170 SERVETİFÜNUN No. 208p—400 Yazan : Andre Gide Dünya Nimetleri Çeviren : Avni İnsel Kitap VI Ziya fosfora nasıl merbul ise, ef'alimiz de bize öyledir. Onlar bizi mahvederler; doğrudur fa- kat, şan ve şöhretimizi yapan yine onlardır. Ruhum, efsanevi tenezzühlerin esnasında sen son derece heyecanlandım. Kalbim | Seni bol bol suladım. Tenim ! Seni aşkla sarhoş ettim. Şimdi, - dinlenmis olduğum bir zamanda, taliimi hesap ediyorum! Hiç talim yokmus! * Kendime bir hikâye yapabilmek için mazimde bir iki çırpı hatıra ariyorum fakat, kendimi onlarda tani- yamıyorum; ve o zaman kendimi daima yeni bir lâh- zada yaşıyor sanıyorum. Kendine toplanış denilen şey bana imkânsız bir tazyik gibi görünüyor; inziva deni- len kelimenin manasını anlamıyorum; bende yalnız ol- mak, hiç bir kimse olmamak demektir; ben meskünum. — Zaten ben her yerde evimdeyim; beni yerimden uzaklaştıran arzudur. En güzel hatıra bile bana sahibi gaip olmuş saadet gibi görünür. En ufak bir damla su - gözyaşı bile olsa - elime değdiği zaman bana her şeyden daha kiymetli bir şeniyet görünür. vi Mönalgue, seni düşünüyotum ! Söylet Dalgaların pislettiği gemin hangi denizlerde yüzecek ? Menalgue, arzularımı tekrar susatmak için küstah debdebe ve bollük içinde şimdi gelmiyecek misin?.. Hayır; - sen bana hiç dinlenmemeyi öğrettin. - Bu korkunç serseri hayattan daha yorulmadın mı? Ben ise, bazan ızdıraptan bağırdım fakat, hiç bir şeyden yorulmadım. Vücudümün yorulduğu zamanlar zafımı ittiham ediyordum. Arzularım beni daha mert ümit et- mişlerdi. Bugün esef ettiğim bir şey varsa, o da bizi doyurati aşk Allahının bana taktim etmiş olduğu mey- vaları Isırmamış ve onların bozulmasına ve kendim- den uzaklaşmalarına sebebiyet vermiş olmamdır. Bana İncilde, insan kendini mahrum ettiği şeyleri sonraları yüz misli daha fazla bulurmuş diye okurlardı.. Ah! Arzuma kifayet edecek nimetlerin fazlasını ne yapa- yım ? - Öyle kuvvetli arzular tattım ki, biraz daha de- vam etmiş olsaydım onların zevkini asla tatamıyacaktım. Ötede beride istiğfar ettiğim söyleniyor. amma nedâ- metle işim nef Sadi Evet! Gençliğim karanlıktı. nun böyle oluşuna pişmanım, Tatmadım ne toprağın, nede denizin tuzunu. Top- rağın tuzu olduğumu sanıyordum; ve lezzetimi kay- bedeceğimden korkuyordum. Deniz tüzu lezzetihi katiyen zayi etmez; lâkin du- daklarım şimdi onu duyabilmek için oldukça ihtiyardır ! Ah! Vaktile ruhumun arzu ettiği deniz rüzgârını ne diye koklamadım? Şimdi beni sarhoş etmeğe hangi şarap kâfi gelebilecek? Nathanaği, neşeni ruhunun mütebessim, aşk arzunu da dudaklarının daha öpülmeğe değer bir güzelliği ve kucaklayışının neşeli olduğu zamanlar tatmin et; zira sonra düşüneceksin ve diyeceksin: - meyvalar 0- radaydı; onların ağırlığı dalları eğriltiyor ve yoruyordu - ağzım oradaydı ve arzularla doluydu; lâkin ağzım ka- palıydı; ellerim ise dua için birleşmişti - bu sebepten ruhum ve tenim meyus bir tarzda susamış kaldılar. - (Sulamite, acaba, acaba doğru mu? - Demek sen beni bekliyordun, benim ise hiç bir şeyden haberim yoktu. Beni aramışsın, ben ise yaklaş- manı duymadım.) Ah! Gençlik - insan ona muvakkat bir zaman için sahip olur, sair zamanlar ise hatirlar. (Zevk kapıma vurmuştu; arzu ona kalbimden cevap vermişti; dizüstü, açmaksızın kalmıştım.) Akan su bir çok tarlaları sulayabilirdi; bir çok du- daklar onda ateşini söndürdü. Lâkin o bana ne vere- bilirdi ? - Geçen ve geçtikten sonra da yakan bir se- rinlik. Neşemin zevahiri siz su gibi akacaksınız. Şayet su burada yenileşecek olursa hiç olmazsa sabit bir serinlik için olsun. İrmakların kurumak bilmez serinliği, derelerin son- suz fışkırışı siz, vaktile ellerimin yıkandığı ve sonra da, serinliğini kaybettiği için atılan, az miktarda olan mah- fuz su değilsiniz. Sedlerle kapanmış sular siz insanla- rın hikmeti gibisiniz. İnsanların hikmeti, sizde ırmakla- rın tükemek bilmiyen serinliği yok. Uykusuzluklar. İntizarlar. İntizarlar; humma; ağaçlı yollarda geçen gençlik saatleri... Günah denilen şeye karşı duyulan susuzluk ateşi. Bir köpek ayın arkasından yaslı yaslı uluyordu. Bir kedi küçük bir çocuk gibi ağlıyordu. Nihayet şehir, ertesi gün ümitlerinin gençleştiğini görebilmek için bir parça sükünet tadacaktı. Ağaçlı yollarda geçirdiğim saatleri hatırlıyorum. Malfa taşları üzerinde yalın ayak dolaşırdım; alnım balkonun ıslak demirine dayardım. Mehtap altında te- nimin rengi toplanacak nefis bir meyva gibiydi. İnti- zarlar! Siz bizi aşındırdınız.. Çok olgun meyvalar! Sizi, susuzluğumuz korkunç bir hâl aldığı ve onun ate- şine tahammül edemediğimiz zamanlar fsırdık. Bozul- muş meyvalar! Siz, ağzımızı zehirli bir tatsızlıkla dol- durdunuz ve ruhumu altüst ettiniz. - Meyvalar, genç iken sizin mayhoş etinizi ısıran ve aşkla kokulanmış sütünüzü emen.. ve sonra hararetini teskin etmiş ola- rak, hepimizin sıkıntılı günlerimizi bitireceğintiz yollar üzerinde koşan kim bilir ne mesuttur. (Evet rahumei tehlikeli aşınmasına mani olabilecek her şeyi yaptım! Lâkin onu ancak hislerimin âşırimesile