A Kk D ARI Menderes — Gemi — Ak Darı — Kuş ve Ayşe kıza dair. Yaan: Samim KOCAGÖZ 1 — Menderes ve gemi ulaksız bir kere burnunu güya soktu; bulanık su, pek hoşuna gitmedi, Lâ- kin ömründe bundan daha iyi su da içmiş değildi. İştemiye istemiye dilini birkaç kere batırıp çıkardı. Zaten gu içeceği de pek yoktn.. cansıkıntısı! Gemiye gir- mek için sira bekliyordu. Sanki koca nehrin kenarında yer kalma- mış gibi boz eşek de tam onun su içeceği yere bacaklarını sokin. Sırtındaki yüke filân metelik ver- meden, rahat rahat içmiye başladı. Kulaksız, ,bu işe fena halde sinir. lendi. Boz eşeğe homurdana ho- murdana, uzaklaştı. Hem Kulaksız, nerede bir iş görecek olsa, karşı- sına şu mendabur, boz eşek çıkar- dı... Yolda yürürken bile, ya Ku- laksıza çarpar, veyahut ta Kulak- âız, onun Ayaklarının arasına nâ- gılsa karışır, velhasıl bir aksilik olurdu. Geminin başı çok kalabalıktı, Mevsim icabı herkes, ovaya taşinı- yordu. Boz eşeği Ayşe kız, bir ke- nara çekti. Buyurun işte! Şimdi de Kulaksıza varıp, onun ayakla- rının dibine, sicak kumların üze: rine yatmak düştü. Yanına gelip Küçük Ömer, oturmasaydı, Kulak- sızın canı çok sıkılacaktı. Mehmet çıplak ayaklariyle onun, kuyruğu- na dokunuyor, zaman zaman onu huylandırıyordu. Kulaksızın büyük efendisi, sırtındaki yatak dengini indirmiş, onun gölgesine sığinip, oturmuştu. Efendlsinin karısı ise, geminin başında, kendilerine ne zaman sıra geleceğini anlamakla meşguldü. Büyük Menderes ile - çiftgiler- den gayri - herkesin başı hoştur. Otomobilden bucak bucak kaçan develer, herhangi bir köprüden inad edip geçmiyen eşekler ve ç0- banların zor zaptedebildiği sığırlar 28 — Servetifünun — 2337 gayet kolay ve rahat, Menderese girerler, ve Menderesin üzerindeki gemi ismi verilen mustatil şeklin- deki salın içine binip öte tarafa geçerler. Bu salın bir ucuna dikili direğin demirlerin arasından ge- çip, nehrin iki sahiline bağla- nan bir demir palamar, onu su- ların akıntısından kurtarır. Ve su üzerinde hareket edebilmek kabi- liyetini kazandırır, Bir kişi, bazan yük fazla olursa birkaç kişi, bu palamar asıldıkça, gemi de bir taraftan diğer tarafa hareket edip gider. Develer bu sala biner binmez, alık alık, koca Menderesin ortasında, küçüçük salın içinde, bir müddet başlarını havaya diki bakarlar, sonra bir tehlike olmâ- dığını kestirerek, uzun boyunlarını uzatıp, salın kenarından du içerler. Böyte gemiler, büyük Menderesin muhtelif yerlerinde köprü vazife. sini görür, Ve çiftçilerin işine çok yarar. Böyle bir yerden her geçene devlet, boyuna poşuna, cinsine gö- re,, bilei keser, Bu gelip geçme bilhassa iş mevsimlerinde çoğalır. Meselâ: güz mahsulü kalktıktan sonra, Menderesin taşarak mil bı- raktığı tarlalara yaz mahanlü ekilir, Bu mahsullerden ak darı, daima başında beklenmesi lâzım gelen bir ekindir. II — Ak darı Ayşe kızın anasının uzaktan seslenmesi üzerine, babası dengi yüklendi. Küçük Mehmet, kızın çektiği egeği dürttü. Kulaksız, ber hangi bir kimseden dayak yeme- mek için, kemali dikkatle boz eşe- ğin ayakları arasına sokularak, ge- miye girdi. Tam nehrin ortasına geldikleri zaman, küçük Mehmet, Kulakaızı yakaladığı gibi, sulara atıverdi. Kulaksız, bu menhus ge- miye ne zaman bindiyse, başına hep bu belâ gelmişti. Hiç bir v&- kit,'doğru dürüst öte tara'a göğ- mek kışmet olmamıştı. Hep böyle yolun yarısını yüzmek düşüyordu ona... Mamafih kenara çıktığı za- man, şöyle bir silkinince memnün oldu; oh! biraz gerinlemişti. Aile, yola tekrar düzüldü. İnsan boyunu aşan yeşil ak darı tarlala- rının arasına daldılar. Uzun &4p- ların zerinde, henüz ağarmıye başlıyan, darı kelleleri vardı. Bazı mahsul, koyu yeşil, dinç görünü- yordu. Ayşe kızın babası, taşıdığı yükün altından merakla bu nebat- lara bakıyordu. Nihayet dayana- madı: — Maşallah, mahsule diyecek yok! Diye, söylenmekten kendini 8la- madı. Bu sırada küçük Mehmet, yükü yetmiyormuş gibi, tırmanıp, boz eşeğin üstüne çıktı. Kulaktız, içinden : — Oh olsun! Diye, söylendi; keyifli keyifli, hayvanının ipini çeken Ayşe kızın önünde yürümiye başladı. Kızın anaşı eşeğin taşıdığı, çardak yap- mıya yarıyan, uzun, kalın, direk- lerden birkaçını yüklenmişti. Ak darının içinde yürüyorlar, ak mah- sul veren, yeşil denizin dalgaları arasında kayboluyorlardı. Yolda, kendilerine benzer kafilelere tesadüf ediyorlardı. Bazıları ile durup, Ay- ge kızın babası: — Maşallah 1.. Mahsule diyecek yok! Diye, konuşuyordu. Boz eşek, fırsattan istifade, şöyle bir kere başını yeşil ak darı yapraklarından birine uzatacak; oldu pat! diye, kafasına bir sopa yedi. Kulaksız, bir kere daha içinden: — Oht. Çekti, Ve nihayet kendi tarla- larına vasıl oldular. Kulaksız sık sık dayak yemediğinden anladı ki, efendileri memnun; mahsule Ma- şallah diyecek yoktu... Hepsi, pa- * çayı sıvayıp, evvelâ yatacakları çardağın direklerini dikip hazırla- dılar. İçine her şey, boz eşeğin ve efendisinin taşıyıp getirdikleri eşya yerleşti. Ayşe kız, kalın kumaştan yapılmış geniş, siyah donu, ince beline çekilmiş, üstündeki göğsünü sıkan basma işliğin koliarını &- vayıp, sıcak yakıcı güneşe açmış, üslüğünü - başörtüsü - geriye atmış, « çalışıyordu. Penbe yuvarlak yüzün- — Devamı 35 inci Sayfada — ik za nini ana ön