ROMEN EDEBİYATINDAN İLK BAHAR Yazan : Coca FARA GÖ Merdivende ışığı yakmadı, ağır ve zorlukla, basamakları sayarak çıktı. Onbeş, mubakkak aklı bir yere takılmıştı. Meçbul bir elin bir tepeden yuvarladığı bir taş gibi en azı bir defâ aklı bir yere takıl- mıştı, Maura'nın zihnine, bâzen kaya parçalarının hayretini ve süküneti kurcalıyan yüksek bir dağ sükü- neti yükselmişti. Bazen, nahakyere, hatıralar ge- giriyordu. Hatıralar ürkek kanatlar çırparak, bir arayışa temas ve he- yecan bile vermeden acilen gidi- yorlardı. Maura'nın hatıraları gü- neşin namütenabiliğinden ve ne- batların külünden kopuyordu, sanki bütün mazi bulunan uzaklıkların araulanan unutuluşundan geliyor- du : (İnanmıştı: her vakit için) beş gene sonra, çok berrâk olan bir eaadetin erken tomurcuklanışıyle koğularak dönmüştü. Bu saadet mor tırnaklı sert parmaklar ve her tarafta yabancılaşan gözlerin lâyık olmadığı bir şeydi, bir gün yolda durarak çiçek almıştı. Çirkin bir kadının bütün ka- dınlar gibi gezmek, konuşmak ve susmak hakkı yoktu. Her güzel kadının elindeki çi- çek demeti kendinindir. Maura'nın elindeki demet kimsenin değildi. Bunu biliyordu. Kendi kendine aldığı çiçekleri elinde görenlerden hiç kimse kendine; Bu güzel de- meti,opa kim hediye etti, acaba?» diye düşmezdi herkes: «Bu güzel demeti kime götürüyor!» diye düşünürdü. Bunu biliyordu. Ora- 72 — Servetifünun -— 2310 daki inganlar ona bütün insanlar gibi bakıyordu. Fakat onu tanımı” yorlardı. Hepsi : vitrinlere, evlere, havaya gülüyorlardı. Onun mev- cudiyeti yalnız bir an yaşıyordu. Daha iyi. Iyk pek çok. Hiçbir za- man bu kadar ışık olmamıştı. O da çiçeklere, gülümasdi. Onlara bakıp gülümsedi. Başını çevirdi ve gülümsedi evde, çiçekleri ev sahi- bine gönderdi. Çiçekleri alıkoysay- dı, o izah edilemeyen tebessümü hatırladı. İtiraf edilemiyen büzün- lerinin barışıklarını uzaklaştıra.bi- len tebessiim, ve belki onları sey“ rederken içindeki o ahı yine duyacaktı, o zaman «masallar ki- tabı> resmini çizmişti. Kapalı, mavi ve gümüşi bir kitabın üze- ripe uzanan iki el... Kendi ellerini tanımıştı. Tabioyu satmamaya ka- rar kıldı. Ve onu göstermiyecekti bile; En büyük mods mağazasın- dan aldığı balo elbiselerinin yarına bavula çerçivelemeden bu tabloyu yerleştirmişti. Paket yaparak yere koymuştu. Ve bir daha o tabloya bakmamıştı hiç. İhtimal yakın ve ya uzak bir âtide bir mücevher alacak ve yine oraya atacaktı. Bir defa: «Hatıralar sandığı» diye bir şey duymuştu. Çiçekler resimler, (kullanılmış elbiseler, mektuplar... Onun odası daima soğuktu. Hem kış, hem yaz. Genç iken, zengin ve hür bir kadının can 8i- kıntısile yaptığı gibi, bir evden diğerine, bir semtten diğer semte taşınıyordu. Rvet, Maura'nın hür. riyeti, önceden büyük bir sevinçti. Çeviren : Cavit YAMAÇ Önceden, yâni ruhun kendine aç veya tok olduğu bir zamanda, Önceden, tikrin ruha inip çıkmadı. ğı, isssmeden duyduğu ve kitap- lardan keşfettiği ruh... Önceden,.. Hadiseler başlar ve biter... Hepsi.. Ruh israr ediyor birine verilmek istiyor. Seneler onu çerçeveleyip eziyor. Rubun birşey anlamadığı seneler... Seneler... Onun odası dajma soğuktur : Hem yaz, hem kış. Bir defasında, ayna, inciterek yüzünün taşını ona fırlatmıştı. Sanki içinde ve etrafında sağır ve ipekli bir inilti vardı, kırılan taze kökler gibi... Elleri titredi... Derinleşmiş, ufak gözleri, nizamsızca yüzünü kaplı- yan ince damarlı toprak rengi yüzünü seyredemedi. (Deli kadının Bilise kapısına getirdiği âmâ kızın paçavra kuklamnın yüzü ayniydi : Kırmızı iplikle acemice dikilmiş bir yüz). i Rikkat dolu nazarı kum ağzın üzerinde gecikti. Dudakların, in- menin ağır yumruğu ile şekilsizliğe girdiği ağzın üzerinde, Bu şekilsiz dudaklar arasından kelimeler yarım ıslık gibi çıkıyordu. Sonra elleri... O zaman, onâ, bakarak ölebilirdi... Fakat bayat, kâlp ve fikrin kıvranışlarından ürkmez... Paris'te ki reşmi salon'un o seneki gergisin- de, harikülâde tablolar arasında, muazzam, fevkalâde ve bir heykel kadar kati bir kadın portresi vardı. Katalog'da adı : Otoportre idi, Maura diğer hayranlarla bera-