Bir vakitler İran'da Safi ismin de bir şair vardı. Geceyi yıldızlar araşında geçiriyor ve ayın mevki- binin ağır ağır dağlara doğru ini- şine bakıyordu. Bunları, kahvelerin ve pazarların lâmbelarına, sedr ağaçlarının tepesinden geçen ha- vayıda tütün bulutlarına tercih ediyordu, Fakat yalnız yıldızlar Sefi'nin mısralarını okuyordu ve ismini yalnız, sedr ağaçlarının üstünden geçen rüzgür alıp götürüyordu. İnsanları kendisine göre sevdiği cihetle, bu yüzden gamlı oldu. Mübarek bir dervişin ikamet ettiği Urumel dağına çıktı. Yolun kıvrılan şeritleri, dai- mâ daha uzakta, insanların mücadele ettiği ovaları gös- teriyordu. Safi, onları o ka- dar küçücük ve fani, yakın- danda o kadar az yer işgal edici tanıdığı halde semavi isminin aralarına inmesini ar- zu edişine şaşıyordu. Dervişteu bu deliliği çifa- yab etmesini dileyecek yerde bunu tatmin etmesini diledi. «Oğlum, diye cevap verdi o, biz ikimizde harikulâde kudretlere sahibiz, sen şarkı söylemek için, bende mucizeli işler yapmak için, İkimizde Eltayr'ın ve Betelgöz'ün yakınındayız ve tunçtan danteller içine hapsedilen ve insanların mırıltılarını aydınlatan lâmbalar- dan uzaktayız. Bana bu dileği yapmak gana mı ve bunu hbakike- te iysâl etmek banamı düşer Önce düşün, sonra tekrar yanıma gel, ne arzu edersen yapacağım.» Sefi, şehrin, semâdaki küçük yıldızlara pek benzeyen binlerce ufak ışıklarına bakarak tekrar mersinler ve zeytin ağaçları ara- rasına indi. Ve gecenin sâf hav&- aında ovanın bu munis yıldızlarını bu kadar yüksekden temaşa eder- ken, bu yıldızlardan her birinin yanında, çadırların altında ve taş duvarlı avluların içinde kendisine benzer insanların kendi şiir tomar- ları üstüne iğilmiş, yahud arala- rında biraderleri Safi hakkında konuşmağa dalmış olmalarını şid- ditle özledi. Fakat şehre yaklaştıkça, işık- ların artık yıldızlara benzeyişi kalmıyor ve âdileşiyorlardı yol şimdiden mahalleler içibe da- lıyor ve Safi bir lambanın yanında SA Fİ Yazan: Piuws SERVİEN Çeviren : H. Fahri Ozansoy i ii şişman ev kadınlarının leblebi ka vurduklarını, bir diğer lambanın yanında da, garab içmiş erkeklerin herkesçe malüm ve etrafı çınlatan bir musiki ile eğlendiklerini görü- yordu. Her lâmba bir adilik ve ve bir şehvet ocağı idi. Mamafi yüzlerdeki ve dıvarlardaki ışıklar haraketler, canlı renkler, Safi'ye şehri pek güzel kılan birkaç mısra ilham etti; fakat yoluna devam ederken, bunları hakikaten kendi. sine oOokumaşını örzu edeceği hiç kimseye rastlamadı. Mamafi şimdi pazarın kubbeleri altına varmştıki, burada, her akşam, pek meşhur adamlar uzun ve yumuşak yünden seccadeler üstünde topla- nırlar ve küçük fincanlardan zevk- le mis gibi kahveler içerek son gürler üzerine konuşurlardı. Onla- rın arkasında çömeldi ve işte şimdi, merakla Adeta alâka ile onları dinliyor, fakat kendi düşüncelerini onlara söylemek için en ufak bir arzu hissetmiyordu. Tekrar küçük evine, lâtif ka- dınlarının ve portakal ağaçlarının yanına döndü ve bu anda şehir hakkında renkli ve eğlenceli bir hatıra taşıyordu. Fakat elik sik oraya dönmek için işi ile çok meşguldü; ve artık insanların Se- fi'den bahsetmelerini dilemek için de Dervişin yanına gitmeği hiç düşünmüyordu. Mamefih bir yl sonra, Sefi, Ürumel dağının tepesine çıkan kıvrıntılı keçi yolundan acele scele yürümekte idi. Sabah parlak ve yaldızlı ve uzaktaki şehir, nehrin berrak suları yanında bembeyaz ve masmavi İ Seti öce “ Babacığım, dedi, insanların hikâyelerini ve geçmiş zaman çair- lerinin büyük eserlerini yeniden okudum. Size yalvarırım, pek güzei olan benim şiirlerimi de İn- san tabakalarına tanıtın. B- vimde, onbeş yıldır, hayatın en güzel saatlerinden daha kıymetli ve daha canlı mah- lüklar var. Ancak ateş yahut ölüm bütün bunları mahve- debilir. Bahası her ne olursa olsan ödiyeceğim, yeter ki bu Şiirleri insanların hafiza- sına 8Okunuz.» Derviş, derin bir istiğraka dalmış gibi hiç cevap ver- medi, bir lâhza sonra Safi'ye bir selâm verdi ve çekildi gitti. Safi sevinçle tekrar keçi yolun- dan indi. Bu sevincin kendisine nereden geldiğini bilmiyordu ve uzun müddet, vadiye hâkim olan bir kayanın üstünde kalarak ha- yatı güzel buldu. Derviş onu akamete mahküm etmişti. Yine şiiri seviyor ve to- marları tozlar altında uyuyan eski şiirlerini tekrar tekrar okumakla zamanını geçiriyordu. Safi vaktile, Sadi'nin meselâ şu şiirine, müelli- fini tanımadan, saffetle hayran ka- lırdı. Bugünse Safi, kendi kendi- sinin en iyi müfessiriydi ve eser- lerinden herkese bahsediyordu. Ar- tık uzun inzivs saatlerinde işten hoşlanmadığı cihetle, onun &1k sık pazara gittiğini, daha fazla neş'e- lendiğini ve zarif, uysal hoyundan dolayı yavaş yavaş meşhur oldu- gunu görüyorlardı. Her zaman ya- nında daha çok dostları vardı, kud- retli şahislar onu sofralarında gör- mekten memnun kalıyorlar ve Sa- ##nin acı uzletin rayihalı meyve- leri olan şiirlerini önce dostlukla, sonra hayranlıkla dinliyorlardı. Eiinde gençlik şiirleri, ihtiyer ve zarif Safi, avlularda ve pe2z&r- larda yolunu almış gidiyordu. Bir — Lütfen sayrfayı çeviriniz — 51 — Servetifünun — 2839