di No. 2090 —405 gibi döndüğü zaman........... . güzel, köylü bir çehre, onüç yaşında bir çocuk yüzüyle oha so- TUYOTĞU,.:..,... Arabacı arabadan inmiş ve bir başka arabacı yerine gelmiş gibi, aynı sirt manzarası kadının gözlerinde yeniden peyda oldu. Ve kadın haya- line tekrar bir haydut çehresi mıhlıyarak, ka- sabanın çamurlu, ıslak, ölü çarşılarınıseyredaldı.» Meserret Oteli'nden Yukarı aldığım birinci parçada, zihni ame- liyeler söylenmiyerek sadece bunların realitedeki tezahürleri, ikinci parçda ise, bir daha kitapta eşine raslamıyacağımız bir mükemmeliyetle kü- çük bir psikoloji hâdisesi anlatılıyor. Birinci parça da, ikincisi de tahlili olmakla beraber ia4- vir hüviyetinden ayrılmış değiller. UYANIŞ Sa Majeste Villlinci Edvardın Tophane rıhtımında karşılanışına ait enstantanelerden : Atatürk, İstanbul vali ve belediye reisi Muhiddin Üstündağı misafi- rimize takdim ediyor Ton İn hi İ Sa Majeste Villlinci Edvardın Tophane rıhtımında karşılanışı enstantanelerinden: Misafirimiz, Atatürkle yanyana, otomobile biniyorlar Muhatririn en mühim hususiyeti, bence, hissine fazla yer vermesidir. Birçok yazılarında kuvetli bir İyrisme ve şairanelik buldum. Bu esas, doseları başka başka olmakla beraber bü- tün yazılarında mevcuttur. Bana, bu hususiyeti en çok saklıyan yazı Bir kıyının dört hikâyesin- deki Kediler gibi geldi: «Rıhtımın kenarinda mehtaplı denize gözle- rini dikmiş kediyi görmüştüm. Fakat kedilerden çok insanlara baktığım için, bir zayıf kedinin denizin mehtaplı suratında ne düşündüğü ile a- lâkadar değildim. Futbolcu gençlerden biri ze- bun kediye bir şüt çekti. Kedinin denizedoğru uçtuğunu gördüm. Üç adım öteye düşmesile zıp- laması bir oldu. Hayret içinde durakladım. Ke- di ayaklarımın ucundaydı. Bir lâstik top çevik- liğile denizin yüzünden sıçrayıp ayaklarımın ucuna düşen kedi alâkadar olunmıyacık imah- lük mıydı?... Ayaklarıma sürtünen hayvanı ok- şadım. O, müsterih, tıhtımın kenarına çekildi. Ve tekrar denizi süzmeğe başladı. Sonra rıhtı- mın cezirle suları çekilmiş kısmına indi, ora- dan bir kaplan hızile denize atıldı.» «Bazan büyük erkek kedilerin, küçük mini- minileri acı seslerle tenha sokaklarda boğdukla- rını gördüm. Sonra onlar da, açlıktan ve ko- caman erkek kedilerin dişlerinden kurtulanlar da büyüdüler. Rıhtıma sıra sira dizildiklerini görürdüm, Uzun Geceler balık beklediler. Ba- zı dalgalı gecelerin sabahları, medle yükselmiş ve şimdi sakinleşmiş suyun kenarında kedi leş- leri buldum. Karınları büyümüş, çevikliklerini deniz dalgaları içinde eritmiş beyazlı siyahlılar, tekirler, mor ve hâlâ vahşi, tırmanamadıkları rıh» tıma hafif hafif kafalarını ve sırtlarını vurur. lardı. Bu vakalar gece yarisından sora olduğu için çok üzülürdüm... Vahşi kedilerim birer bi- rer ortadan çekildi veyahut çevikliklerini, vah- şetlerini terk ederek her nevi sergüzeştten pen» çelerini çektiler.» Bir kıyının dört hikdyesi'nden İlk paragrafta elektrikli bir hava, hemen her cümlesinde bulunan “kedi? kelimesinin verdiği korkunç monotonluk sayesinde bizi çekiyor. Bu- rada bütün elâstiki kabiliyeti, elektrikli tüyleri ve gözleri, acaip) parıltılı vahşetile bir kedi iyrismei var. Birinci paragrafta muharrir, kısa kısa cümleler ve kati, sarih ifadelerle çe- — Sonu 255inci sayıfada —