Mo. 3761— 576 İlk günler uzandığımiz sıralar- da bâzan çiftler geçikirdi... Bundan kurtulmak için en eyi çareyi gazete satan arkadaşımız buldu... Gelip, akşam üzeri sırasını işgal ediyor ve o tarafa bir çiftin geldiğini görür görmez, hemen elini koyuuns daldırıp kaşınmağa başlıyordu... Çift, tam sıraya yaklaşınca, o tırnakianyle «bit öldürmenin» karakteristik jestini yapıyordu... Diğerleri iğrenerek, ona nefretle bakıyor, oturduğu sıraya acıyorlar- dı... hs Elimi makineye kaptırır gibi günlerimi Bükreş'in demir dişli hayatına kaptırdım... Calea Victoriei (Zafer caddesi) nde dolaşırken, dokuz katlı telefon sarayının tepesinden şehirin v6 insanların nasıl görünebileceğini düşünüyordum... Bu kalabalık, coşkun ve sue mak bilmeyen insanlar, acaba, nereye, biçin ve neden koşuşuyor- lardı ? Tramvaylar kürdan kutusu gibi sımsıkı dolu.,, Otobüsler bin- bir kişi taşıyor... Otomobiller kız- gın süratle dört semtten ilerliyor- lar... Şehirin bir tarafında bir büyük yangının başladığına hissini veri- yor... X Hükümdar sarayının önünde durup, her sabah nöbet değiştirme âdetlerini seyrediyordum... İri ve gürbüz askerler merasim- le ve parlak düğmeli üniformala- rile nöbeti silâhla beraber yüklenip, saab vuruşunu hatırlatan mekanik adımlarıyle sarayın mermerlerindö dolaşıyorlardı... Nöbet değiştirirken, demir av- lunun parmaklarının etrafına kala- balık bir insan kitlesi toplanıyordu. Genç bir bayanın, merâsimi seyrederek, kendinden geçip: — Ah zabit!.. deye göğüs geçir- diğini birçok defalar duydum... UYANIŞ i Calea Victorisi, kıralın oturdu- ğu yer olmak dolayısile, Bükreğin en mühim caddesidir... Bir an bile istirahatın ne ol duğuuu bilmeyen bu cadde, sabâ- hın beşinde belediye süpürgecisi- nin çöpler toplayan süpürgenin okşayışıla durgunluğunu unutup; barlarda sabahlayıp uyumak iste- yen melon şapkalı adamları tükür- dükten sonra, uzun uzüü esner... Sabalı gecenin ayıplarını ye- mamağa cabalarken, cadde insan selidir.,. Gazete satan çocukların, sey- yar satıcıların gürültüsü iki, üç saat devam ettikten sonra, cadde bir saat için gürültülerini mirıltı- ya çevirir... Bu fasıl, sabah gezintilerini bu- ralarda yapan mütekâitler ile ka- pamr... Şimdi oprofesörlerini kürsüde boş bir salona hitap ettiren üni- versite talebeleri, yemeğini ateşte bırakıp kaçan kadınlar, mabine- lerini kapamadan caddeye fırla- yan daktilolar ile rüyalarını 80- koklarda arayan hassas kızların bs- Kırış ve çağırışlarıyla cadde fıkır fıkırdır... Her gün ayni şeyi belirten si- hir nedir ? diye aylarca düşündüm.., ... Ve halâ düşünmekteyim... “a «Capşa» kahvesi, Calea Victo- risi-nin bir köşesini bekliyen bir bohem yuvasıdır: Ressam, edip, şâir, gazeteci, aktör kahvesi... Bu kahvenin büyük salonlarında do- laşan müstakbel heykellere çok gıpta ederdim... ... Kaç defa aralarında bulun- mağı düşündüm... .. Ve «Capşasya, belki hayatı- mın en güzel tesadüfü olarak, çok sevdiğim, eserleri yirmi yedi İisâ- ns tercüme edilen altın kalpli derbeder muharrir Panait İstrati'- yi tanımağa girdim.., Çok büyük bir insanla dost ol- duğumu şimdi bile sevinçie ha- tırlarım. Cavit YAMAÇ 75 -—- TET KOMEDYENİN OLGUNLAŞMASI Komedyenin istidadının esasları kollektif bir ifade olan dramın menşel tarafından aydınlanır. Me- selâ, iptidailerde hislerini ifade et- mek için bütün bir aşiret ân ola- rak daüsetmeğe başlar, Sonra bir an gelir ki, raksedenlerden biri di- gerlerinden ayırd edilir şekilde danseder. Çünkü arkadaşlarından daha kuvvetli bir mıknatısa tâbi- dir. Diğerleri birer birer sahneyi terkederler; o, onların ortasında yal- nız bâşına oynar. Seyirci makami- ua geçen bütün arkadaşları tara- fından bir nevi ilham almış ve teş- vik görmüştür. Kitlenin mondata- ire'i sulisttir. Bunun gibi bir zamanlar ilhamlı olan biri fıçı üstüne binmiş, kafi. lenin en şen şakacı uzvu olarak konuşmağa veyabud şarkı söyle. meğe başlamış.. diğerleri onu der- hal dinlememişlerdi. Fakat daha sonra ona cesaret verdiler, halk oturup bekledi; Mondataire ova cevab vermesini bildi. Dramatik sahne yaratılmış ve komedyen mes leği doğmuştu. Bu hâdiseyi çocuk oyunlarında d& buluyoruz; Önes oyuna hepsi iştirak ederler, sonra biri gruptan ayrılır: protagoniste olur, diğerleri onun etrafında orga- nize olurlar, dinlerler. Antikite din- ieyicilerinin şeklini âni olarak bu- lurlar: heyet ve sirk.. Kuvvetli bir şahsiyet olunduğu zaman tiyatroda nizam yoktur. Bü- nunla beraber kuvvetli aktörün bu hâli bize halkın oyuna iştirak ettiği nisbette bunun varolduğunu ve inkişaf ettiğini teabit etmemiz» im- kân verir. Tiyatronun hizmetkâr- ları döleguö'ler ve mondaire'ler ol- madıkları zamanlar oyunun manâsı yoktur, Louis JOUVET