118 SERVETİFÜNUN No.2082—397 EE Bugünün Kadını! Bu yazıma başlarken, geçen yıl Arsrulusal Moskova fiziyoloji kongresinde memleketimizi temsil eden sâyın Profesör Kemal Cenabla, Rug- m pm yaptığım bir konuşma hatırıma eld f Değerli doktor Rusya hakkındaki intibalarını anlatırken, bu arada Moskovada yapılan büyük metropolitenden de bahsetmiş ve bilhassa şunları söylemişti : — “Sovyet hükümeti ortaya acele bir san'at eseri çıkarmak istediğinden üniversitelilere de, arzu eder- lerse çalışmaları için müracaat etmiş. “Bize niçin müracaat olunmadı?, diye asabileşen kız talebe, bunu şiddetle protesto etmişler. Neticede, kız, erkek bütün üniversite talebesi, kazmalar elde, omuz omu- za çalışarak bu koca san'at eserini ortaya çıkarmışlar.,, Kemal Cenabın hayret verici sözlerini aynen notetliklen sonra, ben de yazıma şöyle devam etmiştim g “Üstadın bu sözlerini hayret ve gıpte içinde din- lerken, senelerdenberi edebiyatımızda ideal kadın olarak yaşıyan, şairlerimizin “perii ilham, dedikleri: eli manikürlü, saçı oksijenli, dudakları rujlu, kirpik- leri rimelliş ezkaza bir gün otomobilsiz kalsa, zarif topukları üzerinde kendini güçlükle taşıyabilen o acayib mahlüku hatırladım. Ne yazık ki, tarlasında erkeğile omuz omuza çalışan, yurd korunmasında cepheye sırtında cephane taşıyan ve başlı başına bir şe'niyet olan Türk kadınını, romanlarımızda tem- sil eden tip, el'an bu hayali mahlüktur., Fakat, şu anda ovakit yazdığım bu satırları yeniden okurken, düşünüyorum ki, roman için. de yaşanılan sosyetenin aynasıdır. Ve biz, bir romanın suyfalarında birlikte yaşadığımız, bir. likte güldüğümüz, ağladığımız insanların içyüz- lerini buluruz; onları, cemiyetin gözlerinden saklıyan bütün örtüleri soyulmuş olarak, çırıl. çıplak tanımanın zevkine ereriz. Ben ki, Türk romancılığının mütekâmil bir seviyeye vardığına inananlardanım; bir sohbet esnasında çıkardı- gım bu uluorta hükümlerden sıkıldım, derin bir ulanç duyar gibi oldum... Öyle ya!.. Şehirde yaşıyan, köylüyü çok az tanıyan - bu, onun için bir suçtur . romancı, ne yapsın ki; eserlerine kahraman olarak, sa- lonlarda beraber viski içtiği, beraber poker oy- madığı Eelime almıya mahkümdu.. Şu halde?.. j* şt konuşma * “Marimaşın mecmuaşmın 16 nel sayısında im- tişar sf Çiftlikte Kendi Kendime!.. Rüzgürlara içlendi inildiyen yapraklar; Acılaşan bir gülüş serpıniş dudaklarına | Bahçende sarmaşıkla örgülü yeşil taklar Lüle lüle gölgeler dökmüş yanaklarına 1... Batan günün, yemyeşil gözlerinde dolaşan Kızıltılı renkleri bir bir sönüp solmadan; Işıltılı dalların altında gez bir zaman, İsmini dudağınla yaz gül yapraklarına |... Ve sonra adım adım kuytuluklara in de Derdine bir teselli ara, bul yüreğinde; Dinmezse ıztırabın eğer bu sonsuz kinde Kendini gecelerin buak kucaklarına İ.. 28-VI-936 Muazzez Kaptanoğlu A Onun kitaplarını süsliyen bu dejenere tip, be- nim o yazımda söylediğim gibi hayali bir mah- ük ta değil; bildkis hakikatin içersinde yaşıyan, miskin, fakat reel varlıklardan biriydi.. Umumi harbin doğurduğu sayısız hakikatler içinde boy alan bu <perii ilhama»da (!) çok gü. kür ki, bugün yerini hür düşünüşlü, eşi kadar çalışkan ve gücünü Atatürk devriminden alan idealist Türk kadınına bırakmak üzeredir... Ancak, bu fıkrama başlarken bahsi böyle milli sınırlar içersinden çıkararak, daha umumi ölçülerle, bütün dünya kadınları üzerinde ko- nuşmak istiyordum... Çünkü, her şeyden önce şunu itiraf etmeliyiz ki, bilhassa Büyük harbi takib eden yıllarda, yeryüzünün her tarafında sevgilisine işvebazlık eden enob küülrndan tutun da, makinenin önünde alınteri döken amele ka- dına kadar çeşit çeşit dişi modeli yetişmiştir.. Bü- tün bunların arasında acaba istikbalin basa- maklarından, yarına doğru yükselecek ideal ka- dın, hangisi olacaktır 9... Bu sorguları her yanından kuşatılmış olan «Hajisia Bir» sütununda bir çırpıda halletmiye gavaştresi; korkarım ki, yazı daha çok uzamak datidağı göüirrililir.. O vakit te, sütun komşu. muz «Kedi Pençesit nin yerine tecavüz etmek mecburiyeti hâsıl olur ki; beni kırmıyacağına emin olmakla beraber, bu hafta proleter şair Nâzım Hikmel'e «Bir Nâra> atan delikanlıya pençesini geçirmek için hazırlanan değerli dos- tumun nüktelerinden, okuyucularını alıkoymayı, hiç te istemem... Şu halde?, Yazımızı gelecek hafta neticelendirmek üzere, şimdilik bahsi bu- rada kesebiliriz, değil mi?... Gavsi Halid Ozansoy