m A No. 2080—195 UYANIŞ 83 Nurullah Ataç, kendini müdafaa için «ben bilmiy9- rum, benden yazı istediler, verdim» diyebilir. Fakat buna inanamayız, Çünkü «bu yazı nerede çikacak? O kitapta daha kimler var?» diye sormuştur elbet, Esasen ondan Oo kurukalabalığın fikirlerile birleştiğini gördükten sonra yazı istemeğe cesaret etmişlerdir, Ni- çin bir Peyami Safadan istemediler? Mesele bu sözde «anketi» yapanın değerli imzaları toplaması işe ismi hiç tanınmıyan, belki daha hiç bir yazım çıkmamış o bir iki kişinin, hele saçmasapan şiir yazanların işi nef Kitapta görülen gaye açık ; Nâzım Hikmet - vari «şiir» ve gene Nazım Hikmet - vari «fikir» le meşgul olanların neşredemedikleri yazılânını toplamak. Bu- nun zahiri ismi «neler hazırladıklarını» göstermek! Fakat bu gaye bilâkis onların aleyhine çıkıyor; neler.., hazırladıklarını görüyoruz ve bu zayıf dahiler karşı- sında gülüyoruz... Nurullah Ataçdan sonra kitapta Sababaddin Ali- nin ve Suad Dervişin isimleri geliyor. Bunlardan birincisini hikâye yazan diye tanınm, ikincisini de bir romancı, Kitabı okumıya başlıyorum, M. Ziya denen za- tın «Faşizmin ruhu ve sosyal sukut organizasyonu» başlıklı bir yazısı var. Faşisma üzerinde yazılmış bazı yazılardan bir iki parça tercüme, aralarında kendi fikirleri. Ama kendi fikirleri ne ; kısa görüşlü, az bilgili ve sosyalistlik taşlıyan yeni türedilerin dilinden düşmiyen şu «istismar» ve «diyalektik ma- teryalizm> den ibaret! İkinci yazı İsmet Hüsnünün bir «şiiri» . Kafiye olsun diye alt alta - veya üst üste - getirilmiş ke- limeler, arada bir de «şiirin» serlâvası tekrar olu- nuyor: Unutmak, unutmak, unutmak. Ama neyi unutmak; belli değil. Yazan da bunu unutmuş galiba... Hüseyin Avninin yazısı güzel. «Gençliğini fabrika- da geçiren amele ihtiyarlığında ne yapar?» Haki- katen tetkike değer bir mesele. Hüseyin Avni diğer- lerinin yapdığı gibi, böyle cemiyet meselelerini 1Iğ- kırdıya boğmuyor, müşahedelerini yazıyor. Bir fikri «müdafaa» etmek için yalan bile söyleyenler var. Uydurma hikâye yazarlar, Sanki yalanla bir şey ispat olunurmuş gibi. Hüseyin Avni tamamile objektif ve müsbet. 5 İşte, şimdi bahsettiğim bir fikri sözde müdafaa için uydurulmyış bir hikâye: Niyazi Remzi'nin. Bu hikâyeni uydurma olduğu üzerinden akıyor. Her hi- kâye uydurmadır ya. Fakat hiç olmazsa içinde ha- kikate yakın şeyler vardır. Kahramanlarını başka yerlerde görmüşüzdür, &özlerini işitmişizdir. Burada zoraki bir lisanla, herkes, her cümlesinin sonuna, münasibetli münasibetsiz, bir «be» koyarak konuşu- yor, «Münasibetli münasibetsiz» dedim: hayır, hep- sinde hiç yeri olmadan. Babiğli küfürbazlarının dili hep böyledir; «külhan» ağzı konuştular mı ken- dilerini halku indik gunırlar. Bu kadar basit görüşlü, toy insanlardır. Dr. Fuad Sabit Engele'den bir tercüme hazırlıyor» muş. Ondan bir iki parça almışlar, gi Ahırzaman Dedemden bir çubuk bir tabaka bir keman kaldı. Bir ben kaldım babamdan bir de «Ahırzaman» kaldı. Çocuğuma ne verebilirim ki, hiç!? Bir mayis hulyası bir uçurtma... Ki o yaz sabahları bahar öğlelerinde gök gibi adsız sınırsız şarkılarla uçuracak yedi renk uçurtmasını.. Ve öğrenince kemanı i göğsüne olurtmasını; Çalacak : Uçurtması yanmış — elinde dümdüz ip kalmış çocukların ağlamaklı şarkısını. Bir mayis hulyası bir uçurtma bir keman | ve <Aahırzaman>, İlhami Bekir i / N Nazım Hikmet, şiiri tamamen bırakıp işl ilim tedkiklerine vurmağa kıyamamış: şimdi ikisini bir- leştirmeğe çalışıyor: «Simavna Kadısı oğlu Bedred- din» diye bir şiir yazıyor. «Tarihi glir» mi diyeceğiz buna acaba * Birbirine güzel kafiye olacak iki keli- me bulmuş: «Sıcaktı - Yakti. «Şiirin» hemen her satırında tekrar ediyor. Kitapta bundan sonra Suad Dervişin bir hikâyesi var, Ivır kıvır, döküntü yazılar arasında ziyan olmuş bir hikâye, Suad Derviş de neye bu çocukların ara sına girdi bilmem ki... Meçhul zatlardan birinin şiiri: « beklemek»; «unutmak» gibi. Bunlar hep fiil tasrif etmesini bil- miyen veya hata yaparız diye cesaret edemeyip, hep masdar üzerinde kekeliyen çocuklar. Bundan sonra geliyor Naci Sadullahın bir «mek- tubu» : Adalete mektup. İtalyadan, Habegistandan, Hitler'den, Musolini'den bahsedildiğini görünce bu- nun bir mefhum olan adalete hitabettiğini anlıyoruz. Bu da, fikrin üzerinde ancak bir “fanlairie, yapabi- lecek kavveti olan zayıf dahilerden biri, Kitabda bundan sonra Faik Bercmen'in Hüseyin Şehsuvar'ın, Sabahattin Ali'nip, Avni Moğol'un hi- kâyeleri, Kemal Tahirin de bir şiiri geliyor. Hikâ- yeler ilk gördüğümüz hikâyenin, şiir de biraz evvel üzerinde durduğumuz şürin cinsinden, Bunların ara.