m! aga 10 Rus Edebiyafından # SERVETİFÜNUN No. 2127—442 DERT ORTAĞI Yazan: Anton Çehov (1860-1904) Akşam karanlığı.. Şiddetli ve sulu bir kar yeni yanan «okak fenerlerinin etrafında tenbel tenbel uçu- şuyor ve ince, yumuşak bir tabaka halinde damların üstüne, beygirlerin sırtlarına, omuzlara, şapkalara konuyor.. Arabacı İyona bir hayalet gibi bembejaz.. Bir insan gövdesinin iğilebilepeği kadar iğilmiş, iki bük? Tüm, hiç kımıldamadan yerinde oturuyor. Üstüne kar ne kadar yığılırsa yığılan biç onları silkeleyeceğe benzemiyor. Küçük, cılız beygiri de, kendisi gibi bembeyaz ve hareketsiz.. Vücudundaki girintiler, çi- kıntılar ve değneğe benziyen bacaklarile, yakından bile bakılaa, kurabiyeden yapılmış bir kapiklik bey- girleri andırıyor. Her halde oda kendi düşüncelerine delmış., Öyle ya, sapanından, alıştığı neşeli köy man- zarşlarından ayrılıp da, korkunç ışiklar, sonsuz gü- rültüler, koşan insanlarla dolu bu deryaya atılınca bütün bunlar düşünülmez mi#, Vakit epi geçiyor.. İyona ile atı kımıldamıyorlar. Depodan hemen yemekten sonra çıktıkları halde, işte hâlâ bir siftah yok.. Puslu bir akşam şehrin üstüne iniyor. Bayısız fenerler gün ışığının yerini tutuyor.. Sokakların gü- rültülü canlılığı son haddine yarıyor.. İyona birden- bire bir ses işidiyor; — Arabacı!. Viburg mahallesine !. İyona silkiniyor, birbirine yapışmış kirpiklerinin arasından, kukuletesi kalkmış, paltolu bir zabit gö- rüyor. Zabit tekrar ediyor: — Uyuyor musunf, Viburg mahallesine diyorum!. İyone, pek: der gibi dizginleri çekiyor ve bu hareketi omuzlarındaki ve atın sırtındaki karları dü- şürüyor.. Zabit kızağa oturuyor. İyona ıslıkla hayva- nın şevke getiriyor, öne doğru kalkıyor, boynunu kuğu kuşu gibi uzatıyor ve lüzumlu olmaktan ziyade alışkanlıkla kırbacını savuruyor. Beygir de boynunu uzatıyor, sopa gibi duran bacaklarını bükerek kararsız bir adımla yürümiye yelteniyor. f » Kitaplar Sular mırıldanıyor sade birkaç heceyi, Sedeften durağında inci rüyaya daldı; Yıldızlar aranıyor sularda bilmeceyi, Çobau deniz kızına yeniden kaval çaldı. Bir gönül miracile geç hayatın yanından, En büyük ölülerin ruhlaçını içe dur; Hayatıma güneş yap şüserin kanından, İşıkda aç gölgeye büyük kalbi veredur.. İhsan Boran Türkçeye çeviren: C. Miroğlu Dalgalanan kalabalığın içinde, daha ilk adımlarda, İyona kendisine bağırıldığımı işidiyor: -—- Heyt. Ne taraftan?. Ne cehenneme dliyonusli Sağa al!. Zabit kızıyor ; — Arabacılık bilmiyor musun be?, Sağa git!. Hususi bir arabanın arabacısı küfür ediyor. So- kağı geçerken atın burnuna çarpan bir yolcu İyonü ya dik dik bakıyor ve yumruğunu sallıyor. İyona, iğne üstünde imiş gibi, oturduğu yerde dönüyor, dir- seklerini sağa sola oynatıyor; gözlerini, sanki buharla kamaşmış gibi, açıp kapıyor. Nerede olduğunun, niçin olduğunun pek farkında değile benziyor.. Zabit alay ediyor: — Bu sarsaklar da senin üzerine yahut beygirinin altına mahsus gelip atılmak için sözleşmişler sankil, İyona müşteriye doğru dönüyor, dudakları kıpır- dıyor.. Bir şey söylemek istişor, fakat boğazından yalnız boğuk bir ses çıkıyor.. Zabit soruyor : — Ne of. Bir gülüş İyona'nın ağzını büzüyor, gırtlağın zorluyarak boğuk bir sesle: — Efendim, diyor, bu hafta oğlum öldü de.. — Hal. Neden öldüf, — Bilinir mif. Şiddetli bir hummadan olacak.. Üç gün hastanede yattı, sonra öldü.. Allahın emrine ne denir. Karanlığın içinden bir ses haykırıyor : — Önüne bak!. Kör müsün sersemf. Gözünü aç- sanal, Zabit: — Yürüt bakalım, yürüt!. diyor, yoksa yarın sa- bah varacağız.. sür biraz! Arabacı tekrar boynunu uzatıyor, doğruluyor ve istemiye iatemiye yapılan bir hareketle kırbacını sallıyor.. İyona birkaç kere daha müşterisine doğru dö- nüyor, fakat beriki gözlerini kapamış, onu hiç de dinliyeceğe benzemiyor. Viburg mahallesinde zabit inince, İyona kızağını bir meyhanenin yanına çekiyor, oturduğu yere tekrar büzülüyor ve kımıldanmıyor artık.. Yağan kar beygirini beyazlatıyor.. yor.. Bir saat daha.. Üç genç, lâstiklerini kaldırımın çamurlarında şa- kırdatarak, bağıra çağıra geliyorlar.. Biri kısa boylu ve kanbur, diğer ikisi zayıf, uzun boylu.. Kanbur, keçi sesine benzer bir sesle bağırıyor: — Arabacı!, Köprüye kadar gideceğiz.. Üçümüze yirmi kapik!. İyona dizginleri çekiyor ve dilini çaklatıyor. Yir- mi kapik vermek alay etmek gibi bir şey.. Fakat o,. fiyatı düşünmiyor.. Ha bir ruble, ha beş kapik.. Onun için şimdi hepsi bir.. Yeter ki arabaya binen olsun.. Bir saat geçi-