“No, 3193443 H ! K UYANIŞ 27 A Y E Satıcı Muharrir Öğle paydosuydu. Okulun bahçesi çocuk .civıltılarile kaynaşıyordu. Bir aralık bu dinmi- yen ve anlaşılmıyan, her biri bir arzunun sesi olan civıltılar bir kahkaha şeklini aldı. Bu gü- lüşmeler beni bahçeye çekti. Birde baktım ki, bahçeden mektebin iç kapısına doğru ak saçları kulaklarından ensesine dökülmüş, eli çantalı, gözlüklü bir zat geliyor. Bana « sebebi ziyare- tini arz> elti. Meğer çocukların, parmakla sa- yılacak kadar az olan ömürlerinde ilk defa gör- dükleri ve güldükleri bu filâzof kılıklı adam bir müelliimiş. 'Türk edebiyatına abideler kazan- dırmak emelindeymiş. Olur mu, olur !. Abideler yalnız mermerden olmaz yal. Kar ne güne duruyor? Derhal bir bakkal defterini, veya Filorinalı- nın lehinde, aleyhinde yazılmış yazıları kesip yapıştırdığı defterlerden birini hatırlatan bir blok çıkardı. Bunlar, mütetebbiin eserlerini sena eden makaleler, medhiyelermiş! ( Ustat traşın kulakları çınlasın) Hulâsai kelâm, mu- harrir, eserlerinden bir tane mektep kütüphanesi için almamızı istiyordu. Elime sıkıştırdığı cildi içinden güzel olan, altı cüzden mürekkep kitaba dört gözle bakıyordum. İlk sayıfada muharirin resmi, ismi ve mesleği bulunuyordu. Resmi ile ismi hakkında bir şey söyliyemiyeceğim. Yalnız mesleği pek enteresandı, hattâ beni yukarı da yazdıklarımdan dolayı kendisinden af diliyecek kadar. Muharrir ayni zamanda mimarmış. De- mek ki, abidecilik üstadın hakiki mesleğiymiş. ebebi abidelerle uğraşmaktansa şu bizim düpedüz anladığımız manâdaki abidelerle uğraşsalar acaba nasıl olurdu? Muharririn anlattığı yarım saat kadar uzıyan eserin, abidelerin “destanına bir tane almak suretile nihayet verdik. O'da eserini Türkiyeye tanıtmak gayesile bütün Anadoluyu dolaşacağını ilâve ederek yümümızdan uzaklaştı. Nükteci bir arkadaşımız arkasından : — Hem yazar, hem satar, kıyamet bundan liker! dedi. Haydarpaşa garında, kompartımanda oturu- yorum, Kapı açıldı. Elinde birçok kitaplarla bir genç içeri girdi, bana bir kitapcık uzattı: — Alır misınız Bayım? Lütfen bir bakınız da.. Ben yazdım. dedi, Hemen başımı kaldır- dım. Elime tutuşturduğu kitabın birinci sayfa- sındaki resimle beraber karşımdaki adama bak- mam bir oldu. Hakikaten de karşımda duran adam kitaptaki resime pek benziyordu? Kim bilir, belki de kendisiydi. Artık bu gibi şeyler- den şüphe etmemeğe başladım. Evelce bir tecrü- bem de vardı. Demek bu genç de kendi yazmış, kendi yazıyordu. Arkadaşımın söylediğini içim- den tekrarlamaktan kendimi alamadım: —Hem yazar, hem sıtar; kıyamet bundan kopar!. Ön kuruş vererek bir tane aldım. kitabın: Jon Türklerden birkaçının biyoğrafisi. İçinde de: Abdullah Cevdet, Prens Sabahattin, İshak Sü- küti, doktor Reşid, Hüseyin Tosun Bey, Ziya Gökalp, Enver Paşa, Şerefettin Mağgmumi, Maz- har Osman ve Hafız Cemalin tercümei halleri balçık gibi bir dile, hazmedilmez bir üslüpla yazılmış. Maksadım bu iki formalık eserin kritiğini yapmak değildir, dilencilikte yeni bir usulün keşfedildiğini okuyuçularıma anlatmaktır. Bir eserin yazılmasında yegâne hedefin kazanç oldu- gunu kabul ederiz. Ve bunun örneklerini de çok görüyoruz. Fakat, hem yazmak, bem. satmak şekline hiç rastlamamıştık., Memi kıni bozmaktan zerre kadar haya etmeden, sısi kese doldurmak için yazanları zördük, Ve bu eserler en fazla reklâm edilen hakiki eser- lerden daha fazla satıldı. Lâkin bizzat muharrir. leri satmadılar Bu hem yazmak, hem satmak birkaç kişiye mahsus marazi bir hal olabilir. Ama bu hare- keti ciddi görenler olursa onlara ne diyelim?. Maalesef ekseriyet bunun eski mecmuaları sata- rak avuç açan, bütün vapur tiren halkını rahat- sız eden dilencilerden farksız olduğunu pek kav- riyamaz. Hakiki muharrirlerin hakiki eserlerin haysiyetini korumak için bu mariz adamların anormal hareketlerine bir nihayet vermek 1â- zımdır. Her nekadar ticaret serbestsede bir mes- leğin maneviyetini vasıta yaparak para kazan- mak bir nevi ihtikâr değil midi? Enver Naci Gökşen Bâsübadelmevt - Aslağmen M: Nurittisa - Gün doğarken hayata yenibaştan gelirim, Akşamları gurubu görünce irkilirim.. Neden derim, Yarabbi, nedir bu hâle sebep? Göstermek niye sanki tutulan gurubu hep... Batar ve dağar bir ay ki, işte benim. En baki tesellim ve en Bek ye Mânası ne varlığın o E olileyin & dünyada ? Tevfik Yazıcıoğlu