318 SERVETİFÜNUN No. 2094—409 Yazan : — Çeviren : | Paul Zifferer M E H U L E D 0 G R U Ferid Namık Roman: 35 > Hansoy Mur; Mister Smiti gittikçe artan bir hayret- le dinlemişti. Projelerini Jekseriya aksine çıka- ran tesadif şimdi faydalı olacağa benziyor ve has- mına yaklaşmak için Londraya değil, Cenovaya gitmek icap ediyordu. Glanor, kararlaştırılan düello için ona vermiş olduğu randevuya gelir gibi, Cenovaya bir müddet için istirahate ge- liyordu. Mur, Cenovaya çıktı. Şirket mümessillerinin oturduğu Santa - Margerita için tren beklemeğe mecbur olarak, bavullarını bir hamala teslim etti ve limanın rıhtımı üzerinde ayaklarını aça- rak, İngiltere tarafından toplanan konferans mer- kezinin bulunduğu Palajzo idi. San Gorciyoya doğru yürüdü. Orada Glanora tesadif edeceğini umuyordu. Sarayın galerisine girdiği vakit, ziyaretci- lere yapılan merasim usulünce kendisine bir rehber tahsis edildi. Büyük salonun içinde, san- ki bir ziyaret içinmiş gibi, birçok masalar di- zilmişti. Bu masaların en muhteşemi daha ile- ride bulunuyor ve bu büyük masaya mücavir olarak ta zengin ve fakir aileler, eski ve yeni dostlardan mürekkep bir hazırun kafilesine ait sıralar dizisi duruyordu. Manâ ve ifhamı çok karışık görünen söylev- ler veriliyor; tecümanlar büyük bir müşkülâtla bu sözleri ağır ağir tekrar ederken, kırmış ol- dukları potlar pek belli oluyordu. Birdenbire galerinin içinden yukarıya doğru keskin bir bir ses yükseldi. Hazırunun tam kar- şısına gelen ikinci bir masa söz söylemeğe baş- lamıştı. İki grup arasında, acunun kuvvetli ve zayıf insanlarını ayıran salonun geniş bir me- safesi içinde, biri ayağa kalkmıştı. Göğsündeki ilik te kırmızı bir işareti, rütbesi vardı: Çekiç ve Orak... Bu meçhul adamın mutaassıp gözleri, bir keman konseri esnasında bir elektrik ampulü- nün gürültüsü gibi, müzakeratın havasını kar- makarışık etmişti. Bu parlıyan alev gelebilirdi | Mur, birdenbire, mal sahiplerile ihtilâlciler arasındaki mesafeyi örten Nikolay Melikovun büyük cesedini görür gibi oldu. Elbiseleri kan- gibi ittihama karşı kim İa bulaşmış olarak, cam gibi parlıyan gözleri, yarı aralık duran gözkapakları altında kıpırdı- yordu. Onu hiç kimse göremiyor; sanki o yok- muş gibi bütün söylevler bu ölünün üzerinde veriliyordu. Söz söyliyenlerin her biri, mirasın istirdadı için, bütün gayretlerile mücadele edi- yorlardı. Mur, gözlerile Glanorun çehresini her taraf- ta araştırıyor; fakat, onu me salonda ve ne de galeride görebiliyordu. Muhtelif mıntakalardan gelen adamlar arasında, beride bir baş yükse- liyor, ileride amerikan bir bakış herkese tahak- küm ediyor ve daha ötede ileriye doğru uzan- mış bir kol her hangi bir tehdit hareketini ta- sarlıyordu. Bu kalabalık arasında, birdenbire, genç ve sert adeleli olduğu belli olan asri elbiseli bir adam belirmişti. Bu Glanor, bin çeşit kılığa gi- ren, her yerde hazır nazır olan Glanordu. O, her yerde bulunur; fakat, öyle kolayca gözle görünimezdi. Mur, gayri memnunların yüksek sesleri için- de Glanorunkini seçebilmiş, onun sesini hiç işit- memiş olmakla beraber gene herhal tanımıştı. Bu esnada haykırışlar kfzışmış; salon taham- mül edilmez gürültü içinde kalmış ve müzake- ratın tatiline karar verilmişti. Mur, gara giderek bilet almak istedi; fakat, bir konferensa kelimesi bilet almasına lüzum göstermeden onu trene bindirdi. Bu sihirli for- mül bütün kapıları açıyor, insanları açıyor, in- sanları ve lokomeotifleri harekete getiriyordu. Tren yolunun geçtiği sathı maile karşı bulu- nan deniz beyaz köpüklerile çatlaklar yapıyor; geride kalan şehir anfiteatr gibi kat kat yükse- liyor ve eski saraylar geniş ufku daha iyi göre- bilmek için biribiri üzerine biner gibi yığılı- yorlardı... Bütün tabiat bütün manzara mavi bir ışığa bürünmüştü. Mur, konferans azalarına tah- sis edilmiş olan salonlu vagonun geniş pencere- sinden bu hoş manzarayı seyrediyordu. Bir aralık maden bir lâvha üzerinde bir A- vustürya firmasının ismini heyecanla okudu. Hiç dikkat etmeden, haberi olmaksızın yurduna yaklaşmıştı. 'Tren Nervide durdu. Memleketinin murah-