yy e my e şe A P No. 2127—442 UYANIŞ 15 —— SEVEN KADIN IV Son ayrılışımızdan sonra dört hafta geçmişti. Bana belki yıllar, asırlarca uzun gelen bu müd- det zarfında onu bir çılgın gibi her tarafta ara- mış, ne ismini ve ne de adresini bildiğim için, yalnız buluştuğumuz yerlere giderek onu sabah- tan akşama kadar beklemek suretiyle hayatımın en çetin anlarını yaşamıştım. Hasta mı idi? Yoksa beni gönül oyuncağı gibi hevesini aldıktan sonra bir tarafa birakarak benden uzaklaşmak mı istemişti? Ben ona ne gibi ve nasıl bir gönül oyuncağı, eğlencesi olur- dum? Vücudünün hiç bir tarafına elim bile do- kunımadığı halde, yalnız o küçücük, narin ya- pilı, yumuşak ellere temasla ben ona nasıl bir aşk ihtiyacının tatminine vasıta olacak bir gönül eğlencesi olabilirdim? Her aşkın nihayet bir gayesi, en yüksek bir mertebesi olduğuna göre iki genç varlığın coşkun bir sel gibi akan ve her şeyi sürükleyip götüren mütekabil heyecan- larını, ihtiraslarını durduracak ve onları yekdi- Kerinden uzıklaştıracak nasıl bir kuvvet mevcut olabilirdi? Bu kuvvet, hiç bir kadında olması ibtimal haricinde olan onnn pek tadir, pek is- tisnai bir iradesinden mi ileri geliyordu? Aşk nihavet bir ihtirastan başka bir şey değilken, bu kuvvetli ihtirasın bütün ateşi içine düşmemek ve yahut düşmüşken de bir anda kurtulmak için bu kadında hasıl olan ve onu bu ihtirastan u- gaklaştıran nasıl bir kuvvet vardı? Bu kuvvetin merkezi nerden geliyordu? Onun bu uzaklaşmasına nasıl bir mânâ ver- mek lâzımdı? Eğer hasta olmuş olsa bu vazi- yetini bana mektupla bildirmçz miydi? Çünkü adresimi vermiştim. Ne gariptir ki, ben onun için yeri, yurdu ve ismi malüm bir kimse idim; o ise benim için tamamen meçhulât ve karanlıklar içinde yalnız bir hayaldi ve daima da böyle kalmıştı. En tatlı hülyalar, sevinç ve zevkle geçen hayatım gene karanlıklara gömülüyor; gene 1- tırap, hem de kahhar bir ıstırap çekmiye baş- lyordum. Kış yaklaşıyordu. Artık yazın otatlı zaman- larını göremiyecek, korularda, kırlarda çocuklar gibi gezemiyecek, onunla başbaşa, yalnız geçen saatleri tekrar yaşamıyacaktık. Acaba, yalnız tatlı bir dostluk gibi atıladığım ve çök derin bir aşk olduğunu ancak bütün Ferit Namık Hansoy hareket ve düşüncelerimde tesirini hissettiğim bu rabıta da çözülecek, kışın gelmesiyle kaybolup giden bir yaz gibi, bütün hâtıralarım, bütün varlığımla hissettiğim bir aşk silinip gidecek miydi? Nihayet, tabiatin yarattığı bütün kadın- lardan çok farklı, çok hassas, çok güzel ve kendisine taptıracak kadar ilâhi olan bu kadını bir daha göremiyecek, onun ruha heyecan veren musikili sesini bir daha işitemiyecek miydim? Beynimin yandığını ve bütün mevcudiyetimin eridiğini hissediyordum. Artık ben ilelebet ümit- sizliğe mahkümdum. Bu kadın beni sever gibi görünmüş, bana bir kedi, bir pamuk kedi gibi sokulmuş; fakat seveceğim, okşiyacığım zaman benden kaçmiş ve benimle eylenmişti. Belki de bana istırap çektirmekten zevk alıyor ve kendi- sine lâyıkı veçhile bağlanmaklığım, yalnız onu düşünmekliğim için biribirimizi görmemek su- retiyle beni derin bir endişe ve ihtiras ateşi içinde bırakmak istiyordu. Beynimi kurt gibi kemiren bir şüphe içinde idim. Onun ölmüş olmasından, bana bir meklup, iki satırcık bir mektup bile yazmıya vakit ve kuvvet bulamıyarak ölmüş olmasından korku- yordum, Maamafih âşâbıma hâkim olmıya çalı- şarak sessiz odamın içinde biraşağı, bir yukarı dolaşarak : — «Büna imkân yok!.. Kat'iyyen yok!..» diye haykırıyor; sonra sesimin duyulacağından korkarak bir çocuk gibi elimi ağzıma koyuyor; bütün kuvvetile hançeremden çıkacak sesleri boğmak için kendimi yatağa atiyor; unütmak için mütemadiyen uyumak, zaman öldürmek ve yahut hiç uyanmıyacak kadar uyumak istiyordum. Zaman mütemadiyen geçiyordu. Artık bütün mâneviyatım bozulmuş, &deta sersem gibi ol- muştum. Onun yanımda en küçük bir hâtırası bile olmadığı için kendimi ne ile avutacağımı bilemiyor; bazan sessiz sessiz çalıştığım masamın üzerinden başımı kaldırarak taliimin, mukadde- ratımın bu garip cilvesine acı acı gülüyor; âsâbi bir buhran, bir titreme ile masaya yumruğumu vurarak : — «Onu nasıl bulmalı? Benim için herşey olan bu kadını geniş bir beldenin binlerce nü- fusü içinden nasıl çıkarmalı?» diye bağırıyordum. Vapurda, tramvayda, trende ve İstanbulun bütün nakliye vasıtalarında ona benzer kadınlara bakıyor; bazan fazla benzettiklerimin, tabiatim