Yazan : iyah elbiseli ve beyaz önlük- S lü kız, adının başka olduğu- nu bildiğimiz halde Maria diye çağırdığımız kız, şaşkın bir bâlle: — Nami? Böye çabuk mu gi- diyorsunuz 9 diye sordu. Cevap yerine, gülümsedim. Ve zaten başka bir şey yapa- mazdım. Ona ne gazetelerin şimdi eğki- den daha az ehemmiyetli oldağu- nu ne de pastaların daha kötü- leştiğini söyliyebilirdim. Ahçı başı değişmemişti ve ga- zetelerin muherrirleri de, zannede- rim, ayni idiler. İstasyondaki tütüncüde o Za man da beğendiğim sigaralar yok- ta ve parkın ayni bankında Lia oturuyordu. O da pastaneden böyle erken ayrıldığıma şaştı. Belki, kendisiyle daha erken buluşayım diye böyle yaptığımı zannetti. Çünkü Lis, o zaman kendini sevdiğime kaniydi. Bunun için o gün, kendisiyle tenis sabasına gilmiyeceğimi naşıl oy- dadığını seyretmiyeceğimi ve ismini bile bilmeden benimle lânbali gö- rüşen açık renkli gömlekli çocukla konuşmıyacağımı duyunca, darıldı. — Neden gelmediğini bana söy» lemelisin ! Zannedersem bunu bil. miye hakkım vardır. Velia, tehditkârane, yani kendine daha çok yakıştığını zannettiği bir tavırla bana baktı. Tenise gitmediğim zamanlar ne yaptığımı anlamak için hiç bir hakkı olmadığını düşündüm. 10 — Servetifünun — 72309 Fakat hiçbir şey söylemedim. çünki Lia'nın ginirlendiği zaman yüzü kızarır güzelliği kaçardı, — Neden gelmediğini biliyo- rum. Bob'u kıskanıyorsun. O zaman anladım ki açık göm- lekli gencin adı Bob imiş. Biraz sonra, sayfiyeye gelen- lerden birinin çok az gezdiği hâ- zin yollarda dolaşıyorken hiç bir şey düşünmüyordum. Daha doğrusu, düşünmek iste- miyordum, çünki her düşünce bir itham olabilirdi. Herkesin coğkun bir halde ka- çıp koştuğu ve bir gey yapmadığı bu kasabada beş günden beri bu- lanuyordum ve İon'u görmeğe hâ- lâ gitmemiştim. Bir zaman gelmişti ki İon be- ni sıkıyordu. Bana herkese yaptı- ğı gibi yüksekten bir eda ile mu- amele ediyur ve ben kendine bir şey söylediğim zaman can sıkıntı- sile burnunu kıvırıyordu. Fakat bir akşam, ona, Bükreş” in mühim caddelerinin birinde - 0 an tenhâ olan caddelerinden bi- rinde - rastladım. Onunla o gece çok şeyler ko- nuştum. Bundan sonra başka ge- celer ve başka dolaşmalar geldi. Rüyalarımızın yanında, Beraber bir roman yasmayı düşünüyorduk. Bir akşam anladım- ki onunla dost olabilirim. Önden sonra onu görmedim. Biraz sonra hakikatı duydum. Çünki doğabilecek bir dostluk yok- olmuştu. Ayakkaplarım, yolun $0- zu ile beyazlaşmıştı. Çoktan yağ- Çeviren : ROMEN EDEBİYATINDAN SANATORYUMA SONBAHAR GELDİ. Traian LALESCU Cavit YAMAÇ mur yağmamıştı. Dolaşmek için fevkalâde bir zaman idi. Bu ha- beri bir defa «dostum » Bob bana vermişti. Bir köşeden sonra ormanın yeşil cebinden beyaz bir oyuncak gibi sanatoryum belirdi. Karşısında bir yığın seyyaha rastladım, Baba, anne, iki çocuk, İlkmektep ikinci sınıf kitabının « Model bir aile > faslında buluna- bilen bir aile. Baba, izahat veriyor- du. Zaten, elden ele dolağan bir dürbinle gelmişti. — Bakın. Bu bir veremliler ana- toryomudur. Burada zavallı hasta- lar bir kasabada gibi yaşar. Her- şeyleri vardır Kitap, radyo ve hattâ sinemaları. Çocuklardan küçüğü şaşıyordu: —8Sinemalarıda mı var? — Evet, fakat bu mesüt ol- duoklarını göstermez. Şişman ve telâşlı anne, izahaf vermenin zamanı geldiğini anladı. — Bak, Gigel, terliyken #ana su içme demiştim. Arkamdan, baba merhtumetle mırıldandı: — Zavallı çocuk! Tebessüm etmiye bile vakit bulamadım. Büyük ve beyaz binadan bir melodi fışkırdı. Bir zamanlar modada olan bir melodi idi. Şimdi ise isminin ne olduğunu bile bilmiyordum. Bir şezlonga uzanmış ibtiyer mırıldandı: — Yine mi? O şarkıda öyle bir neşe vardı ki..