26 SERVETİFÜNUN Bimietlar Tablolar No. 2 SEFİLİN ÖLÜMÜ İnce, keskin bir ziya uzaklarda titriyerek parladı. Bir an etraf, hayal oldu tatlı bir ışıkla aydınlandı. Perde perde yükselen gök gürültüsü, yerleri sarsarken yağmur rüzgârla beraber hızını arttırdı. Her yer zifiri karanlık, kötü bir insan ruhu gibi. Yerlerde damlaları yağmurun pıtırdıyan gölgeler. Ta- biat ateş saçan bir ejder. Sahildeki harabelere, ka- ranlık ölüm gibi sinmiş; dalgaların denize srüklediği çakılların çıkardığı seslerle şimdi, her yerde, uğuldı- yan fırtına, yağmur var. Bizden o keskin ışık harabelere doldu. Bir mah- zenin ağzında elleri yerde, sefil. Gözleri çukura kaç mış, Saç sakala karışmış, arkasında liyme liyme ol: muş aba, kıllı göğsünde ,pırıldıyan su damlaları var, ıllarca, yaşamak için kimseye boyun iğmeden el uzatmadan çalışmış, çabalamıştı. Damarlarındaki kanda uzun senelerin şeref izleri, saçlarında vekarlı bir hayatın beyaz telleri, şuurunda kendine inanan varlığın sarsılmaz itimağı. Ezel denilen meçhni di- yarlardan gelmiş, ebed denilen kolun yolcusu sefil. Mahzenin rütubetli toprağında vücudü, günlerdir aç ve susuz bir yığındı. *Tabiatın hain eli gırtlağını sıkarken, o sürünerek uzun geneler girip çıktığı deli- ğe yaklaşmış etrafa bakıyordu. Artık nefesi darlaşmıştı. Amanşız düşmanına yumruk kaldırdı, feri sönmiye başlıyan gözlerle denize, göğe, toprağa baktı. Dişle- rini sıkmak isterken, başı öne düştü, vücudii mahze- nin çamurlu sularda dendi. Tabiatın kucağında artık bir hiç “ sefil ne de olsa gene galipti. âtif Evrensel v > KÂFİYE Güneş indi göklerden, işte akşam olmakta! Rengi soldu denizin, semaların ve yerin; Uyan Kâliye, uyan; o karanlık makberin Seni bizden çaldığı uzak günlere bak da | Niçin bindin ecelin o zâlim sandalına? Lâzım mıydı açılmak dönülmez en Hn > ii mematla soktun nihayetsiz Uyan ki, nur dökülsün kırık bahar ş Gündüzler loş ve gamlı, geceler kapkaranlık; Seni sevenler sanki hıçkıran birer deli.. Marmarada uyuyan sanatoryom, He ie . müptelâlar için olmuş mezarlık. Hayalin gözönünde; eçmiyor nler sensiz, Kahkahalar boğuldu Töziz | için a Bülbül sustu, baykuşa terkedip feryadını. Gönül mahzun, acıklı, sazlar kırık ve telsiz... Yıldızsız gökyüzüne çıkıyor sonsuz ahlar. Acımıza fir lögat ruhumuz ve başımız. Onu anlamak için aç bak ki, bunalmıışız; Fakat gene elvermez hatmine çok sabahlar... Senin için gözleri sanki yağan bir bulut! Durmadan günler geçip aylar sıralanmakta! Uzm Ka avuçların şüphesiz şimdi serin. âfiye uyan; o karanlık makberin Bini bizden çaldığı uzak günlere bak dil; Kerime Nadir No. 9128-—443 Nesir; rem | ACIDAN TATLIYA Onlar birbirlerini bir müddet delice sevmişler sonru nedense ayrılmışlardı. Uzun boylu ince vucüd- lü genç kız, Sevgilisinden ayrıldığı günden beri bet- bahtı. Yuvarlak yüzünde iki kızıl kor gibi için için yanan gözleri eski parlaklığını kaybetmiş, beyaz en- sesinden taşıp omuzlarına dökülen dalgalı kumral saçları bakımaızlıktan fenalaşmıştı. Şimdi © siyalk gözlerinde uzun senelerin bitip tükenmiyen acıları- nın ıslaklığı vardı. Penbe yanaklan solmuş. Ufacık dudakları kuru gül yapraklarına dönmüştü. Ganç kız bazan bakışlarını uzaklara çeviriyor, gözlerinin önünde canlanan #arı bir başı basretle okşuyor gibi oluyordu. Bu bsş onun başı idi. Sevgilisinin sarı bar gı. Genç kızın içinde derin bir hasretin sızısı vardı. Onu ne kadar özlemişti. Bu sevginin bağı bu kadar çabukmu kopacaktı? Genç kız bu sorgu ile tltriyot. Kirpiklerinin uçlarında biriken yaşları eessiz BESBİZ içine katıyordu. Artık bu hayat onsuz bir cehennemi- den farksızdı. Ilık bir yaz akşamı idi. Genç kız Bebek önünde içinde bulunduğu sandalın küreklerini msvi su için- de oynatıyor, beyaz köpüklerin pırli pırıl etrafa da- gılmalarını seyrediyordu, Mehtap o kadar güzeldi ki sanki bu akşam Bebek sırtları ve mavi boğaz suları ışıklarla yıkanıyor gibiydi. Sahilde dolaşan çiftlerin ahkahaları ta uzaklara rüzgârın eteklerinde gidiyor, tekrar yeşil yamaçlardan dönüyordu. Deniz sandal- larla dolu idi kimisinde erkekler kürek çekiyor, eş- leri sandalın arka tarafında oturmuş elleri suda be- yaz köpüklerle oynağıyorlardı, Bazısındada kadınlar kürek talimi yapıyorlardı. Genç kız bu akşam için- deki hasretle daha ziyade bedbinleşmişti. O bir 2a- ranlar eşi ile beraber bu sularda sandal gezintisi yaparken şimdi tek başına geziyor, ondan uzak ol- manın acısını daha yakından his ediyordu. Genç kız çiftlerle dolu sandallar arasından uzaklaşmak için küreklerini kavramıştı. Ufacık sandal akıntıya kapıl- mış gibi ileri doğru atılmıştı. Birden bire önünde beyaz bir sandal peyda oldu. Üzerine doğru o kadar hızla geliyorduki ufak bir dikkatsizlik iki sandalında parçalanmasına gebeb olacaktı. Beyaz sandalı bir de- likanlı ey agrisi genç kıza dönük olduğu için onu göremiyordu. Genç kız bütün cesaretini topladı, Güzel bir lendi büyük tehlikeden her iki sandalıda kurtardı. Beyaz sandal bütün hizile genç kızın sandalına sürünerek geçiyordu. Delikanlı yüzünü genç kıza doğru çevirmiş özür dilemek ister gibi bir vaziyet almıştı. Fakat o an içinde her ikisi- de hayret ve heyecandan bir çığlık koparmıştılar, Genç kız elinde kürekler oturduğu yerden kalkmış bakışlarını delikanlının mavi gözlerinden ayırmıyordu. Delikanlı da heyecan içinde idi.. — Selim!, — Selmal. Bir iki dakika sonra beyaz sandal mavi suların üzerinde yavaş yavaş durdu. Delikanlı büyük bir &e- vinç iğinde sandalını Selmânın sandalına yanaştırdı.. Selim kendi sandalını yedeğe alarak Selmanin san- dalına atladı. Ve aralarında hiç birşey yokmuş gibi maziyi unutarak onun ince bileklerinden tuttu. San- dal suların ceryanlarına kapılmış aşıklara doğru gi- diyordu. Onlar maziyi unutarak sevgi dolu bakışla- riyle e bakıyorlar biraz evvelki tehlikenin bu kadar tatlı bitmesinden doğan neş'e ile gülüyor- lardı. Şimdi iki sevgilinin bakışlarında acıdan tatlı- ya geçmenin sonsuz saadeti vardı. Naim Özel