A No, 2174—489 UYANIŞ | 351 Birçok defalar ayni sahnenin şahidi olmuş- tum; zira bu frak giymiş garib geziciye hemen her gün rastlıyordum. Her zamanki gibi, ayni adımlarla yolu geçiyor; fakat, tesadüfen, bir kâ- gıt parçası, bir mektup zarfı, yahut yırtılmış gazete parçası görünce, kendini ayni garabete teslim ediyordu. Bu adam, hiç şüphesiz, bir meczub veyahut ta Hsparnan'da tedavi altına alı- nan zavallı delilerden biriydi; fakat, onun di- mağını altüst eden sebeb ne olabilirdi; ve bu acaiplik neden eski kâğıtları gömmek, vücut ve kalb felâketi, keder ve ıztırab içinde serseriyane dolaşan benim gibi bir adamın sessiz yolu üze- rinde frakla dolaşmak suretile tezahür ediyordu ? Bununla beraber zaman geçiyor ve inziva hayatım sonuna yaklaşıyordu. Parise döndüğüm vakti, sihhatim biraz düzelmişti ve hetkesin ha- yatını tekrar yaşamağı denemeğe boyun iğmiş- tim. Çok iyi biliyordum ki, beninı bu gizli 12- tırabım, içimdeki elsmi hiç bir şey teskin ede- miyecek, ben onları her zaman, her yerde ken- dimle beraber sürükliyecektim. Meşgalelerimden bazılarını gene ele almıştım, Bu meşgalelerim- den biri de, Haparnan'da kaba bir şekilde gö- rüşmek istemediğim sevimli Hektor Salbre'ye bir gün tesadüfümle olmuştu, Onu görünce, hâl ve vaziyetimden duyduğum teessür dolayısile, özür dilemek için ona hararetle elimi uzatmış- tım. Salbre gülerek beni dinliyor; Şanzelize cad- desini beraberce inerken konuşuyorduk. Espar- nan'dan bahsederken, kaldırım üzerine düşmüş olduğunu gördüğüm bir mektup zarfı, kağıtme- rakltsı olan adamı bana hatırlatmıştı. Bunun için henüz bir şey söylemeğe başlar- ken, Hektor Salbre beni durdurmştu : — «Fakat azizim, diyordu. Esparnan'da bir vahşi gibi yaşamamış olsaydınız, bu biçarenin hikâyesini öğrenmiş olurdunuz. Doktor Jirar'ın bana anlatmış olduğunu size nakledeceğim, işte şudur: Bu adamın ismi Kont do Salüd imiş... Birçok senelerdenberi Esparnan'da oturur ve çılgınlığı, gördüğünüz gibi, muayyen bir saatte irakla dolaşmak, yolunun üzerinde tesadüf ettiği kağıt parçalarını toprağa gömmek suretile teza. hür edermiş... Meczub olmadan evvel, çok mes'- ut, zengin ve güzelmiş... Bir kadın seviyormuş... Hem de bütün hayata bedel bir aşka iymaiı ede- rek derin bir ihtirasla seviyormuş. Sevdiği ka- dın bir ilâhe kadar güzel, fakat bununla beraber gene bir kadınmış ki, bir akşam, Mösyö dö Sa- İüd, kendisile buluşmak için giyinirken, bir mektup getirmişler. Bu mektupta metcesinin, kendisinden aslâ ayrılmıyacağına inandığı ve tapınırcasına sevdiği bu metresinin, ayni sabah âşıkıyla beraber gitmiş olduğu bildiriliyormuş. Aam, ne onu bulmak ve nede tekrar görmek için hiç bir şey yapmamış, sanki biribirleri için ölmüş'er ve artık aralarına nisyanın karanlık fasılasından başka bir şey yokmuş gibi, hayat onları ilelebet biribirlerinden ayırmıştı, «Ertesi sabah, Mösyö dö Salüd'ü hâfızadan mahrum ve eli içinde uğursuz mektubu sıkar bir vaziyette bulmuşlardı. Şiddetli bir fiyevrinin tesirlerile kudurmuş gibi, şuursuz bir halde do- laşmaktaymış... İki ay zırfında hayatı tehlikeye girmiş; biraz iyileşince onu Faparnan'a götür- müşler ve halen oturmakta olduğu ve kendi ta- sarrufunda bulunan villâya yerleştirmişler... «Beş senedenberi, ona tesadüf ettiğiniz yol üzerinde ve gördüğünüz gibi, daima frak giy- miş olarak, ancak bu gezintiyi yapmak için dı- şarı çıkmaktadır. Taarruz etmiyen sâkin bir adamdır. Bu felâket ona bütün muhayyilesini kaybettirmiş ve muhakeme kudretini karartmiş- tır. Yalnız, bir mektubun, bir kâğıdın manza- rası, hiç şüphesiz asabi bir tahrik ânile ve şa- hidi olduğunuz garib bir itiyatla neticelenen hacil bir hâtırayı onda uyandırmaktadır. Her gün, ayni saatte, frakını giymek ve sel yolunda yü- rümekten başka, hayatta yapılacak hiç bir şeyi yoktur. İşte bu, Mösyö dö Salüd'ün bastoniyle kazdığı çukura sırrını gömdüğü ıstırab verici mezisinden bazı şeylerin etrafında serseriyane dolaştığını hissettiği acı bir andır.» Hektor Salbre, sözünü filozofvari bir tarzda bitirmişti : «Velhasıl, onun kadar, hayattan şikâyet eden daha birçok insanlar vardır. Mamafih, Doktor Jirar'ın da tasdik ettiği gibi, buadamın, miha- niki bir hareket ve yarı gayri şuurla, ıztırabi- nın hâtırası azalmaktadır. Fakat, azizim, siz de itiraf edersiniz ki, Jirar size güzel bir kür yap- tırmıştır. Şu çehreniz Esparnan'dakine hiç ben- zemiyor...? Hektor Salbre'nin elini sıkmış ve yoluma devam etmiştim. Hakkı vardı. Kaybolan saade- tin eza verici hâtirasını atamamış ve unutama- mış olan ben de hâlâ ıztırap içindeydim. İbrahim Hoyi'nin Türkçeye çevirdiği Tagor'un BAHÇIVAN isimlieseri z Yakında kitab iralinde çıkıyor.