22 SERVETİFÜNUN No. 2102—417 Bir lensin Masalı” mi lil andaki! — Başı geçen Melek birden Kayanın elindeki defteri kaptı. Pen- cerenin önüne çekilip yüksek sesle okudu. Gencin benzi gtmıştı. Artık kendi için yeni bir slayın başh- yacağı belliydi. Fakat düşündüğü gibi çıkmadı. Gü- nün son ışıkları altında, kızı, kendisine yaklaşmış buldu. Yüzünü iyice görebilmek için kapının yanına koştu; duvarda elektrik düğmesini aradı. Tam düğ- meyi çevirmişti ki, Melek'in ateş avucları içinde tit- riyen parmaklerile ışığı yeniden söndürmek istedi. Arkasına döndüğü zaman ince kollâarile kızın kendine sarıldığını anlamıştı. Odanın ılık karanlığında iki gencin alevli dudakları birbirine dokunmusile gönül- lerindeki ışıklar yanmıştı... Artık karşısındakini kendisinden daha ateşli gören Kaya eskiden sakladığı bütün duygularını kıza açı- yor, onunla mutlu günler geçiriyorlardı. Fakat nede olsa, insan, erişilmez sanarak çabalayıp uğtaştığı bir şeye birden erişecek olursa, onda eski heves kalmaz; duyguları bayağılaşır, görüşleri taşlaşır.. Bu durumda karşısındakinde tersine olarak çok derin iz bırakır. Melek gibi eylenip, inletip aldırmamazlıktan gelen bayanlar, bir de böyle sevgiye tutuldular mı artık arkasını bırakamazlar. Bütün varlıklarile o erkeğe bağlı kalnıak isterler. İşte Kaya ile Melek'in sevgisi, birbirlerine yak- Taştıktan sonra, böyle bir yönet almıştı. Artık genç çocnk pek aldırmıyordu, Onun böyle görünüşü kız- cağızı büsbütün içlendiriyordu. Her seven kadın gibi Melek te kıskanıyordu, Bu kıskançlik iliklerine işle- mişti, Kayanın küçük bir kıpırdayıpudan, öteye be- riye bakışından birşeyler çıkarmıya çalışıyordu, Gü- zel bayanın bu huyu kendisini gençten büsbütün goğutuyordu. Yakışıklı er öyle kadın baskısı altına girecek kılıbıklardan değildi. Çok geçmeden Melek'in babası dirneye atanıldı. Yuvasını da birlikte götürdüğü için, yaşça olmasa bile, gönülce uygun iki eş birbirinden zorla ayrıldılar. Bu ayrılış Kayayı pek düşündürmemişti. Ama zavallı kız hüngür hüngür ağlamıştı. Kız, Kayaya olan bağlılığını, gittiğinin üçüncü günü yolladığı mektubla göstermişti : «Güzel Kaya; Senden ayrılmak bana ölümden de zor geldi. Bütün gün akan gözümün yaşını bir türlü dindire- miyorum. Alnında bir tutam ışık gibi parlıyan altın “ saçlarının pırıltısı düşüncemden çıkmıyor. Sevgin hiç anlıyamadan bütün benliğime yayılmış. Geceleri ku- runtudaa uyku uyuyamıyorum. Elden utanmasam kaçıp sana geleceğim. Eskiden ne iyi âdetler varmış: delikanlılar seviştikleri kızları alıp dağa kaçırırlarmış! Ah.. neler söylediğimi düşünemediğim için yazıları- mın kusuruna bakma, Beni bu kılığa sokan gözleri- nin yeşili şimdi kimbilir daha nice canlar yakıyor. Sana öğüdüm olsun, sevgilim, öyle önüne gelenin rg eş — canını yakma. Bir gün sen de hiç ummadığın bir kıvılcımla yanarsın. Sevgi işi hiç şakaya gelmiyor, Beni her gün gözünün önüne getir. Bir kadın gönlü asla bu kadar açık sevgisini söyliyemez sma, ne ya- payım ki senin bana, benim varlığıma önem vetme- yişin boynumu büküyor, Bu içten gelen gözleri oku- duktan sonra belki bir sevginin varlığına inanırsın. Bana ilk olarak odanda okuduğun diyişi yazan sen değilsin. Çünkü o kadar duygulu bir gönül hiç de- gilse hatır için olgun karşısındakinin duygularına bağlı görünür. Ne yazık ki sende o bile yok. Senin gönlün de adın gibi taşlaşınş. Ancak benim bu hır- çın içerim öyle bir kayaya mühtaç. Dört yanı sızla- dıkça onu taştan (aşa çarpmakla ancak avutabiliyo- rum. Sakın bu son sözlerime gücenme, Pek aklım başımda değil; kalemin ucuna ne gelirse düşünmeden yazıyorum. Beğenmedinse şanşına küs. Bu ülkeye gelirken yolda birşeyler karalamıştım ; obakalım beyenecek misin : Yollar, gene yollar, gene yollar, gene yollar.. Yollarda bu dem kanayan bir dertli gönül var. Yollar da bir his gibi yandıkça içimde: Ondan bana hicran diye bin hâtıra yollar!. MELEK, Kaya, kızın bu yazılarını gülerek okudu; şiiri başka bir yere yazdıktan soura mektubu yırtıp attı. Kızdan bu kadar çabuk soğuyuşuna hâlâ uygun bir delil bulamıyanlar haklıdırlar. Çünkü kız İstanbulda Kayayla sevişirken genciu defterindeki gizli adresleri elde etmiş ve oralarda bulunan sevgililerine birer meklub yazıp o zavallıları körüklemişti. Hattâ bir yere gönderdiği saçmasapau yazılar o kızın koca- amın eline bile geçmiş, bir de üstelik gence telh- did mektubu gelmişti... Onörünü her zaman gözeten ve herşeyden üstün gören Kaya bu oyunu Melek'in oynadığını düşünerek, kıza en gon ve en ağır mektubunu yazmıştı: «Melek; Ben, senin önceleri başkalarına oynadığın kome- dilerin bir küçüğünü sana oynadım. Vah güzel kız, demek bütün yapmacıklarıma inanıp beni sevdin, acırım sana.. hem çok acırım... Böyle çocukça bir tuzağa nasıl da düştün! Fakat, tuzakta bile, ortalığı karıştırmadan duramadın. Bende bir kuru adrewlerin- den başka birşeyleri bulunmıyan genç kızların sev-, gilerinden ne istedin? Onları ayaklandırıp benim başıma yüklemeyi düşündünse pek çok yanılmışsın. Çünkü hepsi evlendi; çoluk çocuğa karıştı. Sen ba- şına çek o büyük tasayı... Biraz insan düşünür. Yaşça sen benden ne kadar büyüksün, değil mif.. Bunları yazmayıp seni uzun zaman perde gerisinden oyna- tacaktım ama, evlenme çağının geçtiğini düşünerek vazgeçtim,.. Ne de olsa komşu sayılırsın..... Gil) M. Hulüsi Dosdoğru