Orta balli âilelerde, kadın içeriye binerse kocası veya kardeşi veya yetişkin oğlu, arabacının yanına otururdu. Mesirelere giderken bini- len çekçeklere gelince, şık bir ara- ba şöyle olurdu : « Uzunca bir kerevet, tavanı muhaddeb, beyaz örtülü; örtünün yauları püsküllü; içerisi şiltelerle, kar gibi çarşaf ve yaastıklaryile dö- şenmiş >. Arabacılar Arabacılar, umümiyetle, İstan- bulun tam külbani tipleri idi. Ah- med Râsim bir arabacı portresini şöyle çizer: « Kelle metrüş, üze- rinde on tel püsküllü kalıpsız eski bir fes; gerdan, surat bakır gibi; sarışın bıyık, cılız mavi göz, buru- şuk alın; belde kırmızı kuşak, sanı ile siyah arasında bir potur, çorap- sız ayaklara geçmiş yarım kundıra- lar; elde kamçı, dudakları muttasıl çık çık ediyor>. Bu, bir çekçek sü- rücüdür. «Eminönü» arbacıları, ya- pışkanlıkları ile meşhurdu; Köprü başından geçenleri, heman hemen zorla çevirip arabalarına bindirmi- ye kalkarlardı; hitabları: « Beyefen- di! Küçükbey!.. Gözlüklü efendi!. Paşababal, Hanımefendi!, Hanım nine!...» gibi kelimelerdir. İstanbul belediyesi, bir aralık urabacılardan yeknesak uruba giydirmiye kalkmış fekat muvaffak olamamıştı. İstan- bul srabacılarının kamçıları, uzun- luğu ile meşhurdu; çaklattıkları zeman, kamçının, gelip geçenleri okşadığı, ba'zan de, yağmurlu havs- larda, şemsiyelere sarılıp sürükle- diği olurdu. Erkekler, o zemanlar, yağmurlu havalarda umümiyetle kukuleta giyerlerdi; arabacılarda jse, kukuleta, yağmura karşı koru- nacak yegâne vasıta idi, fırtınalı havalarda, gözlere düşen bu kuku- letalar kazalara sebeb olurdu. İs. tanbul arabacıları arasında, araba- larını bizlı sürmek de, adeta bir moda, bir çeşit me'rifet, kabadayılık â&lâmeti sayılırdı. Artin (lavtacı) Beyoğlunda ve Yüksekkaldırım- da içkili kumarhanelerde meşhur bir çalğıcı, Askılı Kahve Tavuk pazarında, İstanbulun meşhur kahve hanelerindeu biri 178 — Servetifünun — 2375 Aşk muhaberesi vasıtaları Elli yıl evvellerine gelinceye kadar, âşık ile ma'şukanın, yollar- da, mesire yerlerinde, tramvaylar- da, vapurlerda, kayıklarda, kaş ile göz ile, çeşitli eşyat diliyle, hu- lâss, İstanbul külhanilerinin “iş- mar,, dedikleri «pandomima> ile birbirlerine bütün hislerini dök: dükden sonras, buluşmaları, başba- şa bir kaç seat, bir kay gece ge- girmeleri, cidden zor, hatta ba'zan imkânsızdı, her iki taraf içün de büyük tehlüüke ve felâketleri göze almak ile ancak tahakkuk edebi- len bir seadetdi. Âşık ile maşuka arasında, «Post restanteların ve Telefonlamu bulunmadığı o devir- lerde, canlı muhabere vaştaları vardı, bunlarda, pek çokdu. bunla rın başlıca şunlardı: “Süt nineler, “kalfalar, dâyeler, Ebe kadınlar, eski azadlı cğriyeler, çırağ edilmiş cariyeler, her e©ve girüp çıkan bohçacı kadınlar, hanende ve sâ- zenda karılar, bildik bamam uatat- ları, hamam natırları, evdeki bes- lemeler, dışardau gelen kolacı, gömlekci, terzi tutulur, vaktiyle ba- şından aynı haller geçmiş muhib- beler, sır açılar hemşireler, siyah bacılar, işgüzür komşu hanımlar; — Devamı var — Ankarada bir kaza geçiren Al- manyanın Ankara Büyük Elçisi VON PAPEN Bu vak'a memleketimizde büyük bir teessür uyandırmıştır. Büyük elçiye geçmiş olsun deriz. HAFTA HASBIHALİ — 170 inci sayfadan devam — mübim bir hassa lâzım! Halbuki hazıra konup miragyedilik oOOr- tada dururken yüksek kabiliyet- lerle doğanlar bile kafalarındaki Tanrı vergisi kuvvetlerini unutur- lar, onlarda hazır yiyici olurlar! Hep arkadaşlar bu noktada it- tifak etmiş idi: Hazıra konmak, el ve Millet kesesinden cömertlik etmek gibi kötü halleri kaldırmak keyfiyetinin şu büyük muharebede ziraat seferberliği yapmak kadar lâzım olduğuna iman eyledik. Fa- kat bir nokta daha nazara çarpı- yor idi. Buda bize teselli veriyor idi. Büyük muharebenin her güu artan sıkıntıları ortalığı sarmadan evvel, çalışması noksan, kabiliyeti eksik adamları şurada burada ka- yırrlar ve hattâ iş başına bile getirirlerdi ve bunun mahzurları görünse bile ortalığa telâş vermez idi, Cihan muharebesinin doğar duğu buhran zamanında iş büsbü- tün beşkadır. Çalışması az hele kabiliyeti eksik adamların bulun- duğu yerlerde derhal fena slâmet- ler beliriyor, siyah duman ortalığı sarmağa başlıyor ve bundan do- layı o tenbel ve kabiliyetsiz olan- ları, hele bilmediği halde ken- dilerini bilir sananları derhal uzaklaştırmak lâzım geliyor. İşte biz muherebenin doğurduğu bu tabii ihtiyaçtan çok memnun olu- yorduk. Büyük harbin getirdiği fenalıklar arasında birde işe yara- mazları ve çalışmauzları uzaklaştır- mak kaidesi keskin bir surette kurulursa selâmete erişiceğimize İnanıyoruz. Hasbıhalimizin baş tarafına al- dığımız Cenevre şehrinde Milletler arası Kızılayın hizmetini görüp rakamları anlayınca yükarıki s8- tırların ehemmiyeti daha kuvvetli olarak göze çarpıyor. Şefkat ve merhamet ve kardeşlik duygusuna son derece kuvvet vermek gün- lerindeyiz. İsviçre güzel nümüne olmuştur ve oluyor. Ahmed İhsan TOKGÖZ