SERVETİFÜNUN No, 2180—495 Roman: 8 ek, Üöiğürlerine yaslıyarak salıntılı e gülüşerek uzaklaşıyorlar. ix kaldırarak, yürüyen kazların arku- i ir 1 kesik kesik havla- < köytğlerin mısır saplarından, #üphiği şilteye uzanan prenses, Eşik *Bir hayranlıkla, her an değişen dolaşarak, sigara içiyor |. halka, halka çıkan du- oyalanatak, Nicib Doğani dinler gö- #z, biten sigarasını.. iki parmağile u- attıktan sonta, gözlerini, tepelerinden ew İitlangıçlarda dolaştırarak, yavaş yavaş di telâş etmeyin destum!. Siz bir İ, i, gaulakkak ki, muktedir bir sanat- ibanız, ve manâsız kuruntulardan İzıma.. vat edip. . pm e erkeği- n arkasını, dialiyen herhangi bir insan içi içli #hengi yakalayıp, duygu- yeke mükemmel bir beste ola- k yanında genin küçük yantlışın ir olmaktan başka birşey yapamaz. ii dostum... Kv . içine... n olduğum halde, Türkçeyi kolay- ki maharetime hak... Bütün bunlar, size bir şey söylemiyormu?. kendinize yalan bulmuyor musunuz!.. geib Bağretle açılân gözlerle üzün : ödün ğa Ül k saçları hafif (Okırlaşmış.. iri Eği inim açık yeşil benekleri var. Mayatta öyle büyük yalanlar var- Yazn: Muazzez Kaptanoğlu smmm; i Mat yüzü, olgun yaşına rağmen, bütün kı- rışıklardan uzak... Önsekiz yaşındaki bir kızda bulunmıyan güzellikle işlenmiş 1. Biraz etli dudaklarının kızıl renginde, ha- zin bir gülüş titriyor!.. Dolgun vücudü öyle muntazam, beli öyle ince kil.. Necib Doğan, bir şey söylemeden prensesi... seyrediyordu. — Niçin cevab vermiyorsun dostum 1.. — Bilmiyorum aziz prenses.. Hakikaten ne söyliyecğimi bilmiyorum... Gözleriniz yüzünüz, konuşuşunuzdaki sami- miyet, sesinizdeki ahenk, bana çok şeyler söy- liyor. Fakat bunların manâsını bulamıyorum. Öyle şaşkın vaziyetteyim ki|.. Bu sırada, Acıpınar köyünün beyaz minare- sinden bir karaltı titredi.. Ve Tanrının ululuğunu haykıran davudi bir ,ses, akşamın sessiz güzelliği üzerinde dalgalandı!|. Necib Doğan hayratle susmuştu... Çünkü, yarı uzanmış bir vaziyette duran prenses, ezan sesile, gayri ihtiyari toplanmış.. gözleri yer yer kızıltılı göklere takılarak 1slan- mış.. kızıl dudakları gülüşünü soldnran bir mı- rıltıyla kımıldanmağa başlamıştı !. Bu duruş.. bu soluş ve bu okuyuş, kendi yıtrdunun insanlarına has bir hususiyet değil midir... İtalyanın şöhret düşkünü, macera düşkünü prensesi, hangı duyguyla ve hangi alışkınlıkla kendi yurdunan kadınlarını taklit ediyor!.. Hayreti okadar büyük, şaşkınlığı okadar derindi ki, Prenses konuşuncıya kadar hiç bir şey söylemeden dondu kaldı. Gözlerinde: toplanan yaşları, zoraki bir gi lüşle dağıtan Prenses, Necib Doğanın şaşkınlı- ğına uzun uzun güldükten sonra, hazin bir sesle anlattı : © — Bana bakın dostum!.. Ben onüç yaşıma kadar bu ezen sesleri içinde büyümüş bir Türk kızıyım |. — Nasıl., nesöylediniz!.. siz, Türk kızımı|.