362 SERVETİFÜNUN Jhikâye: 41 Beklemek.. bu ne fena şey.. Hayır; taham- mülü kalmadı artık. Biraz daha duramıyacağını hissediyor. Peki, ne yapmalı öyleyse?.. Dön- mek mi?.. İmkân yok buna.. Ya beklemek?.. Hayır, onu da yapamıyacak. Bulunduğu yerde biran daha kalırsa, aklının kafatasını parçalı- yarak dışarı fırlıyacağını sanıyor. Ne yapmalı?.. Ne yapmalı?.. Hızla oturduğu alçak duvardan atladı. Ve çabuk, çabuk yürümiye başladı. Nereye gidi- yordu ?. Bunu kendisi de bilmiyordu ki, hemen durdu. Bu sefer geriye, bir fenerin dibine doğ- ru ilerledi. İlerledi mi?,. Yok; buna koşdu da diyebiliriz. Bileğinin üzerine, ince bir zincirle yapışın, irice bir kara sinek büyüklüğündeki saatine baktı,. Biraz daha başını yaklaştırdı... Gene baktı... Daha yaklaştırdı. Fakat, başının gölgesi saatin üzerine düştüğünden tekrar doğ- ruldu. Sonunda görebildi: Dokuz... Bir saattir bekliyordu.. Dile kolay bu, bir saat.. Binbir sorgu çengeli arasında geçen bir saat bu... Beklemenin ne olduğunu bilmiyenler, bu saatin nasıl acılarla (okaynaştığını naazlar. Sinirleri bir kitar teli gibi gergin.. hırsı, anlıya- Bütün vücudünün oynak yerlerinde toplanıyor. Bağırmak; birşeyleri kırmak, parçalamak, yok etmek istiyor. Fakat sesi, boğazında bir keder yumağı gibi düğümleniyor.. Tırnakları avuçla- rinin içine batiyor.. Ve.. başını kuytu bir göl- geye saklıyarak ağlıyor.. ağlıyor.. ağlıyor... Bir ağustos gecesi.. Mehtapsız, fakat yıldızlı, pırıl pırıl bir gece.. Her yıldız küçük bir ay kadar parlak,. Fenerler, asfaltın karanlık göğ- süne parlak ışık sürgünleri uzatımadalar. Sevda- lılar çoktan uçları yumuşak karanlıklara varan yan sokaklara sapmışlar. Bu yol bomboş.. bu yol sessiz.. bu yol uzuyor adeta... O, hâlâ olduğu yerde., bir türlü ne yapa- cağını bilmiyor. Fakat artık daha sâkin.. Çün- kü, gözyaşları biraz sinirlerini yatıştırmış.. Gitmeli mi ?. Dönmeli imi?,, Bunu düşünü- yor. Giderse nereye gidecek? Bunu one bilsin.. gidecek bir yeri yok ki.. Hem yalnız başına bu te nereye gidebilir?.. Ya döner$t., eye mi, cek ?.. Hayır, hayır eve dönremeş.. Bu gece * evden:ne kadar dâ güç çıkımıştı., Komşu kadın. ların yaptığı dedikodular annesinin kulağına kadar, gelmiş olmalıydı ki, onu bu gece' bir No. 2097—â412 HATIRALAR İm hayli sorguya çekmişti. Evden kaçar gibi çıkar- Ken bu ardı arkası kesilmiyen sualler âdeta bir “kavga şeklini almıştı. Eve gitmek, şimdi bu kavgayı tazelemek demekti.. O Halde.. o halde ne yapmalıydı.. Ah, bu karsizlık!.. Demek gelmedi ha... Onu böyle saatlerce beklettide, gelmedi... Fakat nasıl olurduda gelmezdi ?. Vakıa son günlerde ona eskisi gibi davranmıyordu. Soğuktu birâz. demki söz vermişler.. muhakkak gelirdi. Oysaki, gelmedi. Peki neden?. Bir sebep olması lâzım geliyordu. Acaba hasta miydı?. Yoksa şimdi bir felâketle karşıkarşıya mı bulu- nuyordu.. Yoksa... Yoksa... Oh, bunu düşün- mek bile istemiyordu, Fakat, insan bir kere kıskandı mı, düşünceler nekadar yapışkan olur- lar. Oda öyle istemiye istemiye düşünüyor. Belki şimdi o, bir başka kadını kolları arasında sikiyor ve belki ona, vaktile kendini büyüliyen esrarlı sesile neler, neler söylüyor... O kadın, kimbilir nekadar mes'uttur şim- 1.. Çünkü onun, her kadını mes'ut edebilecek bir karekteri vardır. Ah, ne olurdu biraz olsun, aşkı anlasaydı o. Eskiden bir arkadaşının dediği şu sözleri hatırlıyor. «Kimseye benzemez, o,. Çok garip bir yaradılışı vardır. En sevdiği kadından bile bir haftada bıkar. Onun nazarında aşk, eylen- celi bir oyundan başka birşey değildir. Hikâ- yelerine, romanlarına mevzu bulabilmek için bu oyunun, durmadatı değişmesini ister. Gözlerinde emniyet ve sesinde insanı büyüliyen bir ahenk vardır. Ö, bu silâhlarile hemen her istediği. kadını avçunun içersine alır.» Nasıl, bu sözlere itiraz etmişti o zaman, <Ben» demişti. «Ben onun bu silâhlarile av- lanmam.? Evet, o.. Çok geçmeden o da bu gözlerin esiri oldu.. Oda, onu her seven kadın gibi çılgınca sevdi. Yalnız, bu uçarı genç, çabucak bırakmaktı onu.. Bundan kendisine büyük bir iftihar duyuyordü. 00 <Gönüllerden gönüllere bir Yekirge çevikliği ile 'atlıyan ha; genç romanığı, nihayet a söçla b il li e mıştı.» Bunu kendide hissediyordu. . Fakat, . ken- di değil.. En haset Arkadaşları bile duydukları Ne çıkar, ma-