No. 5094—409 ZEYBEK OYUNU Son senelerde oldu , lerindeniştirak edilmiş, Up arı, mahalli kıyafetle- rile mahalli ayak oyun- arıni gövtermiğlerii. manktalif ) Baik: beraber vaatlerini yerine getirebilecek kudrette olduğunu hissettiriyor. Semaver bir başlangıç ol- duğuna göre, daha söyliyecek pek çok şeyi ve bir san'at davası olan herkes gibi, onun hak- kında verilecek hükümde de acele etmemek; sonra, nihayet kendisini anlıyabileceklere hitap eden her san'atkâra olduğu kadar ona da söyle. meğe imkân vermek, buna mukabil onu anla- mağa ve açmağa “çatışmak; her halde Semaverden sonra da birkaç hikâyesi çıkmış olan muharriri peşin ve sathi veya alelâde hükümlere feda et memek icap ediyor. Bitaraf olmanın verdiği sükünetle, kitabı hakkında düşündüklerimi ve o kitabın bana söy- lediklerini naklettiğim bu satırların yazılışında, meselâ Semaverden sümra çıkan «Kalorifer ve bahar» veya «Loğsaı gibi çok güzel hikâyele- rinden gelme en ufak bir tesirin dahi mevcut olmadığını söylemem İâztm. Olmıya doğru giden hikâyecinin, diğerlerile kabili kıyas olmıyan ta. rafı kendi kabiliyetlerinden başka hareketindeki şuurdur. Şahsiyetini bir mesele olarak vâzeden Said Faik, bu hasleti dolayısile hakiki san'at- kârdır gibi geliyor bana. Bence Semaver i diğerlerinin takip etmesini beklemek, şimdilik Berhangi bir tesirle bir bükme esir olmaktan daha doğru bir harekettir. BİTTİ Zahir Sıdkı GÜVEMLİ UYANIŞ 300 Nesir: Beni Affet, Sevgili !.. Bak sevgili!, gene akşam oluyor. Güneş ipi- nin yangınını içire içire erirken, lâciveri dağ- ların ardından, bu eriyişi seyretmek için yük- selen ay beyaz ışıklarla parlıyor.. Onu bu akşam, gökleri delen minarelerin üstünde görmüyorum.. Ve gene, kalabalık yolları aydınlatan, sokak fenerleri altında değilim,, Bak, bizi üzen tramvay, otomobil gürültüleri de yok.. Ben, göklerin sonsusluğuna doğru gentişliyen Ideiveri dağların eteğinde, çılgın denizlerin kı. yısındayım... Fakat,. ahenkli sesinle aydınlık sevgimi ören sen yoksunl!. Neden yoksun ?. Bak, ben, geçen günlerimi düşünmemek ipin, kulaklarımı içimdeki seslere kapadım... Burada, sürüsünü önüne kalan çobanın, ka- valında canlandırdığı esatiri aşkını dinliyorum. . Onda; bütün çobanların, bütün dağ çocukları. nın sâf sevgisi canlanıyor.. Ve o böyle içli içli çalarken, korulardan hieranlı bülbüller ona 868 veriyor.. Minik kuzuları hazin bir inilti gibi meleşiyorlar.. Fundalar içinde kıvrılarak, ka- yalar üzerinde köpürerek akan soğuk pınarlar. dan, köy kızlarının yaptığı tahta oluklardan su içiyorum... Çayırlarda sallanan papaiyecik- lerden başımda bir taç var.. Ciğerlerimi kekik kokan havayla gişiriyorum... Sevgili.. bu akşam içimde büyük bir çirpt- nış var. Bana, sen geleceksin gibi geliyor. Bu düşünce beni çoouklaştırıyor.. sıçrıyarak çikti. ğım tepecikte, yeşil kollarile geceye sarılan bü- yük bir çamın alinda oturuyorum. gözlerim yıldızlarda. seni bekliyorum... Geleceksin, değil mi f. Yolunu, beyaz ıştklarla, ay örecek.. Sev. gin, gene mehtap gibi, içini aydınlatıyor mu?., Gökten mi geleceksin sevgili? aya seni sorüyo- rum.. onunla beraber doğan aydınlık sevgimisi soruyorum... Fakat, 0 bizi tanımıyor, aevgili.. o bizi ta- namıyor,. soğuk soğuk gülüyor.. alay eder gibi, intikam alır gibi gülüyor... Bu, bizim sıcak yüzlü, beyas aşıklı arkada- şımız, değil mif,.. Korkuyorum sevgili., bir ço- oyuk gibi sıçrıyarak çıktığım bu tepeden, binbir acıyla, arık hasta bir kadın gibi sendeliyerek iniyorum. Ayaklarımın altında kumlar çıtırdıyor. Bak, sevgili, kayalıklı bir sahildeyim., fakat deniz de yeşil değil.. etrafımda dalgalar çırpt- neyor,. bunlar, siyah başını tel tel süsliyen aklar gibi, köpüklerle işlenmiş...