No. 2085 —400 Allahından uzaklaştırabilirdim; o, bütün gün ve bütün gece onunla meşgul oluyordu. Güç dualara bir tedbir düşünüyordu.) Ben bugün acaba hangi bir mezardan kaçtım ? — (Deniz kuşları kanatlarını gererek yıkanıyordu.) Nathanaği, benim için hayatın şekli: arzu ile dolu dudaklar üzerinde lezzetle dolu bir meyva. Uyunamıyan bazı geceler vardı. Ekseriya neyin beklenildiği bilinmiyen büyük in- tizarlar vardır. Uzandığım yatakta, aşktan serilmiş, azam yorgun bir halde beyhude yere uykuyu arıyor- dum. Bazan da ten zevkinin ötesinde ikinci gizli bir zevk arıyordum. ... Susuzluğum, içtikçe saatten saate artıyordu. En ni- hayet o, öyle şiddetlendi ki az kalsın arzudan ağlıyacaktım. .. Hislerim şeffaflığa varıncıya kadar aşınmışlardı; sabahleyin şehre indiğim zaman semanın bütün mavi- liğini vöcudüme işliyor sandım. .» Dişlerim, dudaklarımdaki eti kopartmaktan son de- rece sıkılıyordu. Şakaklarım dahili bir emme neticesi çök- müş gibi görünüyordu. - Çiçek açmış soğan tarlalarının kokusu beni az kalsın bir hiç için istifra ettirecekti. kusuzluklar, .. Ve gece bağıran ve ağlıyan bir ses duyuluyordu: Ah! Ağlıyor muydu? İşte fena kokular saçan çiçek- lerin lâtif meyvası. Badema arzumun müphem melâlini yollar üzerinde gezdirmeğe gideceğim. Mahfuz oda- ların beni sıkıyor, yatakların da artık beni tatmin et- miyor. Artık, bundan sonra sonsuz âvare dolaşmala- rına gaye arama... Susuzluğumuz o kadar şiddetlenmişti ki bu sudan bir bardak içtiğim halde onun müstekreh kokusunun farkında bile olmamıştım. .. Ey Sülâmite sen benim için, gölgelerde ve ka- palı dar bahçelerde olgunlaşan meyvalar gibi olacaktın. - Ah! Bütün beşeriyet uyku susuzluğu ile zevk susuzlu- ğu arasında yoruluyor, diye düşündüm. - Korkunç ge- rilemeden, hararetli toplanıştan ve tenin süküt buluşun- dan sonra, uykudan başka bir şey düşünülmüyor. — Ah! Uykul — Ah! Bizi ondan yeni bir arzunün sıçrayışı uyandırmasa. Ve bütün beşeriyet daha az ızdırap çekmesi için yatağında dönen bir hasta gibi kıvranıyordu. - .. Bir kaç hafta mesaiden sonra ebediyetlerle sü- künet. .. Ölürken üzerimizde hiç bir elbise götürmiyece- giz. (İhtisar.) Ve biz - uyumak için soyunan bir kimse gibi ölüyoruz. Menalgue ! Menalgue, seni düşünüyorum. - Evet, neme lâzım diyordum; burada olduğu gibi orada da rahat edeceğiz. .. Şimdi orada akşam olyordu... .. Ahl Zaman membaıa dönebilmiş, mazi de gelebilmiş olsaydı | Nathanaği, seni hayatın bana bal gibi aktığı, gençliğimin âşikane saatlerine doğru gö- türeceğim. - Bunca saadet tattıktan sonra ruh hiç mü- teselli olur muydu ? Oradaki bahçelerde dolaşan ben- dim başkası değil; sazların şarkısını dinliyordum; çiçek- leri kokluyordum; bakıyordum ve oradaki oğlana do- unuyordum. - ve bütün bu eğlencelerin her biri yanında yeni bir bahar görünür, - lâkin vaktile büründüğüm diğer şahsiyete tekrar nasıl dönebi- UYANIŞ I7I leceğim! - (Şimdi .şehrin damları üzerine yağmur yağıyor; odam 1ssızdır.) Lossif sürülerinin dönme sâ- ati; oOonlar dağdan iniyorlardı; çöl, batan güneş yü- zünden altınla dolardı; akşam sükütu... Şimdi; (şimdi.) Haziran gecesi -.. Parts - Athman, seni düşünüyorum; Biskra senin hurma ağaçlarını düşünüyorum. - Touggourt, senin de kum- larını düşünüyorum. Vahalar, çölün sert rüzgârları si- zin hurma dallarınız el'an salıyor mu? Sıcağın çatlattığı narlar ham tanelerinizi düşürüyor musunuz. - Chetma, senin serin su cereyanlarını ve yanında terlenen sıcak membalarını hatırlıyorum. El Kantara, altın köprü senin tannan sabahlarını ve insanı hayrette bırakan akşamlarını düşünüyorum. aghouan, senin incir ve zakkum; Kairouan, senin sabar ağaçlarınızı; Sousse, senin de zeytin dallarım görüyorum. - Oumach, harap olmuş şehir senin peri- şanlığını, bataklıklarla çevrilmiş surlarını; kasvetli Droh, senin de kartallar oğrağı vahşi köyünü, boğuk sesler çıkaran hendeklerini düşünüyorm. Yüksek Chegga, hâlâ daha çölü temaşa ediyormu- sün? Mırayer, ince ve uzun ilgın ağaçlarını göl bo- yunca islatıyor musun ? - Megarine, tuzlu suile susuz- luğunu nasıl lâzımsa giderebiliyor musun ? - Temassine, güneşte el'an sararıp soluyor musun? Halırlıyo- rum : Enfidanın yanındaki yalçın bir kayadan ilkbarda ballar sızardı. Bu kayanın yanında bir pinar vardı. Buraya su çekmek için çıplak bir tarzda güzel kadın- lar gelirdi. El'an orada ve şimi mehtap altında mısın Athma- nın yarı harap olmuş küçük evi. Orada annen örüyor, Amhourun karısı hemşiren de şarkı söylüyor veya masallar anlatıyordu; yanı başında ise bütün bir kumru yuvası gecenin içinde, uyuyan ve gül renginde bir su kenarında şenlik yapıyordu. Ey arzul Nice defalar uykunun yerini tutacak zan- nettiğim hülyaya daldığım için uyuyamadım. Ah! Ak- şamlarda sisler, hurma dalları altında kaval sesleri, dar geçitler dibinde beyaz elbiseler, yakıcı ziya ya- nında nefis gölge varsa şayet... Gideceğimt... — Topraktan mamul küçük yağ lâmbası! Gecenin rüzgârı senin alevini çalkalandırıyor. - Kaybolan pen- cere, semaya açılan göz; damlar üzerinde sakin bir gece; mehtap. Bazan tahliye edilen sokakların dibinde bir omnibüs veya bir arabanın, daha uzaklarda da şehri terkeden trenlerin düdük sesleri ve kaçışları - büyük şehrin de uyanışı bekledi duyulur... Balkonun, odanın döşemesi üzerindeki gölgesi; ale- vin, kitabın beyaz sahifesi üzerindeki titreyişi. Teneffüs, — Şimdi mehtap gizlendi; önümdei bahçe yeşil bir havuz gibi duruyor... Hıçkırık; sıkılmış dudaklar; bü- yük kanaati vicdaniye; fikir ızdıraplar. Ne söyliyece- gim? Hakiki şeyler, - BAŞKASI - hayatın ehemmiyeti; onunla konuşmak. NÂT HULASA YERİNE M.A.R.G. O kadın doğan yıldızlara gözlerini çevirdi. “Onla-