No. 2320—535 UYANIŞ | Tükenmeyen bakış — 247 inci Sayıfadan Devam — "haysiyetli, terbiyeli, edebli, bir evin içine sanki tıkarlar. Bu eve âlem derler. Halbuki ihtiyarın mavi ba- kışında bu evin dışarısı, yaradılışın hudutsuz açıklıkları vardı. Bizim «gördüğümüz kâbusun ötesindeki ırüys vardı. Haniya sonbaharda solan yap» .raklar olur. Bir tarafı esmer, ötesi yeşilimsi, berisi penbe, ihtiyarın .elbisesi rüzgârda, denizde, güneşte tıpkı öyle olmuştu. İnsana moda haricinde bir güzellik duygusu ve- riyordu. Sanki bir avuç deniz, bir tutam gök, bir fiske toprağı, terzi- ye götürmüşsün de bunlardan ba- na bir elbise yap demişsin gibi birşey. Adamın yüzü de öyleydi. Rüzgârla, güneşle, soğukla harab olmuş bir yüz değil, Fakat bir ye- miş gibi ermiş bir yüz. O sâkin sâkin gözleri, otobüstin, benim &r- dımdaki penceresinden Beyoğluna, “Galatasarayına, Taksime, Pangal- .tıya, görmeden'bakıyorlardı, Dünya umurunda geğil mi idi acaba! hiç de değil. O bakış dünyayı umurlıyı- mıyscak kadar sönük değildi. Bil- akis pek canlı bir bakıştı. Hattâ okadar ki artık dünyadaki küçük- .lüklerden hiç birini göremiyordu. Ben evler, tramvaylar, apartımanlar gördüğüm yerde, o boş ve açık mesafeler ve uzaklıklar görüyordu. Biliyorum. Saçmalıyorum. Seni bu sözlerimle sıkıyorum, Mehmedin yüzünde, kendi du- yup da başkasına anlatmıya kadir olamıyanlara has bir hâl vardı. Ona «Vallahi sıkılmıyorum anlat» «dedim. «Bana skılıyormuşsun gibi bakıyorsun» dedi, «Hayır bekliyo- .rumh> dedim. «Ha! İyi! Anlattık- iarımla, anlatmak istediğimin bit- .mediğini anlıyorsun demek» deği, «Evet!» diye cevab verdim. O o- ” turduğu sandalyede vaziyet değiş- , tirdi. Ateşle: «Ben de hepsini an- ; ; Iatmış olmadığımı biliyorum. Fakat "asl hakikati nasl anlatacağım, mu- çeizeyi » dedi. Durdu devam etti: ». <Muclizeydi, onun bakışından gözlerimi ayıramıyordum. Arasıra böyle ona bakakalışımın onu üze- ğ -ceğini düşünüyordum da, gözlerimi başka bir yana döndürüyordum. Fakat gözlerim gene hemen ona kayıyordu. Bir ona bir başka yere bakarken, yavaş yavaşonun yüzünün tıpkı kendi yüzüm gibi olduğunun farkında olmağa başladım. Ağzı, burnu, her şeysi, Bana bana bel- ziyordu, yalnız gözleri değil. Hiç kimse kendisinin neye benzediğini bilmez, değil mi? Başka bir şey vardı...» Mehmed gene durdu. — Başka ie varğy 1 dedim, — Gördüğüm gez! — Ne gördün? — «Kendimi!» Ve sesi bir fısl- tıya etti. Belki kendisile alay edip güleceğimden korküyordu. «Ben kendimi 1> dedim. — «Evet, o bendimb dedi. İşte burasını anlatamıyacağını biliyordu. Hattâ ahlatmağa bile uğraşmadı, sik bir ormandan yol açmağa kalkışanlar gibi körü kö- rüne devam etti. — «O bendim. Şapkasının altın- daki yüzü benim yüzümdü. Elbi: sesinin içindeki gövdesinin benim gövdem olduğunu duydum. Ona öyle baka kaldıkça, bana iğilip bir şey söylemesini bekliyordum. Fakat bir yolcunun öteki yolcuya Iğ£ olsun diye söyledikleri sözler- den değil, fakat hiç bir şey söy- — RAGIP ŞEVKİ ——.. İki güzel roman Dişi örümcek r ilik EFELER Yakında Kitap b gelşi mmdüldkii ide Benteyişler... pi lemedi. Kalkta, otöbüstetı İs ver ki herifi göreli Hâlâ bakışı devam odieği, Nadi leyim içimde hayöfhın o Jdagirii gülerinden eser kalmadı. fu dü göreli içimde bif neşd Yür, ümid vai. Sanki evveliğ ğüm şeyler üzgüye delen 2 e lermiş gibi bir hafiflik bik PV luş» dedi. Bu sözleri iyiki 4 Mehfnedin gözlöri, ince açiçern penaero camlarını 5 buğulandı, Bunlar toj uçlatında iki dayala Halikarnas Balleğek pırıl pıri titrediler, yaşı denemezdi,