No. 2085—400 Sembolizmin 50 inci Yıldönümü Vesilesile : — m m —— e — UYANIŞ 163 SEMBOLİZM vE SEMBOLİSTLER A Sembolizmin Doğuşu Ve Telâkkileri Bundan elli sene evvel Fransada, Beaudelaire, Mallarmö&, lIşle-Adam, Rimbaud gibi üstadlarla on- ların etrafında toplanan bazı genç muharrirler, sem- bolizm namile anılan bir edebi cereyanın banileri oldular. Bu yeni cereyan edebiyatta kendisinden ev- vel mevcud her şeye şiddetli bir aksülâmel göster- mekle işe başladı ve böylelikle bir taraftan efkârı umumiyenin bütün dikkatini kendi üzerine çekmiş fakat aynı zamanda birsürü de dişman kazanmış oldu. Edebi cereyanlar içtimai hayatın neticesi ve onun #n'ikâsıdırlar. Fransada sembolizmin ortaya çıkışında da 1870 felâketinin tesirlerini görmek lâzımdır. Nasıl Tomantizm 89 ihtilâlini ve imparatorluk devrini ta- kiben inkişaf etmişse, sembolizm de 1870 den onbeş Bene sonra üstadlarını vermiye başlamıştı. Romantizm zaferin, sembolizm ise mağlübiyetin mümessili olan iki aristokratik reaksiyondur (1). 1886 senesine doğru genç muharrirlerin şiirde bir ihtilâl yapmak üzere ortaya atılışlarından sonradır ki, sembolizmin âhâ hatları belli olmıya başladı. Sembo- lisiler kendilerinden evvelki klâsik, romantik ve par- nas devirlerinde şiirin hemen yegâne istinatgâhı olan <Fikir» in yerine «Muhayyile» yi koydular. Onlara göre hakiki artişt başkalarından öğrendiğini nakleden de- gil, deruni bir knâretle yaratmak kabiliyetinde olandı. Saint-Pol-Roux: «Muhayyile, diyor, dehânın çiz- diği bir mahrektir, Onun sukut noktasında ise şahe- ser bulunur.» İşte kendi devirlerinde istihza ve hattâ nefretle karşılanan Rimbaud, Nerlsine, Mallarme gibi şairler muhayyilenin bu yaratma kabiliyetine herkes- ten ziyade inanmış insanlardı. Sembolizm üstadlarının o zamansa kadar edebiyatta hâkim olan objektivizmden böyle birdenbire sübjek- tivizme geçmeleri, harici bırakıp kendi içlerine dön. meleri hiç şüphesiz ki şiire çok geniş ufuklar açmış- tir. Fakat diğer taraftan her türlü içtimui düşünce ve kaygudan azâde olarak ferdin ruhuna hitab eden bu sübjektivizm derhal kozmopolit olmak temayü- lünü gösterdi. Bilhassa Fransada milli hislerin dumura uğradığı bir zamanda ortaya çıkan bu cereyana yu- nanlı Mor&as, İngiltere ve Afrikadan Niel6 - Griffin ve Merrill, Belçikalı Maeterlinek ve nihayet İtalya- dan D'Annunzio katıldılar. O devirde Wağner'in ope- raları da pek revaçta idi. Buda, yeni cereyanın şiire bir nevi edebi orkestra maâhiyeti vermesine yol açtı. Sembolistler şiirlerinde en tannan ve en renkli keli- meleri kullanarak adeta tatlı melodiler yarattılar, Şüphesiz ki kulağı pek okşıyan bu ahenkli kelimeler fi) Alfred Polzat: Le symbolisme çok defa yazılan şeyleri koyu bir müplhemiyet per- desine gömüyordu. Fakat sembolistler bunu bir kusur addedemezlerdi. Musiki ve hayal şiiri yaratmak için kâfiydi, Şiir heyecandan doğar. Halbuki mantıki bir silsile takib ederek bir neticeye varan «iikir> bir anda bu heyecanı yaratamaz. «Pikir»> aydınlatıcıdır, fakat göz kamaştırıcı değildir. Heyecanı saniyelerde aramak lâzımdır. «Fikir» ise saatlerin, günlerin hatta sene- lerin mahsulüdür ; «Bir bahar sabahı penceremin pancurlarını açtı- ğım zaman ışık birdenbire odamdaki geceyi boğar. Karşıki tepelerin ince çizgileri muzafferane parıl- darlar, Irmağın kenarını süsliyen ağaçların henüz ıslak yapraklarından kuşların şarkıları yükselir. İşte ozaman bir ses ve renk ahenginin içlme yayıldığını hissederim, Bütün bu manzara bende hiç bir «fikir» yaratmamıştır. Yalnız hislerimin eseri olan <estetik> bir heyecanın tesiri altındayım; ve bu heyecanı tah- lile kalkıştığım anda onün bütün güzelliği kaybolu- verir (2). Muhakkak ki «hayal» in şiirdeki mevkli «fikir» den çok daha yüksektir. Fakat hayal namütenahinin içinde gerseriyane dolaşmaktan zevk alır. Onun me- henk taşı ve müeyyideşi yoktur, O halde hayali de bir nihaiyete «Finalite» ye bağlamak lâzımdır. Rimbaud, «bir manzaranın güzelliği bizzat ken- disindendir> diyor. Okuduğumuz bir sone de gözü- müzün önüne o manzarayı getirir, Fakat hakikatte sone manzaranın, kendisi değildir. Tasavvur ettiği şeyin ruhunu ifade edebildiği zaman bize o müanz&- rayı hatırlatır, Fakat bunu yapabilmek için «fikir» in yardımına müracaat lâzımdır. Şair karide istediği heyecanı yaratmak için gördüğü veya temsil ettiği şeyden kendine yarıyan unsurları geçip almak zâru- retindedir. Demekki şair yalnız güzel kelimeleri yan yana getirmekle iktifa edemez. O kelimelerin bir seçme mahsulü olmaları ve bir ruhi halinin ifadesi bulunmaları icap eder. Şair sonbaharın melânkolisi: içinde küçük bir havuzun durgun suyundan semaya doğru ince iniltilerle uzanan bir fıskiyeyi tasvir ete tiği vakit ruhun hüzünlü bir halindeki sessiz şikf- yetlerini anlatmak ister; ve o vakit gilr hakiki bir sembolizmin ifadesini kazanır, İste bu manâdaki sembolizmin üç büyük üstadı Stöphane Mallarme Paul Verlaine, Arthur Rimbaud dır. Mahmud Şerif Dikerdem (3) Ernest Raynaud: La mele symboliste 4