p No, T004—409 hasları burada oturuyorlardı. Kırmızı beyaz, kır- mizı renkteki Cumhuriyet bayrağı garın üzerinde dalgalanıyor; Mur, oturduğu kanapeye daha zi- yada yerleşiyor ve görünmek istemiyordu. Meçhule, karanlığa atlayış, hiç şüphesiz, daima kaçan hürriyete doğru koşmak ve bütün bu aldatıcı hareketler asla gizli bir firardan baş- ka birşey değildi. Bütün acun hicret ediyor gibi görünüyor; hakikatte ise herkes taliinden, mmukadderatından kaçıyordu. Ufka bir çizgi çeken Portofino dağına henüz yaklaşılıyordu. Mur, yol üzerinde, içinde bnlunanların ken- disine şaşkın ve isticalli hareketlerle işaret et- tikleri bir otomomil gördü. Onu sabırsızlıkla beklemişlerdi. İlk arkadaşile beraber derhal Cenovaya dön- mesi lâzım geliyordu. Tesadif karşısına yardı. mına koşacak yeni bir arkadaş çıkarmıştı. Şoföre adres verildi: Otel Miramar. Murun işi ingilizlerin malümatı olmaksızın bir Felemenk grubile yapılan işlerin hesapları- nı tetkik etmekti. Holandalıların apartımanları (San - Roko) caddesinin karmakarışık yollarında ve şimalde; İngilizlerinki ise cenupta (Dorya) bahçeleri üze- rinde bulunuyordu. Mur, akşam yemeğinden evvel işini bitirdi ve asıl kendi hususi işinin tamamlanması için vakit bile buldu. Geceyi Cenovada geçirmek için yorgunluğunu bahane ederek arkadaşlarının büyük bir neş'e ve samimiyetle kendisine bırak- tıkları beyaz otomobille yolun en yakın döneme- cinden kayboldu. Pedr Glanor, oteldeydi. Mur, bütün gayretini toplıyarak ve mühim bir mülâkatın lüzumunu ileri sürerek kartını yolladı. Cevap pek memnuniyetle gelmişti. Mösyö Glanor, görüşme için misafirinin hususi salo- nunda beklemek lütfunda bulunmasını rica edi- yordu. Katlenlere karşı açtığı davanın sukut etme- sindenberi hukukunu müdafaa kabiliyetinden şüpheleniyordu. Hasmı ağzını açınca, elindeki en mükemel delillerin bir yarıyabilmesi için bütün soğukkanlılığını kaybediyor; söyliyeceği şeyler kendisine pek faydasız ve kendini beyen- miş bir adamın sözleri gibi görünüyordu. Nef- sine karşı olan itimadını tekrar kazanmak için ona en lâzım olan sükünetti. Pencereye yaklaştı. Aşağıda, gar önünde UYANIŞ 319 Kristof Kolombun heykeli görülüyordu. Genç gemicinin ateşin bakışları Murun henüz geldiği Atlas deniz yoluna doğru çevrilmişti. Denizin karanlık sathında işıldıyan küçük ziyacıklar yıldızlara karışıyor; uzak ufuk ve gökyüzü bütün genişliğile göze çarpıyordu. Mura, öyle geli- yordu ki bu akşam kendisini nazla beklettiren adama ulaşmak için hemen hemen bir devri âlem seyahati yapmıştı. Mars meydanında ka- çan bu meçhul adama ilk tesadifindenberi hiç durmadan yürümüştü ki, her ikisinin de yollari gene biribirine kavuşuyordu. Bu kadar boş ha- reket nihayet bir sonuca bağlanacaktı. İşte Murun Pedr Glanora söyliyeceği bun- lardı; fakat, cesareti yoktu. Glanor gibi bir adam için bu boş hulyalar ne ifade edecekti? Para yapmak için gayri mümkün görünen projeler- den bahseden Katlenin dediği, bu ölü fikirler neye yarardı? Zihninde tasarladığı cümleleri unutmuştu. Acaba, konuşurken hatırına gelir miydi? Yoksa düşüncelerini gizliyecek miydi ? Birdenbire bitişik daireden bir gürültü baş- gösterdi. Bir kapı açıldı ve mühendis şu sözleri işitti : Nazırınıza söyleyiniz ki, Moskova şahsi ta- sarrufları çok çabuk tanımakla işimizi bir çık- maza sokcaktır. Böylece Amerikan, Fransız ve Belçikalı hukuku ikaz edilmiş olacaktır ki, kıy: met verme hususunda İngiltere yalnız kalmalıdır. Glanor, misafirinı sofaya kadar selâmetledi; tekrar salona dönerek Murun beklemekte oldu- gunu gördü. Herhangi bir mazeret kelimesi ilâvesine lüzum görmeden : — Sizi beklettim, dedi. Ve Murun kendi. sine refakat etmesini rica etti. — Benimle beraber yemek yersiniz, değil mi ? Mübendisin daveti kabul edemiyeceğini an- latması üzerine: — O halde, bir parça birşey yemekliğim için müsaade edeceksiniz; zira çok açım, dedi. Bir piliç, bir şişe porto şarabı söyledi ve misafirine oturacak bir yer takdim ettikten sonra: — Bugün öyle üstü geldiniz değil mi? di- ye sordu. Bu kısa sual Muru şaşırtmıştı. Seyahatinden bahsetmeğe niyetleniyor; halbuki daha söze baş- lamadan Glanor, onun muvasalat saatini söylü- yordu. Bu sözü bir baş işaretile tasdik etmekten başka yapılacak bir şey yoktu. Hafif tertip yemek getirildi. Glanor, iki bar- dak doldurdu. — Sizin için ne yapabilirim? — Bitmedi — #