27 Mart 1941 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10

27 Mart 1941 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

imdi ondan nefret ediyorum. Fakat maceramızın en ateşli zamanlarında bile kendini sevmemiştim. Seven, kendi- sinden birşey feda eder. Halbuki bizim aramızda bir mücadele vardı ve bu mücadeleden her ikimiz de galip çıkmak istiyorduk, hareket- leriyle de ekseriya bu işde kendisi- nin mağlup olduğunu hişsettirmi- ye çalışıtdım. Fakat ne yazık ki galibiyet her vakit bende değildi. Birgün randevuya gelmemişti. O akşam, içimdeki hiddeti yen- mek için bir bara gittim. Oda orada idi, bir erkekle beraber, saçlarına kırmızı bir gül takmıştı. Bu, onun eski bir âdeti idi ve ben bu itiyatı bırakmaşı için kendisile kaç kere kavga etmiştim. Bir ka- dının saçlarına gül takmasını o kadar adi buluyordumki! Beni görünce, gülümsedi. Bu, onun en güzel gülüşlerinden biri idi ve gü- lerken beyaz dişleri ihtiraslı du- daklarının arasında parıldayordu. Sonra, saçlarından gülü çıkardı ve danş ettiği delikanlının yaka- sına taktı. O anda, içimdeki bir hisle, onu adeta oracıkda boğmak istiyordum. Fakat hislerime galebe çaldım ve nazik bir tavurla selâm vererek oradan çıkdım. O gece sabaha kadar yatağım- da bir taraftan öbür tarafa dön- düm durdnm. Gözüme uyku gir- miyor, türlü türlü intikam çareleri düşünüyordum. Başka bir kadın bulmalı idim, oudan üstün bir ka- dın. Daha güzelini bulmak 2or, hattâ belki de imkânsızdı. Kendi- sini kışkandırmak için ondan büs- bütün farklı, bambaşka bir kadın lâzımdı. Ertesi ve daha ertesi günler sokakta gözlerim, istediğim kadını aradı. Fakat ondan üstününü değil, ona benzerini bile görmüyordum. Bir akşam köprüden geçiyor- dum. Gurubun güzelliği beni yo- 224 — Servetifünun — 2327 |İ oo Yazan: Valâ KARABUĞA BEKLİYORUM. — Saadet o hadar yakın, o kadar mümhündü Ri... Puşkin lamdan alıkoydu, Ben tabiatı çok severim ve yüzel bir manzaranın önünden, bir an olsun durmadan geçemem. O akşam, hava sıcaktı ve gökyüzü, ufukta, adeta minar6- lerin üstüne değer gibi alçalmış kızıl bulutlarla kaplı idi. Etrafta insana korku veren ve aynı 28- manda cezbeden bir hava vardı. Denizde, gölgeleşmiye (başlıyan balıkcı kayıkları bu manzaranın ösrarlı manasını arttırıyordu. Bir dakika kadar durduktan sonra, yoluma devam etmek üzere idim. O anda biraz ileride par- maklığa dayanmış bir kadın göl. gesi gözüme ilişti. Gruba doğru çevrilmiş olan çehresini görmüyor- dum: Fakat, dar omuzlarından ve omuzlarına dökülmüş saçlarından, bir genç kız olduğu anlaşıyordu. Birden zehnimde bir fikir par- ladı ı onu bununla kıskandırabi- lirdim. Bunda hem gençlik, hem safiyet vardı. O anda gözümün önüne, bir erkeğin göğsüne soku- lan kırmızı gül geldi ve genç kıza doğru ilerledim. Kadınların hoşuna giden bir erkeğimdir ve onlara nasıl bitap edileceğini, hangi kadına ne tarzda söz söylemek lâzım geldiğini bilirim. Bunun için, bu kıza karşı, ne bir sinemaya gitmek nede evi- ne kadar refakat etmek teklifinin muvaffak olmıyacağını anlamıştım. Yanına yaklaştım ve dirseklerimi parmaklığın üzerine koyarak eğil- dim. Şimdi kızın profilindeki te- miz çizgileri ve yüksek, beyaz al- nını görebiliyordum. Bir dakika kadar böylece, gru- bu seyrediyormuşum gibi durduk- tan sonra, sanki eski bir tanıdık- mış gibi kendisine : — Ne yazık değil mi, dedim, insanın elinde, şu manzarayı, doya doya seyredebilmek için, olduğu gibi bir kaç dakika daha durdur- mak imkânı yok.. Valâ KARABUĞA Kızın üzerinde yapmayı tahmin ettiğim tesirde aldanmamıştın!. Evvelâ bunları acaba kendisine mi yoksa başka birine mi söylüyorum diye başını çevirdi, baktı, Sonra, hafifce kızaran yüzünü bana dön- dürerek : — Evet, ama, dedi... Bu man- saranın asıl güzelliği de saniyeden saniyeye ouzaklaşmasındadır. Bu suretle, hareket ediyor, adeta canlı imiş gibi yürüyor... Bu kadar genç bir kızın bana bu şekilde bir cevap verebileceğini hiç aklıma getirmemiştim. Bunun için, ilk düşündüğüm bassas ve hayalperest bir adam rolünden, hayatta şukutubayale uğramış bir kimse rolüne geçmeyi muvafık buldum. Acı acı gülümsedim ve uzak- lara, sanki bayatımın mazisine bakarak : — Ben manzaranın gittiğini, siz onun yaşadığını düşünüyorsu- nuz. İşte aramızdaki fark burada ifadesini buluyor. Sizin için bayat henüz başlangıcında olan güzel bir masaldır. Benim için ise, bu, m&- nasız, kırık ve pis şeylerle dolu bir yerdir. Kabahatli çocuklara bakar gibi, ciddi ve aynı zamanda sert bir nazarla yüzüme baktı: — Hayat güzel bir masal de- ğildir, dedi. Fakat pis şeylerle do-

Bu sayıdan diğer sayfalar: