fırtınalı havalarda, gözlere düşen bu kuku- letalar kazalara sebeb olurdu. İs. tanbul arabacıları arasında, araba- larını bizlı sürmek de, adeta bir moda, bir çeşit me'rifet, kabadayılık â&lâmeti sayılırdı. Artin (lavtacı) Beyoğlunda ve Yüksekkaldırım- da içkili kumarhanelerde meşhur bir çalğıcı, Askılı Kahve Tavuk pazarında, İstanbulun meşhur kahve hanelerindeu biri 178 — Servetifünun — 2375 Aşk muhaberesi vasıtaları Elli yıl evvellerine gelinceye kadar, âşık ile ma'şukanın, yollar- da, mesire yerlerinde, tramvaylar- da, vapurlerda, kayıklarda, kaş ile göz ile, çeşitli eşyat diliyle, hu- lâss, İstanbul külhanilerinin “iş- mar,, dedikleri «pandomima> ile birbirlerine bütün hislerini dök: dükden sonras, buluşmaları, başba- şa bir kaç seat, bir kay gece ge- girmeleri, cidden zor, hatta ba'zan imkânsızdı, her iki taraf içün de büyük tehlüüke ve felâketleri göze almak ile ancak tahakkuk edebi- len bir seadetdi. Âşık ile maşuka arasında, «Post restanteların ve Telefonlamu bulunmadığı o devir- lerde, canlı muhabere vaştaları vardı, bunlarda, pek çokdu. bunla rın başlıca şunlardı: “Süt nineler, “kalfalar, dâyeler, Ebe kadınlar, eski azadlı cğriyeler, çırağ edilmiş cariyeler, her e©ve girüp çıkan bohçacı kadınlar, hanende ve sâ- zenda karılar, bildik bamam uatat- ları, hamam natırları, evdeki bes- lemeler, dışardau gelen kolacı, gömlekci, terzi tutulur, vaktiyle ba- şından aynı haller geçmiş muhib- beler, sır açılar hemşireler, siyah bacılar, işgüzür komşu hanımlar; — Devamı var — Ankarada bir kaza geçiren Al- manyanın Ankara Büyük Elçisi VON PAPEN Bu vak'a memleketimizde büyük bir teessür uyandırmıştır. Büyük elçiye geçmiş olsun deriz. HAFTA HASBIHALİ — 170 inci sayfadan devam — mübim bir hassa lâzım! Halbuki hazıra konup miragyedilik oOOr- tada dururken yüksek kabiliyet- lerle doğanlar bile kafalarındaki Tanrı vergisi kuvvetlerini unutur- lar, onlarda hazır yiyici olurlar! Hep arkadaşlar bu noktada it- tifak etmiş idi: Hazıra konmak, el ve Millet kesesinden cömertlik etmek gibi kötü halleri kaldırmak keyfiyetinin şu büyük muharebede ziraat seferberliği yapmak kadar lâzım olduğuna iman eyledik. Fa- kat bir nokta daha nazara çarpı- yor idi. Buda bize teselli veriyor idi. Büyük muharebenin her güu artan sıkıntıları ortalığı sarmadan evvel, çalışması noksan, kabiliyeti eksik adamları şurada burada ka- yırrlar ve hattâ iş başına bile getirirlerdi ve bunun mahzurları görünse bile ortalığa telâş vermez idi, Cihan muharebesinin doğar duğu buhran zamanında iş büsbü- tün beşkadır. Çalışması az hele kabiliyeti eksik adamların bulun- duğu yerlerde derhal fena slâmet- ler beliriyor, siyah duman ortalığı sarmağa başlıyor ve bundan do- layı o tenbel ve kabiliyetsiz olan- ları, hele bilmediği halde ken- dilerini bilir sananları derhal uzaklaştırmak lâzım geliyor. İşte biz muherebenin doğurduğu bu tabii ihtiyaçtan çok memnun olu- yorduk. Büyük harbin getirdiği fenalıklar arasında birde işe yara- mazları ve çalışmauzları uzaklaştır- mak kaidesi keskin bir surette kurulursa selâmete erişiceğimize İnanıyoruz. Hasbıhalimizin baş tarafına al- dığımız Cenevre şehrinde Milletler arası Kızılayın hizmetini görüp rakamları anlayınca yükarıki s8- tırların ehemmiyeti daha kuvvetli olarak göze çarpıyor. Şefkat ve merhamet ve kardeşlik duygusuna son derece kuvvet vermek gün- lerindeyiz. İsviçre güzel nümüne olmuştur ve oluyor. Ahmed İhsan TOKGÖZ

Bu sayıdan diğer sayfalar: