5 Haziran 1941 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12

5 Haziran 1941 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kıymetli Taşlar Fabrikası f Yaran : Emile ZOLA İ | Çeviren: Oktay AKBAL | Dostlarımdan genç bir kimya- ger, bir subah bana : — Cehennem caddesinde küçük bir evde oturan, bir alim tanıyo- rum. O elmasların “errgtalisation,, nunu yapıyor. İyi neticeler almış. İsterseniz sizi oraya götüreyim dedi. Gizli bir korkuyla kabul ettim. * Yolda dostum kiymetli taşlar imali hakkında tafsilat verdi. Kimyacılarımız çokdan beri uğ- raşıyorlardı. Filde ettikleri kristaller o kadar küçük ve masraf o kadar büyükdü ki, şimdi valnız ilmi bir merakla bu işle uğraşılıyordu. Daha kudretli elemanlar ve ekonomik bir çalışma olursa, daha ucuza mal edilebilirdi, Nihayet gelmişdik. Dostum ka- pıyı çalmadan evvel, âlimin ziys- retçileri pek sevmediğini ve beni belki de pek iyi karşılamayacağını söyledi. Kapiyı kimyager açtı. İtiraf etmeliyim ki onu biraz budala ta- vurlu buldum. Tuhaf bir hali vardı. Dostumu hürmetle benide lakat- sızlıkla karşıladı. Boş ve ekilmemiş. bir bahçeyi geçtik. Dibde yıkık bir harabe vardı. Kiracı bütün duvarları yı- kıp geniş bir oda yapmışdı. Orada tam bir laboratuar, ede- vatlar ve ne işe yaradıklarını 34 — Servetifünun — 2337 bilmediğim bir sürü aletler vardı. Bütün lüks ve möble otarak bir sıra ve giyah odundan bir hasa vardı. İşte burada hayatımın en göz kamaştıran zenginliğiyle kör- leşdim. Duvar boyunca, taşların üzerifi- de, sepetleri içinde tepesine kadar kıymetli tağlar doldurulmuşdu. Her yığın ayrı cins taşdı. Yakutlar, zümrütler, türkuaz- lar, safirler, opaller, yolun üzerine, bir çakıl yığını gibi atılmışlardı. Canlı bir ışıkla parlıyor ve alevlerinin pırıltısıyle odayı aydın- latıyorlardı. Sanki milyonlarca peri gözü karanlıkda gülüyordu. Hiçbir arap masalı, böyle bir hazineye malik değildir. Hiçbir kadin böyle bir cennet tahayyül edememişdir. * Bir hsyret çığlığı kendimi tutamadım : — Ne genginlik. yarlar var. İhtiyar alim omuz silkdi, Bana derin bir merhametle bakdı. Ağır ve yavaş bır sesle: — Bu her yığın bana ancak bir kaç İranga mal oluyor. Fakat bütün bunlar benim canımı #ıkı- yorlar. yarın bahçemin yollarına, taşların arasında bunları ekeceğim. Sonra dostuma döndü ve taş- atmaktan Burada imil- lardan bii avuç alarak : — Bu zümrütleri görüyormu- sunuz? dedi. Şimdiye kadar elde ettiklerimin en güzelleridir. Bu zümrütlerdeu memnun değilim, çok temiz ve şeffafdıridr Fakat tabiat onları lekeli yapar. Şimdi en çok canımı sıkan şey beyaz el- mas e.de edemememdir, Tecrübele- rime dün başladım. Bütün hayatı- mın en büyük eseri bu olacak. Adam coşmuşdu Onda artık aptal bir tavur bulmuyordum. Parisin üzerine harikulade bir yağmur yağdılabilecek olan bu soluk renkli adamdan çekiniyor- dum. — Fakat hırsızlardan korkma- lısınız, dedim. Kapıda ve pencere- lerde demirler var,ibtiyattan ola- cak, —Evet diye mırıldandı, Bazan beyaz elması bulmadan, aptalın biri beni öldürür diye korkuyo- rum, belki mirasçılarım bunları elde etmek isterler. Onlardan ko- rkuyorum, Beni yok edip, imala- tımı, sırrımı ve hazineyi elde et- mek istöyeceklerdir. Düşünceli ve meyus oldu. Elmas yığını üzerine oturmuş- duk ; ben onlara bakıyordum, sağ elim yakut sepetihde kaybolmuşdu, gol elim bir yığın zümrütü avuç- lamışdı. Çocuklarda parmakları arasın» da, kumlarla böyle oynarlardı,

Bu sayıdan diğer sayfalar: