Sh GT. EMMANUEL BOVE'DEN: HALID FAHRIi OZANSOY Ça — 99 -— Bazan, sokakların bir telâki noktasında, bir bele- diye çavuşu dikkatine çarpıyordu. Yolunu hiç sap- madan, iradesi gergin, tavrı Iğkayd, fakat korkudan titriyerek, sanki basit bir geziciymiş gibi kendisini yoluna devama zorluyor ve çavuşun boyu hizasına geldiği zaman, otoritenin mümessiline gülümsiyerek bakıyordu, Zaten o da kendisine nezaketle cevap veriyordu. Ah! ister bir sigara içerken, ister çapkınca bir konuşmıya dalmışken, ister bir barın kapısında elinde bir kadehle dürururken bir çavuşu yakalasaydı ne sevinç hissedecekti! O vakit, bir işaretle, kaba- hatliyi nasıl teşci edecekti. Müphem surette geniş mesafeler arzusundan mıdır, nedir, işte Arnold şimdi Champs - Elysdes meyde- mına doğru yürüdü. Fakat işkencesinin nihayete ere- ceği bir kere bile aklına gelmemişti. Gabriel avenü- sünün boyunca uzanan bahçenin hiyanlarından bi- rine daldı. Yüksek lâmbalar, çimenleri mağmum mağmum âydınlatıyordu. Arasıra, gözlerile, ertesi sabaha kadar sığınacağı bir melce arıyarak duru- yordu. Fakat hiç bir yağmurluk tahtadan atları giz- lemiyordu. Korular arasında birdenbire bir otomo- bilin fenerleri gözlerine ilişti, Bu hefif ışıklar gibi kaçıp gitmeği ne kadar isterdi! Sonra, derhal nadim olduğu bir kararla yarım bir çark çevirdi. Hiyabanın ucundan bir gölge ken- disine doğru ilerilemişti. Dönmedi. Vakıa içinde çıl- gınca bir koşmak arzusu vardı, fakat bir defa daha sevki tabifsi kendişini bundan alıkoyuyordu. «İnsan kendisinde hiç bir kabahat bulmuyorsa kaçmaz» diye düşündü. Mamefih yürüyüşünü hızlandırdı, o dereçe- de ki yirmi metro daha uzaklaşınca âdeta koşmağa başladı. Kendi ayak sesleri gibi, meçhul adamın ayak gesleri de kulaklarında daima uğuldıyordu. Alkazar'ın .yakarısında, çalılığın içinde gizlenen bir adamı farkeder gibi oldu. Çocukluğundaki ve ar- kadaşlarile oynadığı zamandaki gibi «Btrafımı çevir- mişler» diye mırıldandı. Her taraftan yaprak hışıl- tıları çıkıyordu. Bir hiyabanın dönemecinde, birdenbire, aralarında konuşuyorlar gibi görünen iki adamla yüzyüze geldi. 'Daş kesilmiş olarak durdu. Arkasında meçhul adam yürümekte devam adiyordu. Arnold, o zaman, sarih bir surette, bir tuzağa düştüğü hissine kapıldı. Ne tarafa yürüse, önüne polisler dikiliyordu. Hiç bir söz söylemeden, onlar, yulunu kapamakla iktifa edecek- lerdi. Ve nihayet her yanda bir maniaya çarpmaktan bitkin bir bale gelip de her lâhza sıkışan bir daire- nin ortasında sıkıştırılmış bir hayvan gibi tevakkuf citiği zaman, onların hapsi kendisine şu sözü «eyle» mek için ağızlarını açacaklerdı: «Sizi tevkif edi- yoruz.» Mamafih zihninden geçen bir muhakeme şimçeği, onu, bu esrarengiz geziçilerin polise mensup olmala- rını düşünmemin doğru olmadığını kabule mecbur etti. Zira kendisini buraya sadece tesadüf şevketmişti. Meçhul adam daima yaklaşıyordu. İki adama ge- lince, her biri birer sigara yakarak ağır agır uzakla- şıyorlardı. Arnold onları takip etmeği, onları geçmeği düşündü, bakat birdenbire fikrini değiştirdi. Hiyaba- nın etrafını çeviren kemerlerin içinden atlıyarak, gene daima hiç koşmadan ve hiç arkasına dönmeden, yalnız büyük adımlarla bir çayırlıktan geçti, sonra Champs - Elysâs avenüsüne doğru çıktı. Tam Grand Palais'nin önüne varmıştı ki, düşüp bayılacağını zan- netti. Yanında bir adam vardı. Arnold şoseye çıktı ve her nekadar orada hiç bir araba, yoksan da, sanki çiğ- nenmekten kendisini korumak istiyormuş gibi jim- nastik adımiyle keşmağa başladı. Adam ansızın onun kolunu tutarak: İri ve kuvvetli bir adamdı bu. Kibarca giyinmişti ve bağına, şeridinin kenarına bir tüy takılı olan fötr bir şapka geçirmişti. Kravatına, bir at nalı biçiminde bir iğne takmıştı. Siyah yünden eldivenleri, uzun kemerli bir pardesügü vardı. Hakikaten sivil giyinmişti. Müfettiş : , — Kaçmağa mı kalktınız $ Diye gordu. Tamamile mubakemesini kaybetmiş olan Arnold; — Yok canım, yok canım... Diye kekeledi. — Demek kaçmağa kalkmadınız * Kaçmağa kalk- madığınızı iddia ediyorsunuz ha $ Yoksa üstelik be- nimle eğleniyor musunuz? — Hayır, hayır, sizi temin ederim ki hayır. — Demek bu halde vaziyetinizi fazlasile ağır bulmuyorsunuz $ Haydi, gelin peşimden, polis komi- serinin önünde derdinizi anlatırsınız. Arnold, sahte bir saflıkla : — Peki ama ne yaptım? Diye sordu, zira tehlikenin önünde goğukkanlı- lığını tekrar elde etmişti, — Meselâ bilmiyor musunuz ki, çayırdan geçmek yasaktır ? Arnold, idrakaizçe : — Ben çayırdan geçmedim. Dedi. — Devamı var — 227 — Servetifünun — 2327