342 SERVETİFÜNÜN Düşünceler : Susmasını bilmek Konuşmasını bilmek bir meziyettir. Fakat sus- masını bilmek, her halde ilkinden daha elzem bir keyfiyettir. Hayatta ne kadar yanılırsak, hep söyle- mek yüzümden yanılıriz. Münakaşa ederiz; ya haklı, yahut haksızızdır. Fi- kirlerimizi anlatırız; herkes hususi kanaatlerimizi öğrenir.. Havadan sudan konuşuruz;«geveze» derler. Şu halde, susmasını bilmeliyiz. Susmak, hiç ağzını açmamak demek değildir. Ancak, icabeden zamanlarda, üstümüze düşen, yahut izahı bizden beklenen bahisleri kısaca söylemek gerektir. Ne insanlar vardır ki, bir mecliste mütemadiyen onların gesi duyulur. Herkes onları dinlemeğe mec- burdur. Çünkü susturamazaınız. Siz bir şey söylemek isterseniz, sonunu onlar tamamlarler.. Niçin saygısız- lığa varacak kadar etrafımızı unutup « ânlatmak > merakına düşmelif.. Niçin âlemi izaç etmeli.. Hele, Lâübalilik icab etmeyen meclislerde, her söze karışmak, daima kendi fikirlerini kanaat- lerini söylemek, her halde çok çirkin bir hâldir. Eski bir söz vardır: «El elin aynasıdır» derler, İnsanlar için en kolay iş, başkalarının kusurlarını görmektir. Konuşan, vaziyetinin farkına varmaz. Rtrafındakilerin, hakkında ne düşündüklerini bilmez. Ne garipdir ki, böyle kimseler, sözlerinin herkesi alâkadar ettiği kanatindedirler de!.. Az düşünerek ortaya attıkları bir alay lâkırdının, çok defa yanlış lüzumsuz ve zevksiz olduğunu hiç hatırına getir- mezler. © Bir aile tanırım; gayet «konuşkan» insanlardan müteşekkildir. Şayet, bir bahtsızlık eseri aralarına düşecek olursanız, vay halinize!., O zaman yalnız susmazsınız.. Susakalırsınız! Buda nbzaketsizliğin «Flânika> sıdır bence!. Bir toplantı- da, mütemadiyen susan bir kimse elbette ki konuş- mak imkânını bulamıyor demektir. «Konuşanlar» bunu idrak etmelidirler... Ben çuk konuşmam. Ve çok konuşanları da sev- mem. Bununla beraber, «susakalmak» da hoşuma giden hallerden değildir. Geçenlerde bir «konuşkan» aileye misafir gitmiş» dim. Bir aralık, dört beş kişinin ayni zamanda söy- Jemesinden hâsıl olan gürültü o derece tahammülsüz bir hale geldi ki, âdeta sersemledim. Ev sahibi ba- yan durgunluğumu farketmiş olmalı ki: -— Siz niçin kouşmuyorsunuz! Diye sordu. Gayri ihtiyari : — Buşmasını öğreniyorum, dedim. Ne yazık ki, yarım bıraktığı sözünü tamamlamak için derhal başını çeviren nazik ev sahibi, ince is- tihzamı anlıyamadı. İşte, bu sevimsiz hallere sebeb olan şey, dilimizin ucuna her gelen sözü hemen serfetmemizdir. Buna, izanımızın kıtlığı da zam olursa «çekilmez» tabirinin bütün manğâsını sırtımıza yüklemiş oluruz Biraz izanlı olalım.. Vaziyetimizi gözetdilm, Ve bir sözle, susmasını bilelim !. Kerime Nadir No. 2174—489 Rüzgâr Okşadı Rengindeki saçlarını rten, İpekten Şapkayı çıkardı. Doldu gözlerim, Kaldı gözlerim Kıwırcık büklümlerinde Altın rengindeki saçların... Uzanmak istedi ellerim Okşamıya sarı saçların Altın Büklümlerini.. Büklümlerini.. Ben onun bir bildiği değilim, Ne de o benim bir bildiğim. Ne o benim; Ne de yanında yapayalnız benim.. Cesaretim az Ellerim uzanamaz, Dokunamam sarı saçların Büklümlerine. Dokunmaz kimse, dokunamam ben ! Bu arada saklandığı yerden Rüzgâr çıktı meydana Sallana sallana İlerledi Geriledi. Aradı buldu, Sokuldu, Okşadı gözlerimin önünde sarı saçların Altın Büklümlerini |., Büklümlerini 1.. İ. İmset