244 SERVETİFÜNUN Erlik; BANA No, 2090—405 SEMAVER" Awlobiographie'nin birinci plânda yer aldığı bu kitaptaki bütün yazılarda vak'a ve hareketin eksik olduğunu görüyoruz. Meselâ ikinci hikâye Stelyanos Hrisopulos gemisi dir. Onaltı sayfa sürer. Bu müddet zarfında bize anlatılan ve hikâyenin merkezi sikletini teşkil eden vak'a bir cümleliktir: 7Zrifon isimli çocuğun bizzat yaptığı geminin arkadaşları tarafından batırıl- ması, Bu hareketsizliğe mukabil yazı birçok tasvir ve tablo ların yanyana gelmesinden teşek- kül etmiştir: Bir adada yaz ve kış mevsimi, balıkçı ha- yatı, Ttifonla dedesinin müşterek hayatları, ço- cuğun rüyası, ev hayatı ve geminin batırılması, Bütün bunlar temiz çalışılmış peyzajlar, akvareller halinde. Daha evelleri Adalı imza- sını kullanan Said Faikın çocukluk hayatına ait sahneler. Hugo nun romanlarında olduğu gibi, bir tabloyu bir diğeri takip ediyor. Bütün bun- lar yekdiğerinden müstakil ve ancak mevzuun alâkasile yanyana gelmiş. Yalnız Huyoda olduğu şekilde müşterek ve hâkim bir action etrafında toplanmış değiller. Bir kıyının dört hikâyesi, muhartitin bu noktadaki san'atını açığa vürması itibarile daha karakteristik. Bir hikâyenin bu suretle dörde ayrılmış ve bu dört tablo nun ayrı ayrı bir cüzü tam olmuş bulunması, nihayet her birine numara sırasile dört ayrı sowe-filre verilmesi, aralarında hareket birliği olmıyan dört müstakil iasvirin ancak aynı adada geçmiş olmak gibi çok zayıf bir rabıtadan ibaret alâkayla biraraya toplanı- vermişliği bu hikâyeden uzaklaşma tabii meylini sarih olarak ifade eder. Semaver de oğul, ana ve hikâyede güzel bir lett-motif olarak kullanılabilinecek olan semaver unsurlarinın gayrı mütenasip tasvirlerinden iba- ret değil mi? Meselâ Robenson bu tasvir. hikâye tipinin, yalnız iki parçadan, iki sahneden ibaret olması dolayısile kuvetli bir mümessilidir. Zayıf sayılabilmekle beraber teknik bakım- dan diğerlerinden bir derece ileride bulunan basit Meserret oteli, Şehri unutan adam ve Bir kadın bu umumi vasıftan biraz sıyrılabildikleri ve hele « Şehri unutan adam> psikolojik bir (91 Bu yazinin ilki «40i» inci sayıda çıkmıştır. mes'eleyi mevzuubahsettiği için kitaptaki yazı- ların en iyileridir diyeceğim. Said Faikı mebzul miktarda tasvire sürük- liyen diğer bir sebep de onun bu husustaki muvaffakiyetidir. «Bulunduğum limanın havasında insanı yel- kenlilere ve şileplere iten miknatısın mevcud olduğunu işitir, inanmazdım...... Günlerce, eski limanın uzunluğunca vapur bekledim. Bir an evel bir küçük vapur vebiriş......? « — Allahaısmarladık Yoane., -— Deniz havası serindir Robenson, lâcivert İfanilânı giyseydin. — Giyeriz anam, ver dudaklarını.? Robenson'dan «Kadın müteessir; arabacının sırtındaki rüz- gâra bakıyordu. Birkaç defa ona seslenmek istedi, fakat ce- saret edemedi. Bu sırtın ötesinde göreceği iki haydut göziyle karşılaşmak mümkündü. Bütün bu Sırt ve arka manzarasından gözünün önüne bir kürek malıkümunuu kül rengi kafası, göz- leri, katil hayatiyeti geleceğine emindi. Fakat birden kafasını ve kalbini dolduran bir cesaret ve tecessüs hamlesile: — Arabacı, dedi. Rüzgârlı, geniş sırt ürpermişti. Ürpermişti ama yağmurlu, ıslak kafasını çevirmemişti. Kadın ikinci defa seslendi. Kafa homurdanır i f ü U ç a T ie Sa Majeste Villinci Edvardın Çanakkaleyi ziyaretleri enstantanelerinden: Seddülbahire çıktıktan sonra, eski harp sahasını tetkik sırasında.......