REN iğ Ye j rüyanın intihaşına iştirak eder gibi - kederle başını eğdi... Sonra kalktı ve yürüdü. Gheorghe'ye sükünet içinde sabahki halini anlattı, Hiç esef etmediğini de itiraf etti, Yorgun ve aç olduğunu söyledi ve ilk defa olmak üzere dostundan on ley borg istedi. Ertesi günt muhakkak annegi- nin yanına eve döneceğini de söy- ledi. Çilelerinden ve sonra başına geleceğini zannettiği şeylere dâir tek bir kelime bile söylemiyordu. Bu beklenmedik ayrılıştan yaralar nan Gheorghe mütemadiyen onâ ne yapacağını ne yapmak niyetin- de olduğunu ve ne zaman döne- ceğini soruyordu. Radu soğuk bir edâ ile; — Sonra göreceğiz, diye cevap veriyordu. İyice bende bilmiyorum. Sana oradan yazarım. Şimdi, der- hâl gitmem iktiza ediyor. Geceyi orada geçirdi, fakat hiç bir türlü arkadaşıyla ayni yatakta yatmağa razı olmadı ve hiç bir zaman yapmadığı gibi başını yas- tığa koyarken daha uyuyakaldı. Ertesi sabah, erkenden kâlbi parçalanarak fakat yapmacık bir lâkâydi ile dostunu kucakladı ve ondan ebediyen ayrılâr. Sonra ken- dini okadar boğulmuş, yorgun, ve ihtiyar hisaetti ki... Sanki yüz yıl çile ve yoksulluklar içinde yaşa mıştı. Zavallı Gheorghe ise, Radu'nun kendinden soğduğuna hükmederek perişan, yalnız, neğesiz ve müked- der kaldı. w Radu yatağa düştü. İlinca ana ise kapı kapı dolaşarak dert yanı- yor ve ilâçlar anyordu. Köyde ve civarda zekğlarının derinliklerini çocuğun sayılı günleri üzerinde denememiş ihtiyar kadın kalmış mıydı! Ve gecenin uzunluğunda annesi bir heykel gibi onun başucunda duruyor ve kederin verdiği sersem nazerlarla onun nasl eridiğini hay- retlere ve kederler içinde seyredi- yordu. Allahın belâsını vermediğine, orman hayvanlarını üzerine saldır- madığına kızıyordu. Böyle kötü bir saatte, ebediyyet yoluna gi- denler arasıns onun yegâne teselli hazinesinde gittiğini görüp te, kol- ları bağlı, bakıp kaldığına ve hiç bir şey yapamağığına kızıyordu. Hiç bir şey... Hiç bir çey yapamı- yordu. Allahım yarabbi!.. Findişelerin sancısıyla böyle dü- şünüyordu... Radu'nun zayıf göğsünden her teneffüsü ile büyüyen hırıltı oda- nın ölüm gükünetinde hırpalayıcı bir tarzda duyuluyor ve bedbaht , snnenin kalbini bir bıçkı gibi ke- siyordu. Bir akşam, kenâlnden, geçerek kadın ayağa fırladı ve: — Kesil, artık meşe tahtası! diye bağırdı. Fakat bu delice ke- limelerin aksi onu korkuttu. Der- hâl kendine gelerek haç çıkarmağa başladı eliyle ağzına vurup yine kederli yerine oturdu, Öksürüklerin sarsıntısının uy&n- dırdığı (Radu, yorganın <ından çıplak zayıf ve beyaz kolunu Ççi- karıyor, inee ve titrek parmekle- rıyla örtüsünün kenarlarını yoklu- yor, korkmuş, beyaz ve büyük göz- lerini açıp, susuzluğunu gidermek için su istiyordu. — Nasılsın — Biraz daha iyi... Ve Redu mâsum bir korku ile işkelete benziyen kolunu yor- gan altına çekiyor, gözkapaklarını ağırlıkla yorgun gözleri üzerine düşüyordu. İlinca ans ise omuzunun kena- rıni itina ile örtüp, kaybolan n&- zarları ile duvardaki ilâhi resim- lere bakıyor, derinden göğüs ge- girerek ağır dilgüncelerinin altında takatsiz ve hedefsiz düşünceler ile kalıyordu. Yorgunlukla bazan kendinden geçiyor fakat korku şüpheleri ile sarsıldığı zaman, çok uyuduğunu zannediyor ve Radunun yatağına doğru ürkek nazarlarla bakıyordu. Günlerden birinde bu çile dolu evden Allah bir neşe şusı geçirdi. Radu sabahtan ne'şe ile uyandı ve yataktan doğruldu. Yorgunluktan uyuyakalmış 0- lan zavallı anasına baktı ve onun çileli hayatına karşı büyük bir mer- hamet duydu. Duvara yavaşça da: yanabilsin diye bir yastık koydu ve bekledi. Yanaklarını yokluyor, balmumu gibi ellerine bakıp kok- luyordu. Aynaya bakmak ihtiys- cını hissetti. İlinoa silkindi, gözlerini açtı ve onu ayakta görünce rüya zannetti, Radu güldü, — Biliyor musun anne? Kaç gündenberi yatıyorum * — Ehh.. evlâdım.. beş hafta kadar var, — Tabli bende bu kadar oldu. gunu düşünüyorum... Bu” kadar hastalıktan bıktım. Şimden gayri düzelmeğe niyetlendim. — Allah seni işitsin oğlum... İlinca sevinçten sersemlemişti derhâl bir tavuk kızartması hazır- ladı. Radu iyice yedi ve kendinde biraz kuvvet hissetti. Duvardaki aynayı istedi. Beyaz ve kuru suratını bir hayli seyretti. Bnlanık ve irl gözlerini, parlak alnını... İuce ve mor dudaklaını, derlsi sarkan yüzünü... Sonra yatakta kalem ve küğit istedi. Gheorghe'ye yazmak İsti- yordu. Ondan dört ve Galjeni'den de bir mektup almıştı. Bu sonun- nuda Gheorghe'nin annesi mektup yazmadığı için ona çıkışıyordu. Mektubun bir köşesinde, Radu'y& bir fısıltı gibi gelen ufacık bir yazıyla Margareta : “Sükünelin, bizi unut Juğunu söylüyor. Fakat ben inana- meyorum. Nastl olduğunu bize yaz! Seviyorum. Margo, Radu iki mek- tap yazdı. İyi olduğunu, onları özlediğini ove Noel'de gitmek ümidi ettiğini yazdı. Yorulmuştu. Anası ona saadet ve Şefkat dolu gözlerle bakıyor ve ilâhi bir insanın karşısındaymiş gibi duruyordu. Geçen Cumartesi verdiği sada- kayı herhalde Allah'da hoş görmtüş- tü. İyilik yapan Mübarek Ana ("J acıyıp yüzünü merhametle kendi- ne doğru çevirdi. üneş evin üstüne geliyordu. Güneşin şuaları evin ortasında bir yangın gibi Radu'nun yatağı- na doğru ilerliyordu. Düşünceli gözlerini güneş ışıklarının yanında titriyen altın tozuna ğoğrn çevirdi, — Anne bugün hava güzel. Kalkmak istiyorum. İyileştim. El- biselerimi ver, giyeyim. Ağır ağır odanin içinde dolaşmıya başladı. Zayıflıktan ayakları vilcudüne çar- pıyor, başını çevirdikçe boynu çi- tardıyor vücudü sanki çabuklardan yapılmış gibi sallanıyordu. Durdu ve uzun uzadıya saçlarını taradı. Hiç bir defa hayatında saç- larını bu kadar itina ile ayırma. mıştı, Kendini iyice giyinmiş gö- Tünciye kadar bir iki defa istira- hat etti. 191 Meryem 11 — Servetifünun — 2335