Erp No. 3174—459 — Hata etmişsin. Vakıa Necib Doğan bizim; yurddaşımızdır. Ayni zamanda kuvvetli bestekâr- dırda... Fakat İtalyan ve öbürleri içinde, isimleri dünyayı tutan meşhur bestekârlar varmış. Korkarım bahsi kaybedeceksin |. — Ne olursa olsun.. ben onun bestesinden bir parça dinledim. İnsanı, kendinden geçiren öyle kuvvetli bir akışı var ki... Günler geçti hâlâ unutamıyorum. — Peki kimi bekliyoruz acaba... uzun sürdü. istiyorlar. — Kimi bekliyeceğiz dostum. Akdenizin en yağlı adamını ! Tüccar Nihad Bey gelmemiş!. İki arkadaş, Necib doğanın etrafındaki hal- kaya doğru uzaklaştılar. Sahnenin önünde sanatkârlar toplanmış. Bun- lar da, mnhtelif zamanlarda bestelenen parçalar üzerinde duyuş kabiliyetlerini münakaşa ediyor- lar. Salonun etrafında, müsabakaya girenlerin mensub olduğu bayraklar dizilmiş... Gözler büyük bir endişeyle bunların üzerin- de dinleniyor. Herkes, bayrağını senenin kahramanı olacak adamın başı üzerinde dalgalanırken görmek ar- zusile tutuşmuş. İşte, ani bir kımıldanış.. dağılıyor. Akdenizin en yağlı! adamile meclis tamam- lanmış olacak. Çünkü konser başladı: Salonda yalnız, ışık, koku ve ses var. Defne ve portakal çiçeklerile süslenen sah- nede bütün sam'atkârlar birer birer eserlerini çaldılar. Kâh piyanonun beyaz tuşlarından çı- kan kahkahalara kapıldılar. Kâh kemanının ince tellerile beraber inlediler. Kâh kitarın insanı kendinden uzaklaştıran ahengile ürperdiler. Hepsi ayni heyecanlı dikkatle dinlendi. Hep- si etrafta takdir uyandırdı. En mütecessis kadınlar bile, kendilerini et- rafın süs ve debdesinden kurtarıp içi saran mu- siki akışına kapıldılar. « Bedikodular.. fiskoslar.. rekabetler unutuldu. alotı bir tek kalb gibi ayni heyecanlarla dağdu. boşaldı. işte Necib Doğan... Akdenizin oğlu en son dinlenecek. Portakal ve kekik kokulu havayla teşekkül * eden geniş göğsünde coşkun bir heyecanla çıktı sahneye !. Nekadar Galiba, bütün sabrımısı tüketmek herkes yerlerinö UYANIŞ Siyah elbisesi içi Geniş alnında beliriğiği iŞ vüye Yüzündeki man ile; gözlerindeki İnartıj Öy- İe aykirı ki birbirine!, Yüzünde korkulu bir ıztırabın daş 7 dör lerinde, bunların ıslattığı bakışlar. Fakat, kendine emin insavları-ku kim bakışları. Akdenizin inşsınları hey boğulacak gibi, nefes almağa korkayorlar, İşte başladı: Şimdi her köşeye duvarlara çarparak, ayım lardan süzülen, palmiyeler üzerinde ditlenei akordiyonun sesi hâkimi, Büyük bir isyanla, inliyen, haykıran, niheğet büyük bir feragatle, büyük bir tevekkülle ya» vaşlıyan susan bu ses, Necib Doğanın böler şidir. Çalınan bestesi |.. Bu ses, en hissiz eli bile peşinden süs rüklüyor. Bu seste, kemanın iniltisi, piyanodun &&i kahkahası, kitarın coşkun ıztırabı, hepel var, Bu ses, akordiyonun değil sanki. Salondakilerin, bütün bu şehirde nefeş alan». ların sesi.. İmali bir, kalbde toplanıp, bir maddi parçasından akseden sen,.. Binbir manâ ile, yükselen, siçtlei, lıyan bu sesde öyle bir kuvvet vaş ki... Kalbleri, çılgınlıklar, kahramanlıklar. âlh Vi eden bir heyecanla doldurdu. e Sonra ızdırabı öyle canlandırmış, öyle şekil İendirmiş ki. Salondakiler, ellerini uzatsalar, karşilefini- dakilerin izdırabinı madde şeklinde ttutabileçekler. Bu sende, büyük bir aşkın ürperişi vat, Bu sesde, yaralı bir kalbin, hicranjı bir cs hun acıları içinde dinlenişi.. ölüp dirilişi varı, (O İrişilmiyecek aşkların hasretlesi d bu sesde... Buses ıztırabın senbolği, Musikiyi sadece kulak sevki olarök kg edenler, bu gece anladılarki, onun yarttığı yük heyecan, ancak bir kalbe tesir ettiğigamsa, dudaklarda hıçkırık.. gözlerde yaş.. yüyterdiii gülüş şeklinde tezahür ettiği zamah di Çünkü her yüksek his, her temiz kalbdedir. Necib Doğandan evvelkilesde, döğ ruya ruha hitsb eden seslerle, iç dö ki duyguları, acıları anlattılar. — Devamı 349 unen sayılada -— p