pe ME No, 2090 —405 Dinarlı Mehmed için.. Hikmet Münirin, “Kurun, ilâvesinde “İşte tayyare oyunu - Dinarlının bu yıl plâjlarda uyandırdığı alâka..., serl&vhası altında bir yazısı çıktı. Dinarlı Mehmedden ben de bahsedecektim; o, - Cim Loudostan bahsediş- te olduğu gibi - Dinarlı Mehmedden bahsedişte de, benden evvel davrandı! Bu yazıyı okuduktan sonra, şunu tasarladım : «Ya- zıyı olduğu gibi glarak, bu hafta sütunumu bununla enteresanlaştırmak...» Tasarladığım şeyi yerine getiriyorum; yazı etra- fında, - şimdiki halde - başkaca bir mülâhaza belirt- meden.. Yalnız, şöyle diyerek: «Sütun komşum G. H. O. nun, kulakları çınlasın!» Ve artık onun da spora dair bir fıkra yzacağını urmduğumu, notedip! ikmet Münirin yazısı, işte gu: «Yaz, gene geçiyor; demek ki deniz banyoları ve kumlarda sereserpe uzanışlar da artık gelecek yıla kalmaktadır. Bu yıl, hele Florya plâjlarının başlıca zevkini, ne bil- hassa gençlik; ne mayo, pijama gösterişleri; ne de romatizmalardan kurtuluş çığlıkları teşkil ediyordu. Bu yıl Dinarlı Mehmed pehlivanın vakit vakit plâja gelişi, Florya deniz eğlencelerinin son haddine vardığı anlerdi. Dikkat etmişseniz, bu pehlivanın halk arasında ken- dine has bir şöhreti vardır. Bunu yalnız, giyinişinde- ki hususiyete atfedemezsiniz... Gerçi Dinarlı «Ameri- kalı usulü üzere» giyinir. Yahut pek gençken yani bü- tün temeşsül etme kabiliyetlerinin açık beklediği bir zamanda Amerikada bulunduğundan; yürüyüşü ve nük- teler sarfedişi Amerikalılarınkini pek andırdığı için; elbisesinin, vücudü üzerinde duruşu da bize öyle gö- rünmektedir. Fakat nihayet Türkler, Türkçe şeyleri daha beyen- seler gerektir. Ve Dinarlı, her türlü tavruna rağmen yaradılışça Türktür. Onun samimiyet ve sadakati, sesinin sıcaklığından derhal sezilir... Şu halde pratik bir Türk olmak sıfatile halkin onu sevmesinden başka, ne gibi hususiyetleri daha vardır ki, herkes sık sık ondan bahsediyor. Bana kalırsa Dinarlı, gene pratik olması neticesin- de hem kendisinden bütün matbuatta bahsettirmesini bilmiştir... Hem yaptığı güreşlerde kuvvet sarfedip hasmını yenmeğe çalışmakla beraber, mütehassıs ol- duğu güreş çeşidinin - belli başlı bir teknik dahilinde » türlü oyunlarını yapmak suretile HALKİN GÖZÜNÜ DOYURMAKTADIR Bu mühim bir şeydir: Güreş müsabakaları bugüne kadar “amatör veya UYANIŞ 247 prpfesyonel - behlivanların karşılıklı zorlamaları, geri- leyip gerileyip başlarını uçlarından hafifçe tokuştura- rak, ellerini birbirlerinin kolları üzerinden kaldırmak gibi bazı hareketlerde bulunmaları neticesinde, birinin yahut ikisinin birden sırtı veya kürek kemiğinin bir tarafının yere gelmesile bitiyordu. Yahut bize öyle geliyordu. Her ne ise... Dinarlı, halkin gözünü doyuran bu gösteriş tarafindan da herhalde büyük şöhret almiş ki, bu yaz ne zaman PFloryaya gelse, hemen bütün plâj halkı yerinden fırlıyarak kumlar üzerinde badi badi koşup onun peşine takılıyor ve her biri, az sonra kıv- rak bir «Dinarlı oyunu» göreceğini umarak onu âdeta kışkırtırcasına sigaya çekiyor : — Mehmed ağabey, Çobanı yenebilir misin? — Amerikada güreşirken nasıl oluyordu, Mehmed ağabey ? Orada seni yenecekler var mi — Dinarlı Mehmed pehlivan! Cim Londosla gü- reşin için diyorlar ki... — Pehlivan, be! Şu tayyare oyunu nasıldır ? Eğer Rus pehlivan, Cim Londosun tayyare açmazına kapıl masaydı... Böylece sorgular birbiri ardınca geliyor. Ve «Tay- yare oyunu» sözü Dinarlıyı da alâkalandırmadan ge- çemediği için, Mehmed pehlivan bu defa kendini sar- mış olanlar arasında ağır ağır ve sakız çiğniyerek yü- rümekteyken, birdenbire bir yana dönüp eline gelen bir çıplak delikanlıyı etine buduna bakmadan yakalı» li Perdelik Facia yor, havaya kaldırıp bir müddet fırıldak gibi döndür- dükten sonra tutup kumların üzerine vuruyor: — İşte tayyare oyunul Vay sen misin bunu yapan.. İşte bu zamandadır ki, bütün plâj delikanlıları arasında bir pehlivanlık tecrü- besidir. başgösteriyor. Öbek öbek çifte çıplakların, birbirini daradan kaldırmağa çalıştıklarını ve - türlü kusur ve kabahatlerle - yere vurduklarını veya vuruk duklarını görüyorsunuz. Artık plâj, Akifin bir şiirinde okunduğu gibi: Hep fışkıracak yerlerin altındaki asnam mısrama benziyen bir hava ile orada burada fiş- kırmıs şekillerin çırpıntısile doludur. Ve Dinarlı, az önce yarattığı bir enerji gösterişin- den sonta beliren bu manzaranın karşısında, keyifle seyrediyor. Okadar ki bir gün, Dinarlının güreş numaralarından birini taklit ediyor zannile seyrettiğimiz bir çiftin; bir- birile güzelce dövüştüğünü bile farketmemişiz | Güreş yapıyorlar diye, tam bir spor canlılığı ile onları alkışladık. Ancak hakem yerine polis işe rıştığı sıradadır ki vaziyet anlaşıldı. Ve biz, gene Dinarlının peşinde, onun, bütün dünya güreş minderlerinde geçmiş maceralarını - bu sefer giyinmiş olarak - dinliye dinliye tren istasyonuna doğru yürüdük...»