Selçuk Kültür hayatı hakkında araştırmalar: SELÇUKLARDA Mevlânanın da saf Türkçe şiirleri ve mülemmâları vardır. Fakat bunlar pek azdır. Halbuki Sultan Veledin «Rubapname. İptidaname, İntihaname adlı mesnevi tarzında yazılmış ve didaktik mahiyette bulunan üç kitabindeki Türkçe şiirleri, Türkçe bir divan teşkil edecek kadar çoktur. Bunler, Ve- let çelebi tarafından toplanmış ve «divanı Türkii Sultan Velet» adı altında maarif bakanlığı tarafından tab ve neşredilmiştir. Bu giirlerde Mevlânanın coşkunluğu olmamak- la beraber şiiriyyet bakımından gok ince ve lirik, hele dil bakı- mından çok temizdir. Sultan Ve- ledin ayrıca bir divanile, üç cilt «Mesnevli Veledi» si vardır. Ki- taplarının hiç biri basılmamıştır. Hoca dehhâni : Elimizde birkaç şiirden başka eseri bulunmıyan bu şairin hayatı da meçhulümüzdür. «Dehhan» adına bakarak onu bir nakkaş veya ıtrıyatçı, yahut ta nak- kaş kaş veya ıtrıyatçı oğlu olduğu tahmin eğiliyor, Kendisine bir Gel- çuk şehnamesi yazması emredilen bu şairi Fuat Köprülü, Anadoluda Lâdini klâsik edebiyatın (Divan edebiyatının) ilk şairi olarak tak- dim ediyor. Fakat elimizde şiirleri bulunmıyan ve ancak birkaç çiiri bulunan bu şairin şiirlerinden biri, tamamile sofiyanedir. Şehname yaz- mağa memur olmasına bakarsak bu hükmü zanna dayanıp veren Fuat Köprülünün haklı veya haksız bu- landuğunu bilmiyoruz. Ve bu hu- susta kat'i bir hüküm vermenin imkânı hiç yoktur. Şeyh San'an Kıssası ve Salsâl- name : Gülşebri, on dördüncü a93- rın başında yazdığı bir eserde ken- disinden evvel de bir «Şey San'an Kıssası» yazıldığını, fakat bunun eski bir nazın diile yazılmış ve kusurlarla dolu bulunduğunu hs- ber veriyor. Seyyah İsa adlı bir şairin bilâhare İbni Yusuf adlı bir 228 — Servetifünun — 2377 şair tarafından yeniden asrın diline çevrilerek yazılan «Salsâlnâme» si var (1). Fuat Köprülü, bu ifadelere dayanarak bu iki eserin bilhassa halk tarafından okunmak üzere ve arzunun pek iptidai bir şekiile ya- gıldığını tahminden ziyade hükme- diyor. Bu hükümde eserler mey- danda yokken ne derecede doğru olabilir bilmiyoruz. Ahmed Fakih: Sultanülülema Muhammed Bahaüddin Veledin 9- damlarından olan bu şairin elimizde yüz beyitlik .Çarhnâme> adlı bir manzumes var, Camiunnazirade bulunan bu manzume Fuat Köp- rülü tarafından «Zeltseh F, Tür- kisehe philoloğie» mecmuasında neşredilmiştir. Eser, mesnevi tar- zında «Mefailin mefailün feulün» veznile yazılmıştır. Didaktik mahiyettedir. Aşın vahdet telâkkilerinden ziyade 28- hidane nasihatlerle doludur. Cez- besile meşhnr olan ve Sulteanülüle- manın vefatından sonra “Dervazi Ahmed,,;de münzevi bir halde ya- çıyan bu zat; zamasında ün kazan- mış; mevlevi ve bektaşi ananele- rine adı geçmiştir. Daha Mevlânaküçükken onun : geleceğini anlar. Ve mevlânayı gö- rünce “Yol açın; sultan geliyor,, diye bağırmış. Bektaşi Vilâyetnâ- mesinde de Rum erenleri graşın- dadır. Konyada hususi bir türbede metfundur. Şeyyâd Hamza: O asırda Ana- doludaki batıni zümreler arasında bir de “Şeyyâd,,lar vardır. Şeyh Badi, “Gülüstan,ın da Seyyitler gibi saç koyvirerek Seyyitlik iddia eden bir Şeyyâttan bahseder. 17 nci agır şairlerinden Kalkandelenli Fa- kirinin İstanbul Üniversitesi kütüp- hanesinde bulunan «Risalei tarifat» ında da Şeyyâtların batıni bir züm- re oldukları anlaşılıyor. Camiünna- (4) Hazreti Alinin Salsâl adlı bir dev- le muharebesine dair, İLMİ zirade bir şiiri vardır. Aşağı yu- karı Ahmed Fakihin gşiirile ayni mahiyettedir. Fuat Kökrülü bu giiri “Körösi Cesoma Arehivum 1-3-1922,, de neşretmiştir. Batınilik cereyanları Tasavvufau ilme dayanan, şe- riatla telif edilmiş olan ve az çok bir sistem haline getirilmiş bulu- nan telâkkilerini; halkın, Türk boylarının anlaması pek güçtü. Hele bu telâkkiler, Arapes veya İranes yakutta yüksek zümrenin dili ve zevki ile nukledilirrr hiç anlamıyacağı pek tabii idi. Halk, büyük sofilerin ancak şöhretine, dilden dile dolaşan kerametlerine kapılıyordu. Fakat halka halk di. lile hitap eden, kerametler göste- ren, şiirler okuyan, vedii öyinler zikir yapan, saz çalan ata ve ba- balarda vardı. bunlar; bilhassa eski Zamanları hatırlatıyorlardı. Bir kısmı; geriatin batınına, yani hakikate erişen kimselerin zehiri rusum ile mukayyet olmıyacakla- rını telkin eden zat ve babaları; içkili, çalgılı ve kadınlı meclisler yapıyorlar, müfrit çis - batıni aki- delerini yayıyorlardı. Esasen ana- ne halâ yaşıyan eski Şmanizm âki- deleri, İslâmileşmiş bir şekilde ye- nileşmişti. Bnnların bir kısmı Barak baba . gibi bıyıklarına dokunmayıp saka- ını traş ettiriyor, boynuna aşık kemikleri takıp elinde çukân taşı- yor ve başına boynuzlu taç giyi- yor, bir kısmı kalenderiler gibi sakal bıyık, kaf ve saçlarını traş ettiriyordu. Esasen daha hicretin dördüncü yüz yılından beri tasav- vufun Türkler arasında batınileş- miş bir şekilde inkişafa başladığını biliyoruz. Horasan melâmiyetlerinden kuvvet alan bu ziimre içinde şeyh — Devamı gelecek sayıda —