n-# nerden biliyorsun $ aradoxu memnuniyetle yu- varlamaığı. Böyle buna benzer bir şeyi da yine bir daha söylemişti ona. Onu kadınlar o kadar az alâ- kadar ediyordu ki önüne çıkan ilk yabancı kadınla evlenirdi. Ve devam etti: — Sen, Florian daima bir ço- cuk kaldın! Hep ideal kadını bek- liyorsun! Hayatın insanın bütün arzularını giderdiğini bilmiyorsun... Birgün gelip te sen de önündekiyle iktifa sömiyecek misin? Hayır ise senin için bu çok kötü!.. Bu de- mektir ki dajma ve daima bir ç6- cuk kalacaksın Fiorian, ve belki de sen bir müptelâsın. Florian, acı acı güldü : — Seni iptilâların nekadar çok korkuttuğunu biliyorum. Sen, bir şeyin müptelâsı olabilmek için pek sıhbatlişin... — Hayır, hayır, korkmuyorum. İptilâlar beni tiksindirir sâdece, Bir natamamlık gibi geliyor bana, — Sen bir hassas gibi hüküm- ler veriyorsun. Mizacın sana karşı çok mukavemet ediyor. — Sen beni anlıyamazsın. — Yapma! Buda senin hassas mizacının hüsnü kuruntusu. Tıpkı Maris ile olduğu gibi müştekisin. Şu veya bu sebebleri bulup kendi- nin yanıldığını görmek istemi- yordun. Her ikisi birden sustular. Ne- den birbirinden bahsediyorlardı. Yine ayni tehlikeli noktaya gel- mişlerdi, birbirine ayni dostane nefretle bakiyorlardı. Bilhassa dos- tunun Maria'dan bahsettiğini du- yunca onu tutup dışarı atacağı gelmişti. Bu adama nasıl olup ta sile samimiyeti dahilinde yer yap- mıştı? Bu adam ki en ufak tec- rübeyi bile yapamamıştı $ Bu adam ki alayını insanın en zayıf anına bırakıyordu #. Artık kendine gelip te bu va- giyeti düzeltmek lâzımdı, Florian kütüphaneye yaklaşarak bir kitaba ihtiyacı Ovarmış gibi göründü ve raftan çekti, Sonra muharrirlne dair süaller sordu. Simeon gayri tabii bir sükünetle cevap verdi. Birden Florian saatine baktı, sahte bir şaşkınlık feryadı attı. — Fakat geç oldu... Ve şapka- sını aldı, Simeon itiraz etmedi, Fiorian'nın soğuk ve ince eli Si- meon'nunkine değiuce, eline sanki bir yılan değmiş gibi oldu. — Allahaısmerladık!.. Yine gö- rüğmek üzere... 8imeon neden «yine görüşmek üzere 7 » diye düşündü. b Gitgide daha çok somurtmağa başlıyan Simeon'un etrafında ka- rısı sırrını gizliyerek dolaşıyordu. Ve birdenbire Maria, kendini fena, inatçı buldu. Eğer sırrını kocasına söylerse acaba onun için iyi bir inkılâbı yapmıyacak mıydı! — Sırrını yalpız kendi için gizler- ken günaha giriyordu... Çünkü ko- casını tedavi etmek için imkânları vardı fakat ilâcı ona uzatmıyordu. Simeon, dedi ertesi gün, sen biliyormusun... Fakat devam edemeden kaçtı. Tam itiraf edeceği an Maria bir tehlikenin işaretini gezdi... Sırrın çok gizlemişti, onunla alışmış, ve bu sır onun İfaikiyet tarafını teşkil etmişti, Ve bu sırrı kocasına 8öy- liyerek ona karşı neyle kalacaktı ? Bütün bunlara rağmen onu z&- yıf bir hevesle kucaklamak istiyen kocasının göğsüne ellerini dayıya- rak inledi: — Simeon, sana bir şey söyli- yeceğim. O kim bilir neye düşünerek: — Söylel dedi, Ve sırrını itiraf etti, İlkönce Simeon kımıldamaksı- zın, düşünceli kaldı karısına tek- rar ettirdi yemin ettirdi. İnana- mıyordu, Maris'nın yalan söyle- âlğini zannediyordu. Hakikat ol- duğunun farkına varınca bir ham- le ile yerinden zıpladı ve ona çi- kışmağa başladı. Neden ona hiç bahsetmemişti ? Neden kendine bakmamıştı 1. Simeon bir tarafından diğerinâ dönerek üzülüyordu. sanki bir uçu- ruma yuvarlanmıştı. Bir çocuk! Şimdi ona sadece bu lâzımdı. İçinde hiç bir heyecan belirme- mişti. Evin sükünetini, ev havasını sevdiği zamanlar bile bir vârisi olabileceğine düşünmemişti, Böyle bir oğul ile «kalmak» fikri kendi artistlik kıymeti karşısında bir ne. vi feda gibi geliyordu ona. Südece halli başarmak, yani « kendi » o. lan hakikat vardı. Yaşamak plâ- »ı başkaydı. Güç belâ kendinin kurtuluşunu apıyordu ve şimdi yeni bir mahlâkun düşüncesini, onun mukadderini bir yük gibi sırtla- ması icap ediyordu ve tam şimdi, gülünçlüğün bir zirvesi olarak, ken- dini kaybettiği bir zamanda Maria ona bir «tedavi» çaresi gösteri- yordu. Kendi hayatile ne yapaca- gını kestirmeden Maria onun der. dine daha derin bir surette sebe- biyet veriyordu. O benliğini, ve dünyanın ya- pıcı bütün mânasını kucaklamak için kendini toplamak istiyorken Maria ona tepeden inme, haric! bir darbe vuruyordu. Dahili bha- yat, kurtuluş, barlei hayattna tabii ihtiyaçların toz halindeki hg- kikatlerinden ayrı istikamete doğru gitmesini ister. Ve Maris daima yeni güçlükler, ibsanın tedavisi yoluna engeller koysn, kurtuluş çarelerine mâni olan bu şeytani hakikatin tarafında bulunuyordu. Daha sonra, dahe yorgun ve daha musamahakâr düşünmeğe başlıyan Simeon'a kendini devam edecek olan, Meriadaki bu mevcudiyet tahaf ve acayip görünmeğe baş- ladı. Dünyanın bütün engelleri arasında kendini daima hür ve serbest addetmişti, ve şimdi san- ki onu aşağı doğru ağır çeken, bir heykel gibi yere yerleştirmek için toprağa sımsıkı çeken bir şey vardı. Böyle bir intibah ile rüyaya geçti. Kuvvetle dizkapaklarına bağlanan gülleler, uçmak, havalan- mak isteyip kolların gülünç bir vaziyette buluuan kanatlar gibi, çarparken onu yere doğru çeki. yorlardı. Terlemiş bir halde uyandığı za- man inledi ve uyku ile hakikat arasında elini Maria'ya doğru uzattı, bu temas ile sanki bir müvazene temin etmiş gibi rahat bir haldö göğün geçirdi ve yine uykuya daldı. — Servetifünun — 2840