ar Naim Özel Tıpkı bir masal gibi Üç genç kız idiler onlar. Birbirinden güzel üç genç kız. Biri uzun boylu, deniz gözlü, gül yanaklı karanfil dudaklı idi, Sarı saçları yaz güneşi altında boyunları bükük buğday başaklarına benziyordu. Diğer bir arkadaşi ondan biraz daha kısa boylu. Zift gibi parlak siyah saçlı, beyaz. yüzüne karanlık gecede parıl parıl yanan iki yıldız süsünü veren içleri enginler kadar güzel viyah gözlü idi. Bu bir- birinden güzel iç genç kızın üçüncüsü bir bardak su içinde bulunan bir salkım kınalı yapıncağa ben» ziyordu. Yüzünü çerçeveliyen uçları kıvrık saçlar, çimen rengini andıran gözleri kınalı duru beyaz yüzüne pek yakışıyordu. Duru beyaz yüzüne gerpili benekler onu o kadar güzelleştiriyordu ki buzlu bir bardak su içinde bulunan bir salkım kınalı yapıncak kadar bakışları üzerinde topluyordu. Fakat birbirinden güzel üç genç kızın kınalı ya: pıncağı gözleri kadar temiz yüreğinden vurgundu, Bir zaman evvel tıpkı keni gibi çimen gözlü bir delikanlıya kalbini vermiş fakat onun temiz sevgisine mukabele görmediği için bir yaz gecesi yıldızlar semada titreşirken o, dA göz yaşlarını içine indirerek ayrılmışdı. Şimdi kınalı yapıncağın yüreğindeki ateş onun temiz bakışlarına içli bir durgunluk vermişdi. Bazen tiç arkadaş bahar çiçekleri arasına oturup denizin mavi sularını, yeşil yamaçların tatlı renk. lerini, ılık güneşin sularda yıkanan ışıklarını seyir ediyorlarken kınalı yapıncağın bakışları nemleniyoer, yüzüne âkşam durgunluğu, içine gece kasveti göküyordu. Arkadaşları kınalı yapıncağın bu balini fark et miyor degiller. Fakat bunun sebebini bir türlü bule- mıyorda. O, onlara bir şey söylemiyordu. “. Birgün birbirinden güzel üç genç kız yine bahar çiçekleri arasına oturmuşlar gülüp eyleniyorlardı. Kınalı y&pıncak çimen rengi bakışlarını enginlere kaptırmış, durgun durnyor ve düşünüyordu. Biraz evvel onun neş'eden güldüğünü ve şimdi için için ağladığını arkadaşlarından biri farketmişti. Bu seziş diğer arkadaşa göz işazeji ile biran içinde geçmiştir. Hakiketen kınalı yapıncâğ biraz evvel kahkaha ile A Babacığıma Ben şokasuzluğunu kendi canımla Değişmek isterim, gör bu dünyayı... Kader! senin Allah belânı versin!.. Yoksa bu mukadder Allah mı dersin?.. Bu susan, haykıran, ağlıyan devran Gülümser ansızın, yalan sanılır. Uzun uzun yürür bu eski kervan, Gün gelir toprağa cansız satılır. Hayatı yarattın, öldürmek neden?.. Yalnız ıztırap mı gelir elinden?.. Madem alacaktın verdiklerini Hiç sevdirmeseydin sevdiklerimi... Bu bir susuştur ki zaten gönlümden İztıraplarına katlanmak gelir.. Bari yüce yokluk, bana derdimden Büyük bir saadet ve sevinç getir! Fikrel Hilmi Ozansoy gülerek önlerinden sürü halinde geçen bir kuş ga- #ilesini parmağı ile işaret ederken şimdi için için ağlıyor, sevgi dolu yüreğine bu kuş gafilesinden hazin bir teselli bulmağa uğraşıyordu. — Neyin var Kınali yapıncak' Genç kızlardan biri soruyordu. Kınalı yapıncak soruyordu. Kınalı yapınesk titreyerek kendini top- ladı. Rengi uçak dudaklarında isteksiz bir tebessüm canlanmağa uğraştı. — Bir şeyim yok.. Genç kızların ikisi birden.. — Hayır Kınalı yapıncak hayır bizden gizleme sende muhakkak bir şey var. Kınalı yapıncak ıslak bakışlarını önüne indirdi sonra titreyen bir sesle yanık kalbindeki gevginini arkadaşlarına anlattı. Uzun uzun onun temiz sevgisini dinlediler. Her üçünün de yüzlerinde bir melâl, gözlerinde keder dolu ıslaklık vardı. İki genç kız arkadaşlarının ufacık kalbindeki sevginin ağısını dindirmek için onu teselli ettiler. Ve kınalı yapıncağı ortalarına alarak güneşin ufukdaki son ıyıklarını şseyretmeğe daldılar. Birbirinden güzel olan tiç genç baş başa vermiş» ler engindeki kızıl bir kor gibi yanan ışıkları seyir ediyorlardı. İçlerinden biri bakışlarını Kınalı yapın- cağıe çimen rengi gözlerine çevirdi. Ve — Kınalı yapıncak dedi. Bu sevgi tıpkı bir masal gibi bitmiş. Naim Özel UYANIŞ 405