No. iühü—403 diklerini söylediği zabit ailesi bunlar olsa gerekti. Uçları kıvrık iri kirpiklerinin aralığından badem bi- çimi gözlerini öyle tatlı süzüşü vardı ki... morarma ğa yüz tutan küçük dudakları da ayrıca söylenmeğe değer güzellikteydi. Yalnız bunun diğerlerinden farkı fazlaca serbest oluşuydu. O zamanın &ıkıcı örtülerini bir türlü taşımak istemiyen parlak saçları çoğu omuz- larını aşan bukleler şeklinde görünüyordu, Neden sonra öğrendim ki, kız, Berutta kolleje gidiyormuş, serlmat dolaşmasının başlıcası orada alıştığı içinmiş... Esmer kızın konuşması da kendi kadar sevimlidi, sv» leri bira zbelirterek söylediği sözleri asla unutamı- yacağım... Örceleri kaş göz işaretleri yaptık, fakat o, bir türlü iışarı çıkamıyordu. Yazile de tanışıp ko- nuşmak #ordu.. Neyse ki, sokağımızda evimize çok yakın biir yangin oldu da herkes dışarı fırladı, işte o kargaşalıkta buluşup tanışabildik, Herkes evinden bir kırpıntı kutarmayı kâr sayıp çalışırken, biz bir kenarda hem yangına bakıyor hem de öteden berl- den konuşuyo:duk, o, ikide birde: — Şu İstanbul yok mu, çok kapalı kadınları var... Zavallılar öcü gibi görünüyorlar... Benim «Siz nerede duğdanukf» Borguma karşı : — İstanbulda doğdum ama, küçüklüktenberi Be- rutta bulundum. Babam yeni kılıç kuşandığı zaman buradan evlenip bir yıl kadar Belimiyede bulunmuş ondan öonra bütün zamanımız Berutte geçmiş. Yan- gında yağma yapıp aldıklarını birbirlerile paylaşırken, döğüş çıkaran tulumbacıları göstererek : — Nasıl aramam Berutu. Bakınız şu boğuşanların haline. Yangın ötede alabildiğine ilerliyor bunlar halı pay ediyorlar. Ben hiç böyle şey görmedim. Gündüzlü geceli süren yangın az kalsın bizim evi de kül ediyordu. Bereket versin yangın duvarında hele en tüyler ürpertici görünüş bir yanından koyu karanlıkta, bir çıra gibi çıtırdıyarak evler alevlenir- ken öbür yanda yorganlara sarılmış dügünden zavallı sahiplerinin çığlıklarıydı. O zaman da bile biz gene sevgi kaygusuna düşmüştük. Anlayın çocukluğu..... Nağra sesleri arasında boşalan tulumbaların şakırtısı gecenin sessizliği içinde insana bir ürkeklik veriyor- du. Hele yangının alevinde parlıyan yüzler balmu- mu birer heykel gibi görünüyordu. Yangın sonu evlere yerleşmek de hayli gürültülü oldu. Yangın sırasında Berutlu komşularla tanışan bizimkiler de sonraları sıkı fıkı konuşmıya başladılar, Zaman zaman yehgemin sarışın duruşunu, kumral komşu kızının cana yakın görünüşünü ve esmer be- rutlunun büyülü bakışlarını bir araya topladıkça ken- dimi yeryüzünün en mutlu insanı sanıyordum. On- ları birbirine sezdirmeden oyalamakta başarılması pek zor işlerdendi. Yengem içerisinde bana en yakı- nı bulunduğundan onunla daha çok şaka yapıyor- duk. Kuyubaşında olan ilk anlaşnndan usonra epey zaman benden kaçtı, Her ona yaklaşmak istediğimde karşı çiçekliği gösterip : — Orada seni bekliyen var. ; Diyerek içeri kaçardı. Bu kaçmaların sonu gel- miyeceğini o da anladı, Bir gece limou istemek üzere bizlm bölüğe geçtiği sırada taşlıkta yakalandı. Çelik bir kelepçe gibi bileklerine geçen ellerimden çırpın- UYANIŞ 251 dı, çırpındı kurtulamadı. Dudakları dudaklarımda uzun zaman asılı kaldı. Kızcağız neden sonra bir uykudan uyanmış gibi gendeledi ellerile göğsümden itip: — Ağabeynin karnı ağrıyordu, Sizden söz de li- mon İstemeğe geldim, Dur annene bir sorayım.. Ko- şarak merdivenleri çıktı. Buldağu limonun sevinel içinde bizden uzaklaştı. Artık esmer ve kumral içiu düşündüğüm bütün sevgi hareketlerini teyzemin sarışın gelininde deniyor- dum. Fakat, gün geçtikçe karşı çiçeklikteki kumral komşu kızı görüşmeyi seyrekleştiriyordn. Bir asbah çiçeklikte dayısının oğlile birlikte konuşurlarken göte düm. Söz de çiçeklere bakıyormuş gibi usulca ve?» gilimin kıvırcık saçlarını okşıyan çapkın ellerini © anda koparasım geldi. Ru benim sevgide duyduğum ilk kıskançlıktı. Yüreğimin kendi kendisini zehirllyen bir yılan gibi kıvrandığını, damarlarımın bu büyük acı içinde yıprandığıvı seziyordum. © sırada gözle” rim kararıyor başım dönüyordu. Ellerimle pencerenin kıyılarına tutunarak dışarı doğru sarktım. Bir şey söylemek üzere dudaklarımı kıpırdattığım sırada kız, içeri kaçtı. Şimdi karşımda çiyan gözlü dayısının oğ: lu kalmıştı. Sırnaşık görünüşile bana dik dik baki- yordu. Hiç gözkapaklarımızı kırpmadan uzun zaman bakıştık. Fakat, bana eskiden olanlar olmuştu. Şa- kaklarım zonkluyor, gönlümden fışkıran bir volka- nın sıcak lâvları ile kavruluyordu. Başımı sertçe baş- ka yana çevirdim. 15 Gün kafamı döndürüp çiçekliğe baktım. Bir sabah yataktan kalkmış güzete okurken önce bir teş düştü. İğilip baktım bir kiremit parça- sına bağlanmış kâğıt gözüme ilişti. Başımı pencereye çevirdim. Çiçeklikte komşu kızını henüz uyanmış kı- lıkta gördüm. Kumral kıvırcık sapları mermer omuz larına küçük yamaklar halinde yayılmıştı. Çoğu ye- gilliklerle örtülü göğsü yapraklar arasına gizli güller gibi ürperiyordu. Daha çok bakamadım, elimdeki kâğıdı kiremit parçasından çözdükten «sonra yırtar» cakına açtım: Kıskançlığın ne demek olduğunu sana göstermek işin yaptığım bu oyunu arlık iyice başarmış bulu- buyorum, Bundan böyle sende öğrendin ki gönül, bö- lünmez bir bütündür. Sevgi ise ancak Iki gönlün birbirine kenetlenişidir. Yoksa birkaç kızı birden aldatmak ve onlarla eğlenmek sevgi sözünün güzel ve temiz sınırlarından çok uzakta kalır. Bu son söy- lediğim, bayağı bir ortaoyunu bile değildir. Aldat- manın ileride aldanmak için o insan tarafından ken- di elile kazılmış bir kuyu olduğunu unutmayın... Sevgi, önünde her zaman tetik yürünecek bir yerdir. Onun uçurumuna kimsenin yuvarlanmasını istemem. Şu satırları karalarken yangın gününü hatirlat- madan geçemiyeceğim. Evet, o benim çin en üzün- tülü bir gündü, Senin ise en şeu günün! Şimdiye kadar yengenin gösterdiği sokulganlıklara göz yu- mabilmiştim. Fakat berikine asla... Uzun sözlerle vaktini almak istemediğimden yazılarıma içden ve özlü bir karşılık beklerim. — Bitmedi — MZ