«Son gezintimiz » İÇİN.. Bu sayının tarihi, 8 İlkteşrin Perşembe.. 6 Eylül Pa» zar günü A Sırrı Uzelli ile beraberdik,gülüp eğlenmiştik. 8 Eylül Salı günü akşam üstü, ondan hayatta son defa ayrılmıştım; 10 Eylül Perşembe akşamı ölüşü, 11 Ey- Jül Cuma günü de gömülüşü! Eğer bu satırları, için- de bulunduğumuz ayın S$inde okuyorsanız, bugünden bir ay evvelki yarın değil öbür günle, daha öbür günü düşününüz..; ben, bu ayın 5inci Pazartesi gü- nünü 6 ncı Salı gününe bağlıyan geceyarısı bu satır- ları karalarken, onün tam bir ay evvel bu gece, an- nesi ve hemşiresile, ertesi gün Modada yapılacak de- niz yarışlarına nasıl gidileceğini konuştuğunu, tasav- vur ediyorum. Halbuki, bir ay sonraya rastlıyau ayui gece, o toprak altında ve biz... O günlük, güneşlik Pazar günü, onun o güne tekad- düm eğen akşam üzeri verdiği iki mavi davetiye ile, ben ve Gavsi, - Gavsi Halid Ozansoy -, köprünün Kadıköy iskelesinden saat yarımda kalkan «Frenköy> vapuruna daradar yetişmiştik. Vapura girerken, Gavsi şöyle diyordu: - «Kalabalıkta gözden kaçırnıtım da ben görmeden vapura girerse, diye iskelede dörtdö- nerken, Sırrı ile ailesine raatladım. Bn, bunu anla- tınca, Sırrı, bir kahkaha attı ve «Siz onun &detini daha kâfi derecede öğrenmemişsiniz; hele benim gibi tecrübe edinin, bakalım. Bu yüzden canınız yanmâ- mış anlaşılan; yarışlara motorla yetişirsiniz belki» dedi. - Güldüm ve Gavsiye, babası Halid Fahri O- zansoyun vaktile «Pek sevimii bir huyu» m olarak va- sıflandırdığı randevuya gecikmek itiyadımın bu yolda tavsifinin, Sırrıyı adamakıllı öfkelendirdiğini anlata- rak, yer araştırırken, onlarla güvertede karşılaştık. Sırrı, «Oh, oh, maşallah; nesye vapuru kaçırmadınız. Büyük muvaffakiyet!» diye, bol bol gülerek alay e- diyordu: «Fakat, ayakta kalacaksınız, Haydi, bunun, geciktiği için cezasıdır; şeytan, azabda gerek; lâkin size acıyorum doğrusu!» Cezaya lâyık gördüğü tabii bendim; acıdığı da, Gavsi! Şeytan ve melekl Ah, o gün!. Yarım gün, hep beraberlik; hemen hep.. kâh ayrılıyor, kâh buluşuyorduk. Konuşuyor, şakalaşıyor, gülüşüyorduk. Arada üçümüz arasında iğneleyici sözler de geçmiyor değildi. Bazan Sırrının ağırbaşlı, vakur, kibar ve nazik annesile hemşiresi, bazan da şu ve bu, daha birkaç kişi ile, sohbetler... Fakat, en çok onlar ve biz, - ben ve Gavsi, - karşıya, yan yana oturup hangi bahisleri sohbete katmadık ! Ne hoş, ne tatlı, ne içaçıcı, v an ve hattâ daha ziyade ilerisi için, ne zevk ve ümit verici şeyler, sohbet çevresinde dönüp dolaştı ! Mehmed Akifin : Geçen geçmiştir artık, ani müstakhbelse mübhemdir Hayalından nasibin bir gu geçmeh istiyen demdir UYANIŞ 3U beytinin ifadesiyle hiç durgunlaşmamış, geçeni dü- şünmediğimiz gibi istikbalin ibhamını da, tehlike saklayıcı, hele bu kadar yakın bir felâket gizleyici olduğu endişesile araştırmamış, geymek istiyen dem- dense, tatlı sohbetlerle. eh, oldukca faydalanmıştık, Şeytan, azabda kalmamış, melek de, onun nârına yanmamıştı ! VIllinci Edvardın da «Nahlin» yatile pöylü hir uğradığı yarış yeri çevresinde, Moda vapur is&»lesi hizasında demiratan «Erenköy» vapurunun İniğliraf güvertesinde, etrafımızda İseyat canlılığı, neşe ve 1e- halük hareketleri ve biz il orlüyerİm müsterih......, münşerih ! Biz, yarışları takibten ziyade, aramızdaki sohbet mevzuları üzerinde yürüyorduk. Yarış başlamış, yarış bitmişti; Kral gelmiş, Kral gitmişti. Biz de, vapur demiralınca, motor, salapurya, kayık, sandal v. 8. kalabalığı arasından, yavaş yavaş &yrıldık. Güneş, gurub donanması yaparak silikleşirken, harp gemileri, vapurlar, binalar... her yer donanmış, gece donan ması başlamıştı. «Welcome, E, R.»; her yer ışıklar içö- risinde yüzüyordu... Kadıköye çıkan Gavai, Sırrıyı bir daha göremedi, Ben, köprünün Adalar iskelesinde ayrılırken, Sırrının annesile hemşiresinin Balkan Festivalinin son gecesi için «Taksim» bahçesine gitmek yolundaki mütereğ- did arzularını kesinleştirmiye çalıştım; Sırrı, biç pe- şini bırakmıyan iş için, «Kurun> a dönecekti, Halbuki, BiR ŞAHESER ailesi, onsuz eğlenmekten zevkalmazdi; GSırrının on- larsız içi rahat etmediği gibi... Buna rağmen, sonr&- dan Sırrının da iltihakı şartile, gitmiye gönülleri Tazı oldu. Zannederim, bu topluca son eğlentiye gidişle- riymiş... Kimin aklına gelirdi ki... O akşam onları, o ay içerisinde bir gün Büyüke- daya davet etmiş, «Geçen Eylüldeki gibi birlikte bü: yük bir tur yaparız» demiştim; vadetmişlerdi; halbuki... Kimin aklına gelirdi ki... Bu kadar akla gelmiyen bir şeyin, tepeden inme bir şekilde oluverişi üzerine, «Haydi, sen de, evhama kapılma!» yollu sözlerin bazan avundurucu tesirini, artık hissetmiyorum; bu oluveriş, öyle olmıyacak gi- bi gelen bir şeyin oluverişi, ki öleni, bendeki 1001 hâtırasile, her vesileyle daima göz önüne getirirken, sadece kayıbın içburucu üzüntüsünü duymakla kal- mıyorum; şimdi, mechulü eskisipden daha sürekli araştırış, dimağımı büsbütün yoruyor; istikraraızlıktan başka hiç bir şeyin devamlı olmadığını, bu ani ve acı vak'adan mana çıkararak ortayakoyuş, sinirle- rimi bozuyor. Kimin &klına gelirdi, ki o böyle pek çabuk ölecek de bu hal, bana onun bu ansızın ölmesile gelecek., Bir belirtiş daha — Garib bir rastgoliş: Ken- disile «Son gezintimiz»i yaptığımız gümün aydönü- müne rastliyan götü alişami, ayni vapurla ayni su- lardan geçtim; İinamilr rastgele olarak |